19 dk.
13 Aralık 2022
Resim yapmak dinimizde yasaklanmış mıdır? | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Resim yapmak dinimizde yasaklanmış mıdır? | Tek Parça

Soru: Bilgisayar oyunları için grafikler çizen birisiyim. Resim yasaklarına dair hadisleri okuyunca bu konuda farklı hükümler olduğunu gördüm. Resim yapmak günah mıdır? Günahsa bunun kapsamı nedir? Sadece canlı resimleri yapmak mı günahtır? Bu konuda nasıl davranmalıyız?

 

Kısa Cevap: İster el emeği olarak bir fırça, kalem veya boya aracılığıyla olsun, ister fotoğraf makinesinin deklanşörüne basmak suretiyle olsun, ister bilgisayar programları ile grafikler yapmak şeklinde olsun (çünkü bunların hepsi “resim” kavramına dahildir) resim yapmak, bu resimleri kullanmak ve bulundurmak temelde haram değildir. 

 

Ancak resmin yapılış amacı ve kullanım tarzı bu durumu değiştirebilir. Şöyle ki:

 

-Yapılan resim, heykel veya başka bir sanat eseri putperest veya pagan bir grubun karşılarına geçip tapınmaları, saygı göstermeleri için yapılıyorsa,

-Put olması amacıyla değil ancak insanların sadece aşırı perestiş etmeleri ve saygı duymaları amacıyla yapılıyorsa,

-Müstehcen unsurlar içeriyor, İslami ve insani ahlak kurallarıyla örtüşmüyorsa, fuhşiyatı yaygınlaştırıyorsa haramdır veya caiz değildir.
 

Resim yasağıyla ilgili hadis-i şerifler ise her durumda geçerli bir yasak belirtmemektedir. Bu yasağın belirli şartları vardır ve bu şartlar da yukarıda sayılan unsurlardır. Dolayısıyla resim yapma, fotoğraf çekme, bilgisayar oyunları için grafik veya animasyon hazırlama gibi davranışlara haram diyebilmek için o davranışlarda ancak şirke aracılık etme, Allah’tan başkasına tapınma, insan şerefini zedeleme, tesettüre aykırılık, fuhşiyat gibi veya bunlara yakın olan durumların söz konusu olması gerekmektedir. Bunların dışında bir Müslümanın böyle eserler üretmesinde, yani fotoğraf makinesi, el emeği veya bilgisayar programlarıyla resimler, grafikler ve benzeri ürünler oluşturmasında bir mahzur yoktur denilebilir.

 

Ayrıntılı Cevap:

 

Öncelikle bu ve benzeri konularda ayet ve hadislerdeki emirleri ve yasakları tam anlayabilmek adına dikkat etmemiz gereken bazı hususları açıklayacağız.

 

Eğer bir konuda ayet ve hadislerde ifade edilen manalar, emirler, tavsiyeler, yasaklar ile o emir ve yasakların konulduğu dönemdeki şartlar aynen korunuyorsa bu konuda bizim bir yorumda bulunmamız çok doğru olmaz. O ayet ve hadisler üzerinde fazla düşünmeden ilgili ayet ve hadise tam itaat ederiz, etmeliyiz. Bu, ilgili ayet ve hadisler üzerine düşünmek yanlıştır anlamına gelmez. O emir ve yasağın hikmetlerini, derecelerini ayrıca düşünebilir, yorumlayabiliriz. Bu ayrı bir konudur. Ama bir yerde açık bir yasak varsa ve bu yasağın konulduğu şartlar belliyse bu yasağa uyarız, uymalıyız.

 

Ancak, şartlarda belirsizlik oluşmuşsa, yani bir yasak hakkındaki hadisin söylendiği ortamı, şartları, değişkenleri bilmiyorsak, hadisin söylendiği ortam ve şartlar değişmişse bu durumda hadiste asıl kast edilen şeyi doğru anlamak için “Bu hadisle tam olarak ne kast edilmiştir? Buradaki manayı nasıl anlamalıyız? Burada asıl yasaklanan şey nedir?” gibi soruları sorarız ve sormalıyız.

