13 dk.
31 Temmuz 2022
Peygamberimizi(sav) rüyada görmek ve rüyayla haber almak | 2.Kısım-gorsel
Youtube Banner

Peygamberimizi(sav) rüyada görmek ve rüyayla haber almak | 2.Kısım

Yazının ilk kısmında Efendimiz’i (sav) rüyada veya yakazaten görüp de ondan bir mesaj veya motivasyon almayı imkansız gibi gösterdiğimiz düşünülebilir. Evet, imkansız diyemesek de bu ihtimalin çok yüksek olmadığını ifade edebiliriz.

 

Ancak insanların bu konularda ciddi bir eğilime sahip oldukları da görülmektedir. Peki bu eğilim nereden kaynaklanmaktadır?

 

Bir tür olarak insanoğlu veya insanlık, kendini aşırı kıymetli görüyor. Bu nedenle Allah-u Teala ile direkt, çok az aşamalı, hatta doğrudan iletişim hattı sahibi olmak istiyor. Bu, onun aceleciliği, tembelliği ve kibriyle ilgilidir. Yani insan, kendini aşırı değerli görmekle kibirlidir. Sorunların bir an evvel bitmesini istemekle acelecidir. Sorunların giderilmesi için ortaya ciddi bir gayret koyma yerine yukarıdan bir müdahaleyle o sorunların giderilmesini beklemekle de tembeldir. 

 

Allah-u Teala ile doğrudan irtibat kurmak ancak Hz. Musa (as) ve Efendimiz (sav) gibi nebiler için mümkündür. Bildiğiniz gibi Hz. Musa (as) Allah-u Teala ile (mahiyetini bilmediğimiz bir şekilde) doğrudan konuşmuş1, Efendimiz (sav) de miraçta Allah-u Teala ile yine mahiyetini bilmediğimiz bir şekilde görüşmüştür2. Evet, bu dünyada Allah-u Teala’yı duymak için Hz. Musa olmanız, Allah-u Teala ile görüşmek için Efendimiz (sav) olmanız gerekir. Onlar için dahi her an bu duyuş ve görüş sürekli olmamıştır. Evet, onlar her an ihsan şuuruyla yaşamışlardır ancak her an Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmek ve hatta bu şuurla yaşamak başka bir şeydir, Allah-u Teala’yı bizzat görmek veya duymak başka bir şeydir. 

 

Allah-u Teala rahmeti ve kudretiyle bize çok yakın olsa da biz ona çok uzağız. Bizim onunla doğrudan bağlantı kurma şansımız hiç yok. Bu bağlamda bizlere bu şekilde bir bilgi de hiçbir zaman gelmeyecektir. 

 

Hiç mi gelmeyecek? 

 

Ta en baştan, yani doğuştan bazı manevi kabiliyetler ile yüklü yaratılmışsanız, uzun dönemde de çok doğru bir eğitim, yeme-içme-konuşma egzersizleri ve çok doğru ibadetlerle belli bir seviyeye ulaşabilirsiniz. Bu manada bir cins bir yönlendirmeye ulaşabilirsiniz. Bu konuda bir kudsi hadiste şöyle buyurulmuştur: “Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum tatavvu ile de bana yaklaşmaya devam eder. Ta ki ben onu severim. Artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım.”3
 

Kudsi hadisteki farzlar ibaresi, bir insanın üzerine bizzat terettüp eden vazifeleri yerine getirmeyi ifade etmektedir. Bu, sadece farz namazlardan veya farz olan oruç, zekat ve hac gibi ibadetlerden ibaret değildir. Örneğin bir insan muhtaç biriyle karşılaşınca, kendi imkanı el veriyorsa o muhtaca yardım etmesi farzdır. Yani yardım etmek, onun üzerine bizzat terettüp eden bir vazifedir. Yine bir Müslüman, yoksul veya durumu çok da iyi olmayan bir öğrenciye ders anlatmak ile de vazifeli olabilir. Dini konuda da, dünyevi bir konuda da olsa cevap arayan ve bir cevaba ihtiyacı olan birisine o konuyu anlatmak da bir kişinin üzerine farz olabilir. İnsanı Allah’a en çok yaklaştıracak şeyler, farz ibadetlerle birlikte üzerine bunun gibi bizzat terettüp eden vazifelerini yerine getirmesidir. Tatavvu ise, isteyerek, içinden gelerek yapmak anlamına gelen bir kelimedir. Burada, bizzat vazifesi olan şeyler dışında o alan da daha da ilerlemek için yapılan şeyler ifade edilmektedir. Bunlar da nafile namazlar ve oruçlar, umreler ve sadakalar gibi ibadetlerin yanı sıra, kişiye bizzat terettüp eden vazifelere ek olarak yapığı iyi işlerdir. Kişi böyle davrana davrana sonuçta Allah o kişinin gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını ifade buyurmaktadır. Yani Allah o kişiye doğru işler yaptıracak, olayları doğru değerlendirme yeteneği kazanacaktır.

