11 dk.
10 Mayıs 2023
Sünnete uyma motivasyonu | Sünnet Kavramı Üzerine | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Sünnete uyma motivasyonu | Sünnet Kavramı Üzerine | 2. Kısım

Efendimiz’in (sas) Fiilleri

 

Efendimiz’in (sas) yaptığı şeyler için, dini bir yönü olsun olmasın şu soruların sorulması önemlidir:

 

-Efendimiz herhangi bir şeyi yaptığında onu başkaları yapmazken, bir fiilin mucidi olarak mı yapmıştır?

-Efendimiz kendi yapığı fiili başkalarına da emretmiş midir?

-Efendimiz bir şeyi başkaları da yaparken mi yapmıştır, zaten yapılan bir fiili mi devam ettirmiştir?

 

Örneğin insanlar kaşık kullanmadan, elleriyle yemek yerken eğer Efendimiz (sas) “Ellerinizle yemek yemeyin!” deseydi bu beyan, elle yemek yemenin Efendimiz tarafından hoş karşılanmayan bir durum olduğunu gösterecekti. Veya Efendimiz “Yemeklerinizi kaşık kullanarak yiyin!” deseydi bu durumda da en fazla elle yemek yemenin sağlık açısından mahsurlu olduğu, kaşık kullanmanın daha medeni bir davranış olduğu ve Efendimizin bunu onayladığı gibi yorumlarda bulunabilirdik.

 

Diğer yandan Efendimiz “Elleriyle yemek yiyenlere cennet yemekleri yedirilecektir.” veya “Allah elleriyle yemek yiyenlerden razı olacaktır.”, “Elleriyle yemek yiyenlere yetmiş sevap yazılır.” türünden bir beyanda bulunsaydı ancak o zaman elle yemek yemenin ahirete yönelik bir sevabı olduğundan bahsedebilirdik. Yine ancak bu durumda elle yemek yemenin sünnet olduğunu söyleyebilirdik. Efendimiz (sas) böyle bir beyanda bulunmadıkça elle yemek yemenin fiilî veya kavlî bir delile dayanan bir sünnet olduğunu söylemek pek doğru olmayacaktır.

 

Efendimiz (sas) elleriyle yemek yemiştir. O dönemde bütün Araplar elleriyle yemek yemektedir. Arapların kadınları da erkekleri de, Müslümanları da müşrikleri de, çocukları da yetişkinleri de elleriyle yemek yemektedir. Efendimiz’in elle yemek yemenin faziletine dair herhangi bir beyanı, tavsiyesi, yönlendirmesi de bulunmamaktadır. Bu durumda Efendimiz’in (sas) elleriyle yemek yemesinin sadece o gün için var olan bir örfün devamı mahiyetinde olduğu açıktır.

 

Sünnete Uyma Motivasyonu Her Zaman Sevap Kazandırır mı?

 

Dini literatürde özellikle sünnetin “zevaid” denilen kısmıyla ilgili Nebevî fiilleri Efendimiz’e (sas) bağlılık ve muhabbet hisleriyle yerine getirmeye çalışmanın sevap olduğu yaygın bir kanaattir.

 

Ancak bu noktada kaideler ve istisnalar, daha doğrusu bilinemeyecek hususlar birbirine karıştırılmamalıdır.

 

Öncelikle “Bir insan Efendimiz’in dini olsun olmasın yaptığı her amelinin aynısını Efendimiz’e benzeme niyetiyle yaparsa mutlaka sünnet sevabı kazanır.” şeklinde bir kaide yanlıştır. Bu iddia bir kaide olarak doğrulanamaz.

 

Diğer yandan, Efendimiz’e (sas) muhabbet beslemek ve O'na sadakat hisleriyle bağlı olmak şüphesiz ki çok kıymetlidir. Ancak bir insanın sırf Efendimiz (sas) elleriyle yemek yediği için çıplak elle yemek yemesinin insana ahireti adına bir sevap kazandıracağı söylenemez. Çünkü ilkesel olarak herhangi bir fiilin sevap kazandırıp kazandırmayacağını ancak Kur’an veya Efendimiz (sas) açıkça beyan etmişse söyleyebiliriz. Aksi hâlde herhangi bir fiilin sevap kazandıracağını söylemek ancak zan ile ortaya atılmış bir iddia olacaktır ve zandan da yakîn hasıl olmaz.