 

Zaten İslam hukuku veya fıkıh tarihinde de ayet ve hadislerin hem lafızlarının zahirini anlamak ve öyle amel etmek hem de gayelerini düşünerek tevil etmek şeklinde farklı yorum yöntemleri geliştirilmiştir ve bu yöntemlerin her ikisi de sahih görülmüştür. 

 

Örneğin Medine döneminde Efendimiz (sas) Beni Kurayza seferi için ashabına emir verdiğinde ikindi namazını Beni Kurayza topraklarında kılmalarını söyler. Sahabe efendilerimizin bir kısmı yolda ikindi namazı vakti girince “Biz Beni Kurayza topraklarına varmadan ikindi namazını kılmayacağız.” derler ve emrin zahirine uyarak namazlarını yolda kılmazlar. Beni Kurayza topraklarına gidinceyse vakit geçmiş olduğundan namazlarını kaza ederler. Bir kısmı da “Olur mu öyle şey? Bizden namaz kılmamamız istenmedi ki!” diyerek vaktin yetişmeyeceği endişesiyle ikindi namazını Beni Kurayza topraklarında değil de yolda kılarlar. Yani sahabe efendilerimizden bir kısmı Efendimiz’in (sav) emrini emrin gayesine göre yorumlamış ve öyle amel etmiş, bir kısmı da emrin zahirine göre yorumlamış, emri düz bir şekilde anlamış ve öyle amel etmiştir. İşin sonunda Efendimiz (sav) her iki tarafı da onaylar mahiyette hiçbir kınamada bulunmamıştır. Kimseye “Siz doğru yapmışsınız, diğerleri yanlış yapmıştır.” dememiştir.1 Bu da her iki tavrın da doğru olduğunu göstermektedir.

 

Bu örnek, resim meselesiyle doğrudan ilgili değildir ancak bizlere Efendimiz’in (sav) hadis-i şeriflerine yaklaşım adına bir yol sunmaktadır. Örnekte ikindi namazını yolda kılan sahabiler Efendimiz’in (sav) hadisinde asıl kastedilen şeyin ikindi namazını Beni Kurayza dışında bir yerde kılmamak değil de başka bir gaye olduğunu anlamışlar ve öyle amel etmişlerdir. Yani emrin zahirine göre değil gayesine, hikmetine, farklı şartların varlığına veya yokluğuna göre davranmışlardır. Efendimiz’in (sas) lafzın zahirinin dışında bir kastı bulunduğuna karar verip öyle davranmışlardır.

 

Resimlerle ilgili hadislere baktığımızda da resim yasaklarıyla ilgili emrin verildiği şartlarda bir belirsizlik olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda resim yasaklarıyla ilgili asıl kastedilen şeyin ne olduğunu, emrin asıl gayesinin, hikmetinin ne olabileceğini düşünmemiz gerekecektir.

 

Bir başka önemli konu da “resim” kavramıyla tam olarak neyin anlaşılacağıdır. Bizler “resim” denilince temelde yağlı boya, fırça, kalem veya başka araçlarla boş bir kağıt veya tuval üzerine elle çizilmiş resimleri düşünürüz. “Resim yasağı” denilince de bu şekilde çizilen resimleri anlamaya meyilliyizdir. Resim yapma konusundaki fıkhî tartışmalar da yüzyıllar boyunca genellikle bu anlayış üzerinden şekillenmiştir. 

 

Oysa genel tanım ve kavram gereği resim kavramını bugün için “görsel sanatlar” veya görsellik üzerine oluşturulan her şey üzerinden düşünmemiz gerekir. Çünkü sadece elle çizilen temsiller dışında fotoğraf, sinema, gazete resim veya fotoğrafları, dijital olarak oluşturulan resim veya fotoğraflar, görseller, animasyonlar, karikatürler ve videolar gibi şeyler de aslında birer resimdir ve hadisin kapsamına girmektedir. Çünkü hadis-i şerifin beyan buyurulduğu dönemdeki resim teknolojisi her ne kadar gelişmemiş olsa da bu konudaki hadislerin alt metni, gayesi ve asıl kastı sadece elle çizilen resimler için değil resim teknolojisinin kapsadığı bütün ürünler içindir.