 

Bu bağlamda doğru bilgi rüya veya başka yollarla kulağınıza doğrudan fısıldanmasa da, bunların yönlendirmesiyle doğru çizgide kalmanız sağlanabilir. Ancak bu durum da istisnaidir. Herkese nasip olmadığı gibi nasip olanlara da hayatlarının her anında, kesintisiz ve mutlak bir şekilde nasip olmuş değildir. İmam Azam, İmam Rabbani, Muhyiddin Arabi, İmam Gazali, Bediüzzaman gibi isimler herkes tarafından bilinir. Bu insanlar, farzları, nafileleri, tebliğleri, dua ve zikirleri ile ömürleri boyunca ciddi çaba sarf etmiş ve Allah-u Teala’ya epey yaklaşmış insanlardır. Ancak yine de görüyoruz ki İmam Azam’ın bazı fetvalarını kendi talebeleri düzeltebiliyor, hatta bazı fetvalarını bir süre sonra kendisi düzeltebiliyordur. Bazı fetvalarındaki bazı hataları da vefatından sonra düzeltilmiştir. Diğer yandan İmam Rabbani, Muhyiddin Arabi’ye bir konuda muhalefet edebiliyor, "Bu konuda o söylenenler yanlıştır, doğrusu şudur." diyebiliyor. Bediüzzaman da İmam Rabbani’nin bir düşüncesine muhalefet edip kendi düşüncesini sunabiliyor. 

 

İmam Azam ve diğer büyükler için Allah’a bu kadar yakın olmalarına rağmen bunları görüyor ve okuyoruz. Dolayısıyla bu büyük insanların dahi her yaptıkları, her söyledikleri her zaman doğru olmayabiliyor. Bu durumda kudsi hadis yanlış mı olacaktır? Hayır, asla! Burada bir insanın doğru söyleme, doğru düşünme, doğru yapma kapasitesi % 50 ise % 70’e, % 90’a çıkma gibi bir durum söz konusudur. Ancak % 100 gibi bir mükemmellik söz konusu olmayabilmektedir.

 

Evet, bazı insanlar istiyor ki; Allah ile direkt bağı olsun ya da mümkün olduğunca az aşamalı bir irtibat kurabilsin. İnsanlar doğrudan Allah’tan bilgi aldıklarını söylemeyebilirler ama bu durumda da araya Peygamberi koyarlar, bazı maneviyat büyüklerini koyarlar, şeyhlerini koyarlar. Bu durumun en düşük hali de “Ben bir dua okudum yattım. İşin doğrusu bana söylendi.” gibi iddialardır. Hayır, bu mesele bu şekilde gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmeyecektir. 

 

Açıkçası bizlerin Allah-u Teala’dan bu şekilde bilgi alma yollarımız büyük ölçüde kapalıdır. Üstelik çoğu durumda sımsıkı kapalıdır. Bizler çok küçük insanlarız. Hayatımızın bir döneminde harama bakmak, bir bahçeden izinsiz meyve yemek, lisede bir dönem namazı terk etmiş olmak, arada bir basit meselelerde de olsa yalan söylemek, bilinçli ya da bilinçsiz dedikodular, gıybetler, arkadan çekiştirmeler, küçümsemeler gibi günahlarımız yüzünden çoğumuzun bazı latifeleri ölmüş durumdadır. Bu, iyi bir Müslüman olamayacağımız anlamına gelmez. Tövbe edebiliriz, başımıza gelen büyük-küçük musibetlerle bu günahlarımız temizlenebilir ve hatta seyyiatımız hasenata dönüştürülebilir. Ancak mesela bir insan lise çağındaki bazı hatalarıyla önemli bir üniversiteyi kazanma fırsatını kaçırmış olabilir. Ortaokuldaki bir hatasıyla pilot olma fırsatını tepmiş olabilir. Aynen öyle de hayatımızın bir dönemindeki hatalarımız veya günahlarımız nedeniyle Allah-u Teala’ya şimdiki olduğundan daha fazla olabileceği şekliyle yaklaşma yollarından ve fırsatlarından bazılarını (ki bunlar büyük fırsatlardır) kaçırmış olabiliriz. Bu, haksızlık değildir. Hayat böyledir.

 

Bu gerçeklerin içerisinde, bazı insanlara "Hakikati rüyanızda göreceksiniz." gibi bir vaat veya garanti verilmediği halde; insanların “Rüyada gördüm, yeşil bir şey gördüm demek ki hayırlı, kırmızı bir şey gördüm, demek ki kötü.” gibi iddialarda bulunduklarını, yani Allah’ın kendilerine doğrudan bilgi verdiklerini iddia ettiklerini görürsünüz. Bunlara itibar etmek doğru değildir.

