11 dk.
05 Kasım 2025
Realiteden Kopuk Etik Değerler Kurgulamak Hayvan Eti Yemek ve Etik | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Realiteden Kopuk Etik Değerler Kurgulamak Hayvan Eti Yemek ve Etik | 2. Kısım

Not: Bu yazı, "Hayvan Eti Yemek ve Etik" başlıklı yazı dizisinin ikinci yazısıdır. Serinin ilk yazısına buradan ulaşabilirsiniz. 



Realiteden Kopuk Etik Değerler Kurgulamak


Ahlaki ve etik değerlerin gözlemlenebilir evrensel ve biyolojik gerçeklerden kopuk bir şekilde kurgulanması, gerçeklikle çelişen ve sürdürülebilirliği olmayan sonuçlar doğurabilir. Dikkatli bakacak olursak hayatın kendisi bir ölüm ve tüketim döngüsü üzerine kuruludur. Bu argümanı destekleyen kanıtlar, kozmolojik düzeyden biyolojik düzeye kadar geniş bir yelpazeyi kapsar:


• Kozmolojik Düzey: Canlılığın temel yapı taşları olan karbon, oksijen ve nitrojen gibi ağır elementlerin varlığı, yıldızların ömrünü tamamlayıp süpernova patlamalarıyla ölmesine bağlıdır. (1) Evrenin kendisi yaşamın ortaya çıkabilmesi için yıldızların oluşup yok olması gereken bir düzen üzerine kurulmuştur. Bu durum en temel düzeyde varlığın, yok oluş üzerine inşa edildiğini gösterir.


• Güneş Sistemi Düzeyi: Dünya'daki yaşamın enerji kaynağı olan fotosentez, Güneş'in kendi kütlesini yavaş yavaş tüketerek (nükleer füzyon ile) enerji yayması sayesinde mümkündür. Güneş'in bu yavaş ölümü gezegenimizdeki bitkisel yaşamın temelini oluşturur. (2)


• Biyolojik Düzey: Besin zinciri bu evrensel kuralın en açık örneğidir. Bitkiler Güneş'in tükettiği enerjiyi kullanarak var olur. Otçul hayvanlar bu bitkileri "öldürerek" ve onların enerjilerini alarak hayatta kalır. Etçil hayvanlar ise otçulları yiyerek yaşamlarını sürdürür. Bu döngüde "saf otçulluk" bile mutlak değildir. Atların civciv yediği veya bazı geyik türlerinin kuş avladığı gözlemlenmiştir.(3) Koşullar gerektirdiğinde her canlı türü yerleşik beslenme alışkanlığından sapabilir. Nihayetinde otçul hayvanlar da beslendikleri bitkileri tüketerek onların yaşamına son vermektedir. (4)


Bu evrensel döngü şu temel soruyu gündeme getirir: Eğer kendi enerjisini üretemeyen sistemlerin varlığını sürdürmek için başka bir şeyi tüketmesi evrensel bir kural ise, insanın bu döngünün bir parçası olması neden ahlaki bir sorun teşkil etsin? 

Doğal Düzen ve Gerçekçilik Ekseninde İslami Perspektif


İslam'ın et tüketimi konusundaki pozisyonu hayatın gerçekleriyle uyumlu, rasyonel ve bütüncül bir dünya görüşünün doğal bir uzantısı olarak anlaşılmalıdır. Bu çerçevede et yemek "kendisine ahlaki bir norm atfedilemeyecek normal, doğal bir davranış" olarak kabul edilir. (5)


Bu gerçekçi tutum, İslam'ın hayatın diğer temel gerçekliklerine yaklaşımıyla paralellik gösterir. Üreme, evlilik veya zorunlu durumlarda savaş/savunma gibi olgular nasıl insan ve toplum hayatının kaçınılmaz bir parçasıysa beslenme de bu doğal döngünün bir parçasıdır. İslam'ın ahlaki sistemi hayatın gerçeklerini reddeden bir yapı üzerine değil, bu gerçekleri kabul edip onları ahlaki bir çerçevede yöneten bir gerçekçilik üzerine kuruludur.