 

“Salt duygusal bir motivasyonla ve o niyetle Efendimiz’in (sas) beşer olarak işlediği her fiil insana mutlaka sevap kazandırır.” şeklinde bir kaide yanlıştır. Kaideler üzerinden gittiğimiz vakit varacağımız sonuç budur. Tutarlılık da bunu gerektirmektedir. Çünkü Efendimiz (sas) elleriyle yemek yedi diye eliyle yemek yiyen bir insan “Efendimiz kerpiç evde oturmuştur. Ben de kerpiç evde oturursam sevap kazanırım.” veya “Efendimiz cep telefonu kullanmamıştır, ben de kullanmazsam sünnet işlemiş olurum.”, “Efendimiz savaşlarda at veya deveye binmiştir. Ben de zırhlı araçlara değil ancak at veya deveye binersem sünnet sevabı kazanırım.” da demelidir. İlkine doğru dememiz bunlara da doğru dememizi gerektirecektir.

 

Diğer yandan bir insan sadece Efendimiz’e (sas) benzeme niyetiyle, duygusal dolulukla yaptığı fiilerden belli durumlarda sevap kazanabilir. Bu bir istisnadır ve bunun Allah Teala’nın lütfuna, ihsanına ve rahmetine bakan çok yönleri vardır.

 

O hâlde “Bir insan zevaid sünnetleri sırf Efendimiz’in (sas) muhabbetinden dolayı yaparsa mutlaka sevap kazanır.” şeklinde bir kaide yanlış olacağı gibi “Bir insan zevaid sünnetleri sırf duygusal bir motivasyonla yaparsa asla ve hiçbir durumda sevap kazanamaz.” şeklinde bir önerme de doğru olmayacaktır.

 

Bu noktada Kur’an’ı alıp üç kere öpüp başımıza koyma örneği meseleyi daha anlaşılır hâle getirebilir.

 

Kur’an’ın veya Mushaftan bir parçanın herhangi bir yerden alınıp öpülerek başa konulmasına dair ayet, hadis veya sahabe uygulaması/sözü yoktur. Ancak Kur’an’a saygı amacıyla onu öpmenin veya başa koymanın bir sakıncası da yoktur. Elbette bu saygı göstergesi Kur’an’ı okumak, onu anlamaya çalışmak türünden bir ibadet de değildir. 

 

Bir insan hakikaten Kur’an karşısında bir haşyet duyar, duygulanır, “Allah’ın kelamı!” der, onu öpüp başına koyarsa bu durumun bir sevap veya o kişinin kalbini imana ve Kur’an’a daha sıkı bağlama, elde edeceği bereket manasında bir karşılığının olabileceği beklenebilir, ümit edilebilir. Ancak bu tip bireysel, istisnai durumlar dışında ilkesel veya genel bir kaide olarak “Kur’an’ı alıp öpmenin, onu yüksek bir yere asmanın, bel hizasından yüksekte tutmanın şu kadar sevabı vardır. Böyle yapanların hepsi şu kadar sevap kazanacaktır.” gibi bir iddiada bulunulamaz. Çünkü Efendimiz’in (sas) “Bu sevaptır. Ahirette bir karşılığı olacaktır.” şeklinde bir beyanı yoktur. Böyle bir beyanı olmadığı gibi böyle bir fiili de yoktur.

 

Efendimiz’in (sas) Fiillerinde Hikmet

 

İnsanlar bazı fiilleri sadece Efendimiz’e (sas) mahsus, arka planında bir hikmet ve ulvî bir sebep bulunan bir fiil olarak algılayabilirler. Ancak söz konusu hikmetler veya sebepler sıradan, beşerî hikmetler veya sebepler de olabilir.

 

Örneğin Efendimiz (sas) yemek yerken sağ elle ve kendi önünden yemeyi tavsiye etmiştir.1 Ayrıca Hz. Aişe (ra) validemizin bildirdiğine göre “Allah Rasulü temizlenmeye, taranmaya, ayakkabısını giymeye varıncaya kadar her işe sağdan başlamayı pek severdi.”2

 

Efendimiz’in (sas) yemek yerken veya diğer gündelik işlerini yaparken sağdan başlamayı tercih ettiğini biliyoruz ancak niçin böyle yaptığına dair kendisinden bir beyan bilmiyoruz.

