8 dk.
25 Nisan 2024
Hz. Peygamber'in (sas) Annesi, Babası ve Dedesi Cehenneme mi Gidecek? | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Hz. Peygamber'in (sas) Annesi, Babası ve Dedesi Cehenneme mi Gidecek? | 2. Kısım

Dördüncüsü: Efendimiz’e (sas) kendi babasının durumunu soran kişiye karşı ifade ettiği “Senin baban da benim babam da ateştedir.” hadisini sahih kabul etsek bile sırf bu hadisten yola çıkarak Efendimiz’in (sas) anne babasının müşrik olmaları nedeniyle ebediyen cehennemde kalacaklarını düşünmemiz makul ve mantıklı değildir.

 

Çünkü öncelikle bir konuda tek bir hadise veya tek bir ayete bakılarak hüküm verilemez. Bir konuda dini bir kanaat oluşturmak için aynı konudaki bütün ayet ve hadislerin bir arada değerlendirilmesi gerekir. Zira ayet ve hadislerin hepsi mutlak, her zaman ve her durumda, her şart ve herkes için geçerli hükümler barındırmaz. Bazı ayet ve hadisler bir konunun tek bir yönüyle ilgili olabilmektedir. Bazen de ayetin nazil olduğu veya hadisin söylendiği ortam ve şartlar; konuyla ilgili hükmün de farklı ortamlar, şartlar ve kişiler için değişmesine neden olabilir. Dolayısıyla tek bir hadise bakılarak evrensel, herkes için her şartta ve her zamanda geçerli tek bir hüküm çıkarmak genellikle doğru değildir. Bu hadise bakarak da Efendimiz’in (sas) babasının müşrik olması nedeniyle ebediyen cehennemde kalacağını düşünmek doğru olmayacaktır.

 

Diğer yandan bizler hadisleri genellikle tercümelerinden okuruz. Ayrıca bir hadisin bağlamı, söylendiği ortam ve şartlar raviler tarafından göz ardı edilebilmektedir. Bu da bizleri hadisin bir manasına vâkıf kılsa da farklı yönlerini gözden kaçırmamıza neden olabilir. Bu nedenle hadisleri doğru anlamak bir parça çaba ve ilim gerektirmektedir.

 

Bu bağlamda “Benim babam da senin baban da ateştedir.” hadisine baktığımız zaman “Ebediyen ateştedir.” veya “Müşrik olmaları nedeniyle ateştedir.” denilmediğini ilk başta fark etmiş olmamız gerekir.

 

Diğer yandan bu hadiste Efendimiz’e (sas) soru soran kişinin Husayn isimli birisi olduğu hadis kaynaklarında aktarılır. Bu zat hadisi rivayet eden İmran bin Husayn’ın babasıdır. Önce İmran Müslüman olmuş, daha sonra babası Husayn İslam’ı kabul etmiştir. Hatta bu zat şu hadisin de başkahramanıdır:

 

Bir gün Husayn Efendimiz’in (sas) huzuruna gelir. Oğlu İmran da Efendimiz’in (sas) yanındadır. Babası halen müşrik olduğu için o içeri girince ayağa kalkmaz. Hatta yüzünü ekşitir. Efendimiz (sas) Husayn’a “Kaç tane ilaha ibadet ediyorsun?” diye sorar. Husayn; “Yedi ilah. Altısı yerde, biri semada.” der. Efendimiz devamla; “Hangisine rağbet edip (gönülden yönelip) hangisinden rahbet ediyorsun (azabından korkuyorsun)? diye sorunca Husayn; “Göktekine” der. Efendimiz devamla “Ey Husayn! Müslüman olmuş olsaydın sana fayda verecek iki kelime (iki dua) öğretirdim.” buyurur. Husayn da Müslüman olur. Daha sonra “Ey Allah’ın Rasulü! Bana vaat ettiğin iki kelimeyi (duayı) bana öğret!” der. Efendimiz (sas) şu duayı Husayn’a öğretir: “Allah’ım! Bana rüştümü (fayda verecek şeyleri, doğru olanları) ilham et ve beni benliğimin (nefsimin) şerrinden de koru!”1