Hayatın bu doğal akışını (üreme, beslenme, savunma) kategorik olarak reddeden yaklaşımları "irrasyonel" olarak nitelendirebiliriz. Hz. Ömer zamanından olduğu düşünülen, Suriye’de yaşamış bazı rahiplerin yazılı notları elimizde mevcuttur. Bu erken kaynaklarda, Hz. İsa’nın bahsettiği kurtarıcıyı Suriye'ye gelen Müslümanlarla özdeşleştiren yazılar vardır. Ancak bu yazılara bakıldığında o rahiplerden “Bir peygamber nasıl kılıç kullanabilir?” diye soranlar çıkmış; “Kılıç kullanabilen, savaşabilen bir insan nasıl peygamber sayılabilir?” diyenler olmuştur.(6) Bir peygamberin savaşmasını veya kılıç kullanmasını anlayamayan ruhban sınıfı, hayatın çatışma ve savunma gibi gerçekliklerini göz ardı eden, kendi ön kabullerini mutlak hakikat sanan bir bakış açısına sahiptir. Aynı şekilde bir canlının diğerini yemesini mutlak anlamda ahlak dışı görmek de gerçeklikten kopuk bir tutum olarak değerlendirilebilir.

İnsan, biyolojik olarak besin zincirinin bir parçasıdır. Bir aslanın, kaplanın veya balığın başka bir canlıyı yemesi ne kadar doğalsa, insanın da bu döngüye katılması o kadar doğaldır. Bu "doğal olarak sahip olunan hakkın" reddedilmesi, insanın evrensel düzendeki yerini inkâr etmek anlamına gelir. Bu tutum hayatın temel gerçekliğini anlamayı ve kabul etmeyi reddetmektir. Zaten canlılar her halükarda ölecekler, mesela bir geyik insan tarafından avlanmazsa bir kurt tarafından avlanacak veya doğal sebeplerle ölüp mikroorganizmalar tarafından tüketilecektir. Dolayısıyla insan bu döngüye katılarak yeni bir şey icat etmez, sadece var olan doğal bir olayı gerçekleştirir.

 

Burada "Et yemek doğaldır." argümanı sıklıkla yanlış anlaşılır ve doğallık safsatası olarak eleştirilir.(7) "Goriller harem kurar, o yüzden insanlar da kurmalı." demek bir safsatadır; bu, doğada gözlemlenen keyfi bir olayı taklit etmektir. Ancak bizim kastettiğimiz doğallık bu değildir. Kastımız "Bütün eşeyli canlılar çiftleşerek ürer; insanlar da evlenmelidir, yoksa neslimiz biter." argümanına benzer bir fonksiyonel zorunluluktur.(8)

 

Eylemlerimizin Sonuçlarını Değerlendirmek

 

İnsanlığın büyük çoğunluğu için (özellikle günümüzde gelir düzeyinin en yüksek olduğu küçük bir azınlık dışında) hayvansal gıdaları tüketmek bir felsefi tercih değil biyolojik bir zorunluluktur. Yeterli protein, B12 ve demir alımının en verimli yolu tarihsel ve küresel olarak hayvansal gıdalar olmuştur.(9) Bunların eksikliği özellikle çocuk ölümleri ve ciddi hastalıklar anlamına gelir.  Soruda Kur'an'ın niçin hayvan yemeyi yasaklamadığı soruluyor. Burada hayvanları yemenin yasaklanmasının insanlık için çok ağır sonuçları olacağının unutulduğundan bahsedebiliriz.

Bu bağlamda hayatta aldığımız kararların artı ve eksilerinin bir arada olduğunu unutmamalıyız. Eğer eylemlerimizin sonuçlarını değerlendirmek zorundaysak ve her seçenekte kaçınılmaz bir acı varsa; ahlaki sorumluluğumuz en az toplam acıya veya en büyük, en yaygın acının önlenmesine yol açan eylemi seçmektir.

 

Hayvan yemenin yasaklanması tarihsel açıdan ele alınırsa önümüze iki acı paketi çıkar. Karşılaştırmamız gereken iki farklı "toplam acı" senaryosu var.

 

Senaryo A (Et Tüketimi): Hayvanların beslenme amacıyla yetiştirilmesi ve kesilmesi sürecinde yaşadıkları acı ve yaşam kaybı. 

Senaryo B (Kitlesel Veganizm): Çocuklarda ve insanlarda Protein, B12, Kalsiyum ve D vitamini eksiklikleri nedeniyle yaygınlaşan geri dönülmez nörolojik hasarlar, gelişim bozuklukları, artan çocuk ölümleri ve bu durumun aileler/toplum üzerinde yaratacağı travma.