 

Gerçi duayla, tebliğle, oruçla, zikirle çok ama çok ilgilenirseniz o yolu bir yere kadar açmak mümkündür. Ama çok, çok, çok zordur. Tam şu anda “Ben Harvard’da doktora yapmaya karar verdim.” dedikten sonra Harvard’da doktora yapmak kadar zordur. 
 

Aslında insanların böyle bir bağ kurmak istemeleri bir yönüyle güzeldir çünkü Allah’a yakın olmayı istemek güzeldir. Ancak “Ben ona ulaştım, ondan bilgi aldım.” demek güzel değildir.

Bir insan, bir süre, kendi dönemine ait bilgileri edindikten sonra ayet ve hadisler üzerinde çalışırsa, ciddi bir gayretle Kur’an ve hadis okursa Allah ve Resulünün kendisinden ne istediğini öğrenebilir. Öncelikle kendi döneminin sistematiğini ve bilgisini edinmek önemlidir. Bu bir zamansal sıralama değildir. Yani önce kendi yaşadığınız döneme ve çevreye ilişkin sayısal, sözel, toplumsal bilgileri öğrenin, sonra ayetleri ve hadisleri okuyun demek değildir. Bu, bir mantık sıralamasıdır. Yani kendi döneminizde insanların, bireylerin, toplumların ve toplumsal kurumların, ekonominin, kültürün, toplumsal ilişkilerin, eğitimin, medyanın, eğlence anlayışı ve uygulamalarının ve bütün bunların oluşturduğu ‘dönem bilgisi’nin öğrenilmesinden ve anlaşılmasından sonra kendi döneminizin farkına varabilir ve o dönemdeki işleyişe vâkıf olabilirsiniz. Daha sonra da ayet ve hadisler üzerine çalışarak Allah ve Resulünden bilgi almış olur, bu bilgilerle kendi döneminizde nasıl davranmanız, neler yapmanız gerektiğinin de farkına daha iyi varabilirsiniz. Mesela yaşadığınız dönemde ve çevrede bankacılık sistemini iyi bilmezseniz, birkaç ayet ve hadisten yola çıkarak ekonomik bir konuda fetva vermeye kalkarsanız, eninde sonunda saçmalamış olursunuz. Ancak döneminizin ticaret anlayışını ve uygulamalarını, vergi ve bankacılık sistemini iyi bilen birisi olarak ekonomik konulardaki ayet ve hadisleri doğru ve daha iyi anlama olasılığınız yükselecektir. İmam Azam böyle bir imamdı. Kendi döneminin iyi bir ticaret erbabıydı ve o kimliği içerisinde ayet ve hadisleri çok iyi çalışarak İmam Azam olabilmişti. 

Ancak insanların çoğu böyle bir bilgi alma yolunu yanlış uygulamalarla heba ederler. Mesela sıradan bir internet yazısında rast gele araya alınmış bir hadisi okuyarak “Ben hadiste gördüm, bu işin aslı buymuş.” diyebilirler ve böylece kendilerine göre bir hükme varırlar. Hayır, hadis böyle öğrenilmez, hüküm de böyle çıkarılmaz. 

 

Evet, ayet ve hadislerden Allah ve Rasulünün muradını öğrenebilirsiniz. Bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Bu görece kolaydır. Yurtdışında fizik doktorası yapmak veya Türkiye’de böyle bir durum için harcanan zaman kadar zaman ve emek harcayarak bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Yol açıktır.

 

Diğer taraftan belli bir mizaca sahip olan insanlar da hayalle gerçeği karıştırabilmektedirler. Bu insanlar belli konularda bir şeyler söylerken aslında yalan söylemiş olmazlar ancak söyledikleri şeyler tamamen hayal ürünüdür. Onlar, bu hayali gerçek olarak bilmekte ve öyle anlatmaktadırlar. Örneğin bir insan kendisine uzaylıların geldiğini ve bazı mesajlar verdiklerini söyleyebilir. Bu insan yalan söylememektedir ama olmayan bir şeyi gerçek olarak aktarmaktadır. Bazı insanlar da kendisine Efendimiz’in (sav) geldiğini, bazı uyarılarda bulunduğunu, kendisine bazı görevler verdiğini söyleyebilir. Bu tip vakalar da uzaylıları görüp onlarla konuştuğunu iddia eden bir insanın iddiası gibidir. 