 

Bu neden önemlidir?

 

Çünkü bugün için fetva verebilecek donanıma sahip hiçbir fıkıhçı “Video, fotoğraf, grafik tasarım ürünleri, animasyonlar, gazete ve dergi görselleri, televizyon ve internetteki görseller külliyen haramdır”. demez ve dememiştir. Kimi ulemanın fotoğraf ile elle çizilen resim arasında ayrım yapması, birine helal diğerine haram demesi kişisel ve fakat geçersiz kıyaslardır. Bu durumda tutarlı, bütünlüklü ve geçerli bir fetva bu tip zorlama ayrımlara başvurmamalıdır. Fotoğraf, animasyon, karikatür, gazete ve dergi resimleri caiz ise elle yapılan çizimler veya grafik tasarım ürünleri de caiz olmalıdır. İlki haram ise ikincisi de haram olmalıdır.

 

Olayı şöyle karikatürize edebiliriz: Bir evin odasında ailenin çocukları bir aradadır. Odanın bir köşesinde açık olan televizyonda iki çocuk futbol maçı izlemektedir. Bir başkası elindeki tabletle sosyal medyada bazı videolara göz atmaktadır. Bir başkası da bilgisayarda strateji oyunları için grafikler tasarlamaktadır. Bu esnada elindeki gazeteyle baba odaya girer ve bilgisayarda insan ve hayvan grafikleri yapan çocuğuna kızarak “Bu yaptığın haram, ahirette bunun için azap göreceksin.” demektedir.

 

Bu örnekte “Strateji oyunları için insan ve hayvan grafikleri yapan çocuk resim yapmaktadır ama diğerleri resim yapmamakta, sadece izlemektedirler.” demek de resimlerle ilgili hadislerdeki “resimli eşyayı eve sokmamak, resimleri yok etmek” gibi vurgularla çelişecektir. Çünkü hadisler zahiriyle ve literal alındığı zaman resmi sadece yapmanın değil evde bulundurmanın ve kullanmanın da uygun olmadığı görülecektir.

 

Bu durumda şöyle bir fetva verilseydi tutarlı olurdu: “Canlı veya cansız bir varlığın resmi, fotoğraflanması, çizilmesi, dijital olarak kaydedilip oynatılması her dönemde ve her şartta haramdır. Bunları yapanlar, kullananlar ve bulunduranlar için ahirette ceza verileceği söylenmiştir.”

 

Ancak hiç kimsenin böyle bir fetva vermediği açıktır. İlgili hadisleri hiç kimse bugüne kadar böyle anlamamıştır.

 

İslam’ı anlarken, yorumlarken ve anlatırken tutarlı olmak, çelişkiye düşmemek gerekir. 

 

Bu durumda Beni Kurayza seferi sırasındaki ikindi namazı emrindeki gibi resim konusundaki yasaklarla mevcut durum arasında bir çelişki oluştuğunda emrin veya yasağın asıl kastını ve anlamını yorumlamamız gerekecektir.

 

Bunun için öncelikle konuyla ilgili hadisleri tarayalım:

 

Abdullah b. Ömer'den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Bu resimleri yapanlar, kıyamet günü azap görecekler. Onlara; ‘Hadi bu yarattığınız şeylere can verin bakalım!' denilecek.”2

 

Bir başka rivayeti ise Hz. Aişe (ra) validemiz şöyle aktarmaktadır:

“Allah'ın Rasûlü (sav) bir seyahatten dönmüşlerdi. Ben, evdeki dolabın önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez asmıştım. Hz. Peygamber onu görünce, bezi çekip attı. O sırada yüzünün rengi de değişmişti:

“- Ya Âişe! Kıyamet günü Allah katında en ağır cezaya uğratılacak olanlar, Allah'ın yarattığı gibisini yapmaya çalışanlardır.” dedi.