 

Bu durumda yemeği önünden yemek veya bir işe başlarken sağdan başlamak ve gerektiğinde sağ eli kullanmak hakkında çeşitli hikmetlerden bahsedebiliriz. Örneğin sağ elle yemek yemenin sol el daha çok temizlikte kullanıldığı için daha sağlıklı olduğu, sağ tarafına yatan insanın kalbine ve midesine daha az yük yükleyeceği gibi yorumlar yapmak mümkündür. Hatta Allah Teala’nın sağ ve sola bazı farklı anlamlar yüklediği, bu nedenle sağ elle yemek yemekten yatarken sağ tarafına yatmaya, ayakkabı giyerken sağdan başlamakla evden çıkarken sağ adımıyla çıkmaya kadar olan meselelerde manevi bir yön bulunduğu da söylenebilir. Bu noktada insanların bir şeyin hikmetini bilmiyor olmaları o şeyin hikmetsiz olduğu anlamına gelmez. Hikmetini bilmediğimiz hâlde bazı manevi faydaların bulunması da elbette mümkündür.

 

Ancak, Efendimiz’in (sas) “Yapın!” diye emrettiği meseleler haricinde (ki bunlar zaten sünnettir) kendi yaptığı fiillerin, yani “Efendimiz şöyle yapardı, böyle yapmıştı!” gibi rivayetlerdeki fiillerinin hepsi sünnet değildir, ancak bir kısmı sünnettir.

 

 

Daha önce geleneksel olarak alimlerimizin fiili sözden daha önceye aldıklarını ancak bu durumun dar bir alanı kapsadığını söylemiştik. Bu dar alanlardan birisi de Efendimiz’in sünnet olduğu bilinen herhangi bir fiil veya amelinin net bir şekilde tanımlanmış olmasıdır.

 

Örneğin Efendimiz (sas) insanlara abdesti nasıl almaları, namazı nasıl kılmaları gerektiğini tek tek tarif ederek anlatmasa dahi bizler pek çok mütevatir rivayetten Efendimiz’in abdesti nasıl aldığını, namazı nasıl kıldığını bilmekteyiz. Dolayısıyla esas olan beyan olsa bile mahiyeti itibariyle fiilden ibaret olan durumlarda Efendimiz’in bir sözü olmasa bile O'nun fiiline dair net tarifler bulunduğu durumlar, o konudaki sünnetin ne olduğu hakkında bilgi verecektir.

 

Bir Örnek: Efendimiz’in (sas) Yürüyüşü

 

Bu noktada Efendimiz’in (sas) yürüyüşüyle ilgili hadislere kısaca göz atalım: 

 

Enes b. Malik’in (ra) aktardığına göre Efendimiz (sas) yürürken öne doğru meyilli bir şekilde yürürdü.3

 

Hz. Ali’nin (ra) naklettiğine göre ise Efendimiz (sas); “Yürürken ayaklarını yerden kuvvetlice kaldırır, yere sert şekilde basmaz, adımlarını genişçe atar, meyilli bir yerden iniyormuş gibi yürürdü.”4

 

Bu rivayetler Efendimiz’in (sas) yürüyüş tarzıyla ilgili bilgi veren hadislerdir ve kaynaklarda genellikle menakıp bölümlerinde geçmektedir. Ayrıca şemail yani Efendimiz’in (sas) fiziksel ve davranışsal özelliklerini ifade eden Şemail rivayetlerindendir. Şemail rivayetleri aynı zamanda Efendimiz’in (sas) ahlaki özellikleri hakkında da bilgi vermiştir ancak yürüyüş tarzının her yönüyle ahlaki bir durumu yansıtması söz konusu olamaz. Yani bir insanın yürüyüşü bazı yönleriyle onun ahlakına dair ipuçları verirken bazı yönleriyle de sadece fiziksel bir davranıştır. Aynı durum Efendimiz (sas) için de geçerlidir ve yukarıda bahsedilen aktarımlar Efendimiz’in (sas) fiziksel bir davranışı hakkındadır.