Acının Niteliği ve "Dalga Etkisi": Bir hayvanın kesim sırasındaki acısı (önemli olsa da) görece anlıktır. Ancak bir çocuğun yetersiz beslenmeden dolayı ölümü çok daha büyük ve karmaşık bir acı paketi yaratır:

 

Çocuğun aylar veya yıllar süren hastalık, gelişim geriliği ve acı çekme süreci olacaktır. Kaybettiği onlarca yıllık potansiyel yaşam, deneyim ve mutluluk göz önünde bulundurulmalıdır. Bir ebeveynin evladını "önlenebilir" bir sebepten kaybetmesinin yarattığı travma da çoğu zaman ömür boyu süren muazzam bir psikolojik ızdıraptır. Bu acı sadece anne-babayı değil, tüm aileyi ve sosyal çevreyi etkileyen bir "dalga" yaratır.

 

Sonuç (Acıların Kıyaslanması): İki senaryoyu teraziye koyduğumuzda, Senaryo B'nin (çocuk ölümleri) yarattığı toplam acı ve ızdırap; Senaryo A'nın (hayvan kesimi) yarattığı toplam acıdan hem niteliksel (insan bilincinin ve aile bağlarının getirdiği ızdırap) hem de niceliksel (kaybedilen potansiyel yaşam süresi ve etkilenen insan sayısı) olarak katbekat daha fazladır.

 

Eğer bütün acıları aynı anda yok edemiyorsak  bir seçim yapma zorunluluğumuz vardır. Bu durumda ahlaki olarak en savunulabilir pozisyon, en büyük ve en yıkıcı acıyı (Senaryo B'yi) önleyen eylemi (Senaryo A'yı) tercih etmektir.(10)

 

Başka bir deyişle, çocukların kitlesel olarak ölmesini ve ailelerin bu travmayı yaşamasını engellemek, hayvanların bu amaçla yetiştirilmesiyle ortaya çıkan acıdan daha ağır basan ahlaki bir önceliktir.


Ahlaki Sorumluluk: Acıyı En Aza İndirme Prensibi

 

Her ne kadar soruyu soran kişi "İslam'ın hayvanlar kesilirken acıyı azaltması, hayvanlara iyi davranılması gibi prensipleri duymak istemediğini" ifade etmiş olsa da, bu yazı dizisini okuyan kimselerin yanlış anlamaması adına bu noktaya da kısaca değinmek istiyoruz. 


Elbette et tüketme hakkının var olması sınırsız bir zulüm hakkının olduğu anlamına gelmez. Et yiyen insanların da hayvanlara karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluğun temel ilkesi, kesim işlemi sırasında hayvana ekstra acı çektirmekten sakınmaktır. Hz. Peygamber'in (sas) bu konudaki tavsiyeleri eylemin uygulanma biçiminin ahlakileştirilmesini hedefler:


Bir hayvanı kesecek veya yiyecek olduğumuzda kesme işlemi sırasında hayvana ekstra acılar vermekten kaçınmalıyız. Hayvana fazladan acı çektirmekten sakınmak Efendimiz’in (sas) tavsiyelerindendir. Efendimiz (sas) Allah’ın her şeyde iyiliği ve güzelliği emrettiğini beyan ederek hayvanların kesimi ve öldürülmesi işinin de bu ilkeye uygun olarak yerine getirilmesini istemiş, hayvanlar kurban edileceklerinde kesim anında bıçağın iyice keskin hale getirilmesini, bıçağın hayvana gösterilmemesini ve kesimin hızlı yapılmasını emretmiştir. (11)

 

Bir sonraki yazıda konuyu farklı yönleriyle ele almaya devam edeceğiz.

 

Dipnotlar

1-) Carl Sagan, Kozmos (New York: Random House, 1980). Sagan'ın "Hepimiz yıldız tozuyuz" (We are made of star-stuff) deyişi, bu bilimsel gerçeğin popülerleşmiş ifadesidir. Canlılık için gereken ağır elementlerin oluşum süreci olan "stellar nucleosynthesis" (yıldızsal çekirdek sentezi) için bkz: NASA, "How Are Elements Formed?", NASA Science, 24 Temmuz 2023.

2-) NASA, "The Sun", NASA Science, 19 Ekim 2024. Güneş'in enerjisi, çekirdeğinde her saniye yaklaşık 600 milyon ton hidrojeni helyuma dönüştüren nükleer füzyon reaksiyonundan gelir. Bu süreçte, Einstein'ın E=mc2 formülü uyarınca yaklaşık 4 milyon ton kütle enerjiye dönüşür ve bu enerji (Güneş ışığı) Dünya'ya ulaşır.
3-) Bu, "fırsatçı etoburluk" (opportunistic carnivory) olarak bilinen ve belgelenmiş bir olgudur. Otçulların diyetlerinde mineral veya protein eksikliği olduğunda bu tür davranışlar sergiledikleri gözlemlenmiştir. Örnekler için bkz: Jason G. Goldman, "The deer that eats birds (and other 'herbivores' that are partial to meat)", BBC Earth, 19 Mayıs 2017; veya "Cows Eating Chickens: Is It Normal?", National Geographic, 10 Ağustos 2007.