 

Bazı kaynaklarda Efendimiz’in (sas) “Senin baban da benim babam da ateştedir.” sözünü bu diyalog esnasında söylediği kaydedilir. Bu diyaloğa ise şu hadise sebep olmuştur: Bazı müşrikler Husayn’a gelerek “Sen aklı başında bir insansın. O, atalarının putlarını küçümsüyor. Git onunla konuş.” diyerek Husayn’ı Efendimiz’e (sas) yönlendirirler. Husayn da Efendimiz’in (sas) huzuruna gelir ve O’na; “Ya Muhammed! Sen mi hayırlısın yoksa baban mı?” diye bir soru sorar.

 

Bu sorunun arkasında yatan niyet cahiliye dönemi asabiyetini, kabile ırkçılığını bilen insanlar için açıktır. Dolayısıyla  bu soru meseleyi farklı bir yöne çekmek ve çarpıtmak için özellikle sorulmuş bir sorudur. Efendimiz (sas) de bunun üzerine “Senin baban da benim babam da ateştedir.” cevabını verir. Daha sonra diyalog yukarıda kaydettiğimiz şekilde devam eder. Diyaloğun sonunda da Husayn Müslüman olur.2

 

Bu anlatılanların sahih olması durumunda hadisin bağlamı, dolayısıyla Efendimiz’in (sas) “Senin baban da benim babam da ateştedir.” sözünün asıl manası ortaya çıkmış olacaktır. O mana da şudur;

 

Efendimiz (sas) hadislere aşina olanların takdir edeceği üzere kendisine sorulan sorulara genellikle soru soranın özel durumuna göre cevap verir. Hadis alimleri de bir hadis üzerine yorumda bulunurken Efendimiz’in (sas) muhatap olduğu kişilerin özel durumlarını genellikle göz önünde bulundururlar. Çünkü hadislerin çoğu -tabiri caizse- boşluğa söylenmiş sözler değildir. Onlar, cevamiü’l-kelim (sözleri birçok manaya birden işaret eden) Efendimiz’in (sas) sözleridir. O sözlerin mana çerçevesinin içinde muhatabın durumu da yer alır. Örneğin Efendimiz’e (sas) gelerek “En faziletli amel hangisidir?” veya “Bana bir tavsiyede bulun!” şeklinde sorular soranlara Efendimiz (sas) muhatabın durumuna göre farklı cevaplar vermiştir. Kendisinden özel bir tavsiye isteyen kişilere de bazen “Öfkelenme!”, bazen “Gizli ve açık her hâlinde Allah’tan kork!”, bazen “İstiğfarını artır!” şeklinde tavsiye ve emirlerde bulunmuştur.

 

Özellikle Mekke döneminde kendisiyle tartışma niyetiyle gelen müşriklere de karakterine, seviyesine, bilgi ve ahlak durumuna göre cevaplar vermiştir. Örnekler çoğaltılabilir.

 

Efendimiz’in (sas) Husayn ile diyaloğuna da bu açıdan bakmak faydalı olacaktır. Diyaloğun başlangıcından, özellikle de Husayn’ın sorduğu sorunun mantık örgüsünden anlaşıldığı kadarıyla Husayn kabile asabiyetine son derece bağlı bir insandır. Zaten cahiliye Araplarının neredeyse hepsi aynı özelliktedir. Ancak iman etmek kabile asabiyeti, ırkçılık, gurur, kibir, “Başkaları ne der?” kaygısı gibi engelleri aşmayı gerektiren bir ameliyedir. Dolayısıyla Husayn’ın kalbindeki atalara körü körüne bağlılık duygularının eritilmesi gerekmektedir. Bu da ezberlerinin bozulması demektir. Efendimiz (sas) de “Benim babam da senin baban da ateştedir.” cevabını vermekle hem sorudaki tuzağı bozmuş hem Husayn’ın donmuş zihin dünyasına adeta yüksek ısıda bir ateş vermiş gibidir. 