Hz. Âişe; “O örtüyü kestik, ondan bir veya iki yastık yaptık” dedi.3

 

O sırada bu hadisin anlatıldığı mecliste bulunan Rabia b. Atâ adında birisi ravi Abdurrahman’a “Ebu Muhammed’in (yani babası Kasım’ın) bilahare Hz. Aişe’nin “Rasulullah (sav) bu yastıkların üzerinde istirahat ederdi.” dediğini rivayet ettiğini işitmedin mi?” diye sorunca Abdurrahman b. Kasım da “Hayır.” demiş, Rabia b. Ata devamla “Ama ben onun (Kasım b. Muhammed’in) böyle söylediğini işittim.” demiştir. Hadisin ve hadisenin bu kısmı da Buhari ve Müslim’de geçmektedir.

 

Yine kaynaklarda şöyle bir hadise anlatılır.

 

Bir adam Abdullah b. Abbas’a gelir ve “Ben, şu resimleri yapan kişiyim. Bu konuda bana fetva ver!" der. İbn-i Abbas da adama “Sana Allah'ın Rasûlü'nden (sav) duyduğum bir şeyi haber vereceğim. Ben, Alah Rasulü’nün ‘Bütün ressamlar cehennemdedirler. Yüce Allah, onun yaptığı her resme can verecek ve bunlar cehennemde o kişiye azap edecekler.’ dediğini işittim. Daha sonra İbn-i Abbas bu adama “Sen eğer mutlaka resim yapacaksan bari ağaçların ve cansız varlıkların resimlerini yap!” dedi.4

 

Tirmizî'nin rivâyetine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: “Bizim, üzerinde resimler bulunan bir örtümüz vardı. Bu örtü benim kapımda asılı idi. Allah'ın Rasûlü (sav) onu görünce; “Kaldır onu! Çünkü o bana dünyayı hatırlatıyor.” buyurdu. Ayrıca bizim kadifeden eski bir elbisemiz vardı. Onun desenlerinin ipekten olduğunu söylüyorduk. Biz onu giyerdik.”5 Bu hadisin Nesai’deki versiyonunda ilgili resmin kanatlı at resimleri olduğu belirtilmiştir.6

 

Zeyd b. Halid el-Cühenî, Ebû Talha el-Ensârî'den naklen Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

“İçinde resim bulunan eve melekler girmez.” 

Büsr b. Saîd şöyle der: “Ertesi gün Zeyd b. Halid hastalandı, kendisini ziyarete gittik. Baktık ki, kapısında resimli bir perde asılmış. Yanımda bulunan Hz. Peygamber'in zevcesi Meymûne'nin yetiştirmesi Ubeydullah el Havlânî'ye; “Dün Zeyd bize bu resimlerin haram olduğunu haber vermemiş miydi?” diye sordum. Ubeydullah cevaben; “Onun, kumaşa işlenmiş olanlar müstesnadır dediğini duymadın mı?" dedi.7

 

Enes b. Mâlik’in rivayeti de şöyledir: “Hz. Aişe'nin üzeri nakışlı bir perdesi vardı, onunla evinin bir köşesini örterdi. Allah'ın Rasûlü (sav) ona; “Şu perdeyi karşımdan al! Çünkü üzerinde bulunan resimler namazda iken hep gözüme takılıyor.” dedi.8

 

İbn-i Abbas’ın fetvasıyla ilgili rivayet ve önceki hadisleri bir arada değerlendirdiğimizde karşımıza 2 önemli çelişki çıkmaktadır. Bu çelişki Efendimiz’e (sav) ait değildir. Metinlerin bağlamlarının eksikliğinden kaynaklanmaktadır.


Birincisi, Hz. Aişe (ra) validemizin anlattığı olayda Efendimiz (sas) üzerinde resim olan örtüye veya beze izin vermemiş, Hz. Aişe validemiz bu örtüden 2 tane yastık yapmış, Efendimiz de (sas) o yastıkları kullanmıştır. Bu durumda İbn-i Abbas’a soru soran zatın Efendimiz’in (sas) kullanılmasına izin vermediği örtüdeki resmi yapan zat olduğunu örnek verirsek İbn-i Abbas’ın fetvası tutarlı olacaktır. Ancak bu örtünün daha sonra yastık veya yastık yüzü haline getirilmesi durumunda İbn-i Abbas’ın fetvası tutarsız olacaktır. Çünkü burada örtüdeki resmi yapan kişi resmi yaptığı için değil örtüye yaptığı için bundan men edilmiş olabilir. Bunun sebebi de örtünün herkesin önünde durabileceği, belki kıble istikametine asılması ihtimali olabilir. Ancak Allah Resulü'nün (sas) uygulamasından kullanılan bir yastıktaki resmin bir sakıncasının olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda resim yapmak-çizmek değil, onu belli bir amaçla ve belli bir istikamette yapıp çizmek yasaklanmıştır denilmelidir.