 

Bunun ayırdına varmak için biraz dikkat yeterli olacaktır. Bu tip insanlar her zaman zaten bilinen şeyleri söylerler. Uzaylıları gördüğünü söyleyen bir insan uzaylıların kendisine “Çevreye zarar vermeyin, sonunuz kötü olacak.” gibi bir mesaj verdiğini söyler. Efendimiz’in (sav) kendisine göründüğünü iddia eden bir kişi de Efendimiz’in tesettüre dikkat edilmesi gerektiğini aktarır. Bunların her ikisi de zaten bilinen şeylerdir. Uzaylılar bu insana bizim tarafımızdan bilinmeyen bir denklemi yazdırsa ve bu denklemin doğruluğunu, işlevsel olduğunu anlayabilsek o zaman o insanı ciddiye almamız gerekecekti. Ya da Efendimiz (sav) bize normalde ulaşamayacağımız ama sonra kontrol edince anlayabileceğimiz bir bilgi yahut açık bir tarih verse o zaman iddia sahibini dikkate almamız gerekecekti.

 

Bir başka husus da insanların iddialarını süsleme meyliyle ilgilidir. Rüyalarla ilgili anlatılarda rüya sahiplerinin kendi gördüklerini biraz süsleme, görülenlere kendilerinden bir şeyler ekleme gibi özelliklerini biraz dikkatle fark edebilirsiniz. İdeal açıdan bunlar yalandır ama kötü niyet olmaması nedeniyle bazılarınca görmezden gelinebilir.

 

Soru: Bazı dualar, kişiyi rüyada Efendimiz’i (sav) görmeye yaklaştırabilir mi?

 

Cevap: Bu işe yarayan özel bir dua yoktur. Rüyada Efendimiz’i (sav) görmek daha çok kalp temizliği veya saflık diyebileceğimiz özellikle ilgilidir diyebiliriz. Haramlardan hakikaten kaçan, harama bakmayan veya aklî melekelerini sadece gündelik yaşam pratikleri ve günlük ibadetleri dışında bir şeyler için kullanmaya gerek görmeyen safiyane insanlar Efendimiz’i rüyalarında daha çok görürler. Aklı başında, ilimde derinleşme çabasında olan, zekası ve bilgisi ile bir şeyler yapmaya çalışan ulema ve benzeri kişilerin pek rüya anlattıklarını görmezsiniz ya da çok az görürsünüz. 

 

Soru: Ahirzamanda rüyaların mübeşşirat olacağı şeklindeki hadis rüyalar konusunda ne gibi mesajlar vermektedir?

 

Cevap: Soruda geçtiği gibi Efendimiz (sav) bir hadislerinde “Benden sonra, peygamberlikten sadece mübeşşirat (müjdeciler) kalacaktır!” buyurmuş, bunun üzerine yanındaki sahabe mübeşşiratın ne olduğunu sormuşlardır. Efendimiz de “Salih rüyadır!” cevabını vermiştir4 Yanındakiler: "Mübeşşirat da nedir?" dediler, "Salih rüyadır!" diye cevap verdi." Muvatta’da ise “Salih rüyayı salih kişi görür veya ona gösterilir.” şeklinde bir ibare de vardır. 

 

Mübeşşirat, doğru bilinen bir konuda müjdelenmek demektir. İnsanların dönem dönem böylesi müjdelere ihtiyacı olabilir hatta olur. Örneğin bir insan bireysel olarak herhangi bir şekilde zulme uğramıştır ve sabretmekle birlikte duaya da devam etmektedir. Rüyasında Efendimiz (sav) gelip de ‘Allah seninle beraberdir’ dese, bu açık bir mübeşşirat örneğidir. Zaten Kur’an’da Allah’ın sabredenlerle birlikte olduğu beyan edilmiştir5. Burada da doğruluğu zaten bilinen bir konuda o mazlum kişinin ihtiyacı olan mübeşşirat rüya aracılığıyla sağlanmış olur.

 

Bu yazıda anlatılanlar pek çok okuyucuya zor gelebilir. Bir çok kişinin zihin konforunu bozmuş olabilir. Ancak zamanla ve hayat tecrübesi kazandıkça insanların öncelikle kendilerine olan hayranlıkları, sonra motive edilme ve dışarıdan ümitlendirecek malzemeler arama ihtiyacı, sonra da tembellikleri kırıldıkça bu anlatılanların daha anlaşılır hale gelmesini bekleyebiliriz.

 

Allah-u Teala'dan ayet ve hadisleri sözün sahibinin hakiki maksadı üzerine doğru bir biçimde anlayanlardan olmamızı nasip etmesini dileriz. Amin.
 


1 ) Nisa, 164; Araf, 143, 144

2 ) İsra, 1; Necm, 1,18; Buhari, Salat, 1, Rikak, 51, Bediü’l-Hak 6, Enbiya 22; Müslim, Zühd, 93, İman, 264, Tirmizi, Tefsir, 94

3 ) Buhari, Rikak, 38

4 ) Buhari, Tabir 5; Muvatta, Rüya 3; Ebu Davud, Edeb 96

5 ) Bakara, 153