4-) Felsefede "bitki duyarlılığı" (plant sentience) veya "bitki etiği" (plant ethics) olarak bilinen bu tartışma, yaşam formları arasında ahlaki bir hiyerarşi olup olamayacağını sorgular. Bu alanın öncülerinden biri için bkz: Michael Marder, Plant-Thinking: A Philosophy of Vegetal Life (New York: Columbia University Press, 2013).

5-) İslam fıkhında bu tür eylemler mubah (izinli, serbest) olarak sınıflandırılır. Mubah, yapılması ne emredilen ne de yasaklanan, mükellefin (sorumlu kişinin) tercihine bırakılan eylemlerdir. Ef'âl-i mükellefîn (veya el-ahkâmü'l-hamse) kategorilerinden biridir. Bkz: "Mubah", TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 30, s. 367-368.

6-) Bu spesifik anekdotun kaynağı popüler vaaz/sohbet geleneğine dayansa da, tartıştığı teolojik çatışma tarihsel bir gerçektir. Erken dönem Hristiyan polemikçileri, İslam peygamberinin savaşçı (warrior-prophet) kimliğini, (özellikle ruhban sınıfının benimsediği) pasifist İsa algısıyla kıyaslayarak eleştirmişlerdir. Bu türden erken dönem Hristiyan eleştirilerinin en bilinen örneklerinden biri için bkz: Şamlı Yuhanna (John of Damascus), De Haeresibus ("Sapkınlıklar Üzerine"), 8. yüzyıl.

7-) "Doğallık Safsatası", bir şeyin "doğal" olmasından hareketle onun "ahlaken iyi" veya "olması gereken" olduğu sonucunu çıkarma hatasıdır. Kavram, G. E. Moore tarafından Principia Ethica (Cambridge: Cambridge Universityksiyonsuzluk Press, 1903) adlı eserinde ortaya atılmıştır. Ayrıca bkz: "Moore's Moral Philosophy", Stanford Encyclopedia of Philosophy, 2022.

8-) Burada "keyfi taklit" (örn: Goriller harem kurar) ile "sistemsel zorunluluk" (örn: Türün devamı için üreme gerekir) arasında bir ayrım yapılmaktadır. Argümana göre beslenme keyfi bir taklit değil, biyolojik bir zorunluluktur ve bu zorunluluğun yerine getirilme biçimi (etçil/otçul) bu doğallık kapsamındadır.

9-) Özellikle B12 vitamini, bitkisel gıdalarda (zenginleştirilmiş ürünler veya takviyeler hariç) doğal olarak bulunmaz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dahil olmak üzere başlıca sağlık kuruluşları, vegan diyet uygulayanların B12 eksikliğine karşı önlem alması (takviye veya zenginleştirilmiş gıda) gerektiğini belirtir. Bkz: "Vitamin B12", NHS (UK National Health Service); veya "B12-Deficiency Anemia", Harvard T.H. Chan School of Public Health.

10-) Bu akıl yürütme, ahlaki eylemin doğruluğunu, acıyı en aza indirme veya en büyük ızdırabı önleme ilkesine dayandıran "sonuççuluk" (consequentialism) ve özellikle "negatif faydacılık" (negative utilitarianism) etik çerçeveleriyle uyumludur. Bkz: "Consequentialism" ve "Negative Utilitarianism", Stanford Encyclopedia of Philosophy.

11-) "Şüphesiz Allah, her şeyde ihsanı (en güzel şekilde yapmayı) emretmiştir. ... Kestiğiniz zaman (hayvanı) en güzel şekilde kesin. Biriniz (hayvan keseceği zaman) bıçağını iyice bilesin ve kestiği hayvana eziyet vermeden onu rahatlatsın." Kaynak: Sahîh-i Müslim, Kitâbü's-Sayd ve'z-Zebâih (Avcılık ve Kesimler Kitabı), Hadis No: 1955 (veya bazı numaralandırmalarda Sayd, 57).
https://sunnah.com/muslim%3A1955a?