 

İkincisi ise, canlı varlıkları Allah Teala yarattığı gibi cansız varlıkları da O yaratmıştır. Bir canlının resmini yapmak Allah Teala’yı taklit etmek demek oluyorsa ve bu ressam o yüzden azap görecekse bir ağacın veya bir kum tanesinin, bir atomun resmini yapan, grafiğini çizen kişinin de aynı şekilde azap görmesi gerekirdi.

 

Burada -haşa- Efendimiz’in (sav) beyanına karşı çıkmak gibi bir niyette değiliz. Böyle bir şey zaten insanı küfre götürür, direkt kafir yapar. 

 

Ancak resim yasaklarıyla ilgili hadislerde ve sahabe kavillerinde bir bağlam eksikliği vardır. Yani Efendimiz’in (sav) tam olarak neyi, hangi şartlarda yasakladığı, sadece yapılmasını mı yasakladığı, yoksa kullanmaktan da mı men ettiği, o hâlde neden bir başkasının yaptığı resimli bir eşyayı örtü olarak değil de minder olarak kullandığı, elbise olarak kullanılmasına veya elbiseler için resim çizilmesine neden bir yasaklama getirmediği, evdeki resmin kıble yönüne asılmasına karşı çıktığı kadar neden mindere ve resimli elbiselere karşı çıkmadığı, Abdullah b. Abbas’ın (ra) kendisine soru soran kişiye neden canlı varlıklar için değil de cansız varlıklar için resim yapabileceğini söylediği belli değildir.

 

Evet, bu hadislerin hepsi senet açısından sahihtir. Efendimiz’in (sav) bu sözleri söylediği doğrudur. Ancak bu hadislerden resim yapmanın, bulundurmanın ve kullanmanın her durumda haram olduğu anlamı çıkmamaktadır. 

 

Günümüzde resmin, fotoğrafın ve benzeri dijital uygulamaların hayatımıza ne kadar nüfuz ettiği de ortadadır. Bunlar olmadan günlük hayatımızı sürdürmemiz neredeyse imkansız hâle gelmiştir. Allah Rasulü (sas), Allah Teala’nın izni, iradesi ve ilmi dışında dine ait bir haram koyacak değildir. Allah Teala’nın ilmi ve iradesi hem o dönemi hem bizim dönemimizi hem bütün dönemleri kapsamaktadır. O hâlde Cenab-ı Hakk’ın günlük yaşamın her alanına nüfuz etmiş bir şeyi külliyen yasakladığını veya bu yasağı kendi izni ile Rasulüne bildirip Efendimiz’in de (sav) bize hadisler aracılığıyla aktardığını düşünemeyiz. Demek ki ortada farklı bir kasıt, farklı bir amaç ve başka bir değişken olmalıdır.

 

Örneğin; “İster geleneksel ister dijital yollarla olsun bir resmi yapan kişi yaptığı resim ile Allah’ın yarattıklarını taklit iddiasında bulunuyorsa veya bu yaptıklarını insanların o eserlere aşırı saygı, tazim, tapınma derecesinde hürmet duymaları amacıyla yapıyorsa o zaman bu yaptığı haramdır.” diyebiliriz.