 

Dolayısıyla bu diyalogdaki asıl mevzu “Senin ataların da benim atalarım da ateşte bile olsalar bu durum senin iman etmene engel değildir.” mevzusudur. Efendimiz (sas) “Senin baban da benim babam da ateştedir.” sözünü söylemekle “Siz atalarınızı aşırı seviyor ve onların yolunun mutlak doğru olduğunu varsayıyorsunuz. Bu nedenle de bana karşı çıkmaya çalışıyorsunuz ancak bunun böyle olması gerekmiyor. Çünkü hepimizin ataları mutlak doğru olmayabilir ve bunun böyle olması da gerekmez.” mesajını vermiştir.

 

Beşincisi: “Ateştedir.” kelimesi bazı farklı hadislerde de geçen bir ibaredir.

 

Örneğin; “Sonradan ortaya çıkan her şey ise bidattir. Her bidat dalâlettir. Her dalâlet ateştedir.”3 hadisi her bidat sahibinin ebediyen cehennemde kalacağına işaret etmez. 

 

Yine Efendimiz (sas) “İki Müslüman kılıçları ile karşı karşıya gelirlerse ölen de öldürülen de ateştedir.” buyurur. Bunu duyan sahabi “Ya Rasulallah! Bu katildir. Peki öldürülen kimsenin durumu nedir? (O neden ateştedir?) deyince Efendimiz (sas) “O da onu öldürme hususunda istekli idi.” buyurur.4

 

Bu hadise bir şerh düşen İmam Nevevi gibi büyük bir alim şöyle bir yorumda bulunmuştur: “Cehennemde (ateşte) olmanın anlamı ise “Cehennemi hak eder, bununla cezalandırılabilir de Yüce Allah onu affedebilir de.” anlamındadır. Hak ehlinin mezhebi budur… Benzer hadislerde geçen bu gibi bütün ifadeler de buna göre tevil edilir.”5

 

Nitekim; “İsrailoğulları yetmiş iki millete (fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir.6 hadisindeki “ateştedir” ibaresi de ebediyen cehennemde kalmak şeklinde anlaşılmamıştır. Bu hadisle ilgili genel yorumlar da hadisteki “ateştedir” kelimesinin ebediyet/sonsuzluk anlamı ile ifade edilmediği yönündedir. Bu hadiste de geçen “ateştedir” ibaresi hakkında hiç kimse “Ebediyen cehennemliktir.” şeklinde bir yorumda bulunmamıştır.

 

O hâlde hadis edebiyatına vâkıf olanların da kabul edecekleri üzere “ateştedir” ibaresi bazen “Cehennemdedir.” anlamına gelse de her zaman “Ebediyen cehennemdedir.” anlamında kullanılmamaktadır. Bu aynen “helak olma” tabirinin farklı durumlar ve şahıslar yahut gruplar için farklı anlamlara gelmesi gibidir. Örneğin, Ad, Semud gibi kavimlerin helak olması ile “Sözde ileri gidenler helak oldu, sözde ileri gidenler helak oldu, sözde ileri gidenler helak oldu.”7 hadisindeki helak olma kavramının aynı bağlamda kullanılmış olmaması gibidir.

 

Bu durumda tek bir hadisin sadece çevirilerdeki yüzeysel anlamına bakarak Efendimiz’in (sas) anne babasının ve dedesinin ebediyen cehennemde olacaklarını iddia etmek pek makul bir düşünce olmayacaktır.
 


 

1 ) Tirmizi, Deavat, 69

2 ) İbn Hacer, el-İsabe, c. 2, s. 87

3 ) Müslim, Cuma, 43

4 ) Buhari, İman, 22; Müslim, Kasame, 33

5 ) İmam Nevevi, Minhac (Sahih-i Müslim Şerhi), c. 11, s. 428

6 ) Tirmizi, İman, 18

7 ) Müslim, İlim, 7; Ebu Davud, Sünnet, 6