 

Burada “Kim bir resmi insanların ona tapmasını isteyerek yapar ki?” diye bir soru akıllara gelebilir. Böyle bir amaç Efendimiz (sas) döneminde ve sonraki bir dönem için mümkündür ve yaygındır. Bugün mümkün müdür denilecek olursa, evet bugün de mümkündür. Çünkü mesele sadece bir resmin veya eserin karşısına geçip secde etmek gibi tapınma ritüelleri göstermek değildir. İnsanda bir kulluk duygusu vardır ve bu duygu insanın kendisinin eksik, aciz, fakir bir varlık, Allah Teala’nın ise var eden, tam, mükemmel, mutlak ilim, irade ve kudret sahibi bir zat olması şuuruna dayanır. Bu duyguda kendini adama, Allah Teala’ya var olmak, hayatta olmak, rızıklandırılmak gibi açılardan minnet duymak gibi hisleri de içerir. Allah Teala’ya karşı kulluk şuurunun gereği olarak duyulması gereken hisleri bir bütün halinde olmasa da, az bir parça hâlinde bile başkasına karşı hissetmek kişiyi kulluk şuurundan uzaklaştıracaktır. Karşılarına geçilip “manevi hatıralarına” karşı saygı duyulduğu söylenen, kendilerine minnet duygularıyla bakılan özellikle diktatör niteliğindeki Lenin, Stalin, Saddam gibi bazı kişilerin resimleri ve heykellerine karşı aşırı perestişte bulunmak da kulluk şuurunu zedeleyecektir.

 

Evet, İslam’ın ilk yılları suretlere, resimlere ve heykellere manevi güçler yükleyen (ki putperestlik budur), bunlara insanın tapınma ihtiyacını giderecek bir kutsallık atfeden insanlarla doludur, böyle bir anlayış yaygındır. Hakikatte ise Allah’tan başka hiçbir yaratıcı mutlak güç yoktur. Dolayısıyla insanları tevhit akidesinden uzaklaştıracak, eski alışkanlıkları depreştirecek her türlü nesneye ve anlayışa karşı temkinli davranmak doğaldır. Efendimiz de (sas) bu nesnelerin günlük hayatta yer tutmaması konusunda ortaya bir irade koymuştur. Ayrıca bu nesnelerin sıradan resimler olup olmadığı da tartışılmalıdır. Çünkü Tirmizi’deki rivayette Efendimiz’in (sas) evinden kaldırılmasını istediği resimli örtü veya bezin üzerindeki resmin boynuzlu at resmi olduğu belirtilmiştir. Bu sembolün de farklı pagan kültürlerde İslam’ın uluhiyet inancıyla bağdaşmayacak anlamları olduğu bilinmektedir.

 

Resim yasaklarıyla ilgili bazı hadislerde Efendimiz’e (sas) haç ve benzeri sembollerin bulunduğu bazı hediyelerin geldiği ancak Efendimiz’in bunları geri gönderdiği de bilinmektedir. Hadislerde “Tesalüp” olarak geçen bu kelime genel olarak haç sembolünün yanında Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın resimleri veya minyatürlerini de ifade etmektedir. Efendimiz’in (sas) de bunlara karşı tavrı, bunları Müslümanların mekanlarında bulundurmamak istemesi zaten makul ve anlaşılabilir bir tavırdır. Buna rağmen bu hadiste bizim için yine açık ve kesin bir hüküm belirtmemiştir.

 

Sonuçta konuyla ilgili hadisler birbirleriyle uyumlu bir tablo oluşturmamaktadır.

 

Çünkü mesela hadislerdeki resimlerin mahiyetini, ne resmi olduklarını, net bir şekilde görülüp görülmedikleri gibi ayrıntıları bilmiyoruz. Dolayısıyla hadislerin her türlü resmi kapsayıp kapsamadığını söylemek de zorlaşmaktadır çünkü yine aynı hadislerde resimlerin bazılarına izin verilip bazılarından rahatsızlık duyulduğu görülmektedir.

 

Dolayısıyla yasağın kapsamına, sebeplerine, diğer bağlantılarına ve bağlamlarına dair elimizde net bir veri yoktur. Diğer yandan bu yasağın mutlak ve umumi bir yasak olmasının da mümkün olmadığı görülmektedir ki meseleyi hiçbir sahabi veya alim de böyle anlamamıştır. 

 

O hâlde resim yasaklarına dair hadislerde kastedilen farklı bir şey olmalıdır. 

 

Diğer yandan bu konuda yorum yapan, dönemin şartlarına göre fetva veren alimlerin görüşlerinin de tüm zamanlar ve şartlar için geçerli olmadıklarını bilmek önemlidir. Çünkü kesin hüküm belirtmeyen durumlardaki fetvalar dönemin şartlarıyla sınırlıdır.

 

Heykellere ve resimlere tapınmanın haram olduğu hatta insanı şirke düşüreceği kesindir. Bunu tartışmaya gerek yoktur. Buradan hareketle birilerinin tapındığı her türlü resmin de o haram kategorisine gireceği söylenebilir. Ancak geçmiş kavimlerin tapındığı putların veya örneğin bugün uzak doğudaki Buda heykellerinin önünde perestiş ve hürmet kastı olmadan hatıra adına resim çektirmek, o heykelleri başkalarına anlatıp öğretmek için bir materyal olarak kullanmak gibi durumlara haram diyemeyiz. 

 

Diğer yandan insanın insan olma izzetine, şerefine zarar verecek biçimde birilerinin resimlerinin veya heykellerinin yapılması, bunların özellikle insanların saygı göstermeleri için bir yerlere konulması da (doğrudan şirktir diyemesek de) yasak kapsamındadır denilebilir.

 

Ayrıca fuhşiyata yönlendiren veya tesettüre aykırı şeylerin haram olduğu zaten bilinmektedir. 

 

Bunun yanında “Kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının nimetlerine gözünü dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı hem daha süreklidir.”(9) ayetine tam aykırı olacak şekilde insanların iştahını kabartıcı, dünya sevgilerini aşırı artırıcı tarzda reklam, takdim ve teşhirlerin de yine bir ölçüde mahzurlu olduğunu söyleyebiliriz ancak buna da tam haram diyemeyiz.

 

ÖZETLE: Efendimiz’in (sas) söylediği her şeyi tasdik ederiz. Efendimiz’in (sas) “Bunun sebebi budur.” demediği yerlerde de eğer şartlar bizi zorluyorsa bunun üzerine düşünmeye çalışırız. 

 

Fotoğraf, sinema, dijital oyunlar ve benzeri teknolojilerin bu kadar geliştiği ve resmin her yönüyle, her açıdan hayatımıza tam nüfuz ettiği günümüzde ve bu şartlarda ise hadislerdeki yasaklarla günümüzdeki durumun birbiriyle tam örtüşmediğini görüyoruz. Hadislerin bütününe baktığımızda resim yapma veya resimli bir şeyi kullanma davranışının kesin olarak, her durumda, her zaman ve her yerde yasaklandığını söyleyemeyiz. 

 

Bu durumda resim yapma, fotoğraf çekme, bilgisayar oyunları için grafik veya animasyon hazırlama gibi davranışlara haram diyebilmek için o işlerin ancak şirke aracılık etme, tapınma, tesettüre aykırılık, fuhşiyat gibi veya bunlara yakın olan durumların söz konusu olması gerekmektedir.

 

Bunların dışında bir mümin ve Müslüman olarak böyle eserler üretmekte bir mahzur yoktur denilebilir. İster fotoğraf makinesi, ister el emeği, ister bilgisayar programlarıyla resimler, grafikler ve benzeri ürünler oluşturmakta bir sorun yoktur.

 

 



1 ) Buhari, Salatü’l-Havf, 946

2 ) Buhari, Libas, 89, Tevhid, 56; Müslim, Libas, 26-97; Nesai, Zinet, 114

3 ) Buhari, Libas, 91-95; Müslim, Libas, 88-96; Muvatta, İstizan, 8; Nesai, Zinet, 112,113

4 ) Buhari, Buyû, 104; Libas, 97; Müslim, Libas, 99-100

5 ) Camiu’l-Usul, c. 7, s. 595

6 ) A.g.e, c. 7, s. 595

7 ) Buhari, Libas, 92,98, Bediul Halk, 6, Megazi, 11; Müslim, Libas, 83-87, Ebu Davud, Libas, 48/4155, Dirmizi, Edeb, 44, Nesai, Zinet, 112

8 ) Buhari, Libas, 93, Salat, 15
9 ) Ta-Ha, 131