 

Bunun yanında Efendimiz’in (sas) yürüyüşünün fiziksel yönüyle ahlaki yönü hakkındaki rivayetler iç içe geçmiştir. Aynı rivayetlerde Efendimiz’in (sas) yürüyüşüyle ilgili şu bilgilere de rastlarız: 

 

“Arkadaşlarıyla yürürken onları öne geçirir, kendisi arkada yürürdü.”5

 

Grubun arkasında yürümenin sünnet olduğu söylenebilir ancak bunun Efendimiz’e (sas) özgü bir durum olduğu da söylenebilir zira Efendimiz (sas) kendisinin arkasında yürümek isteyen ashabına “Arkamı meleklere bırakınız.” demiştir ki bu ifadeyi “Melekler de onun yardımcısıdır.”6 ayetiyle açıklayan alimler olmuştur. Dolayısıyla grubun arkasından yürümenin her mümin için bağlayıcı bir sünnet olduğunu söylemek de çok doğru olmayacaktır.

 

Onun yürüyüşüyle ilgili farklı rivayetlerde sakin ve vakur bir hâlde yürüdüğü, ayaklarını yere sürümediği bilgileri de yer almaktadır.7

 

Vakar, miskinlik ile gurur veya düşkünlük ile kibir arasında orta yol, dengeli bir durumdur. O hâlde Efendimiz’in (sas) yürürken ne kibirli bir eda ile ne de hayattan bezmiş bezgin bir eda ile yürümediğini, her iki yürüyüşün de konuyla ilgili farklı ayet ve hadislere bakarak uygun olmadığını, mütevazi ancak sakin bir vakarla yürümenin ise sünnet olduğunu söyleyebiliriz. 
 

Sahabenin Efendimiz’in (sas) Davranışlarına Bakışı

 

Sahabe efendilerimiz, Efendimiz’in (sas) yemek yiyişinden oturup kalkmasına, yolda yürümesinden konuşma tarzına kadar pek çok davranışıyla ilgili haberler rivayet etmişlerdir. Ancak yine sahabe efendilerimiz, Efendimiz’in (sas) hangi davranışının beşer olmasından, hangi davranışının da bir nebi oluşundan kaynaklandığını bilmiyor değillerdir.

Örneğin Hz. Ebu Hureyre’den (ra) şöyle bir hadis nakledilir: Sizden birinizin terliğinin ipi koptuğunda onu düzeltmedikçe diğeriyle yürümesin.”8 Hz. Ebu Hureyre'nin, Efendimiz’in bu beyanını bir emir gibi algıladığı söylenebilir. Ancak diğer yandan Abdullah b. Ömer’in (ra) terliğinin bağı koptuğu zaman bir taraftan onu onarırken diğer yandan tek terlikle yürümekte bir sakınca görmediği, Hz. Ali’nin (ra) Medain şehrinde tek terlikle yürüdüğü, Hz. Aişe (ra) validemizin de tek terlikle yürürken “Ebu Hureyre’yi mahcup edeceğim.” dediği konuyla ilgili bilinen vakıalardır.9 Bu durumda Hz. Ebu Hureyre’nin işittiği hadisi uyulması gereken mutlak bir emir gibi gördüğü hâlde diğer sahabilerin bunu sıradan günlük bir tavsiye olarak algıladıkları ve öyle davrandıkları anlaşılmaktadır. Hatta Hz. Aişe validemizin söyledikleri Hz. Ebu Hureyre’nin bu hadisi emir veya dini bir hüküm gibi algılamasına mizahi bir göndermedir. Buna rağmen söz konusu rivayet için hadis kitaplarımızda farklı bölüm başlıkları bile oluşturulmuş, örneğin İmam Müslim “Bir Terlikle Yürümenin Keraheti”, İmam Nesai de “Tek Terlik ile Yürümenin Yasaklanması” başlığıyla bu hadise yer vermişlerdir.10 İmam Nevevi de Müslim şerhi olan Minhac adlı eserinde tek terlik veya tek ayakkabı ile yürümenin mekruh olduğunu belirtmiştir.11 Yani günlük hayata dair bir tavsiye dini bir hüküm veya sünnet gibi ele alınabilmiştir.

 


1 ) Buhari, Et’ime, 2

2 ) Buhari, Vudu, 31; Müslim, Taharet, 66; Ebu Davud, Libas, 41

3 ) Tirmizi, Libas, 21; Buhari, Menakıb, 23

4 ) Tirmizi, Menakıb, 8

5 ) Tirmizi, Şemail, c. 1, 8. hadis

6 ) Tahrim, 4

7 ) Tirmizi, Şemail, c. 1, 8. hadis

8 ) Müslim, Libas, 69

9 ) İbn Ebi Şeybe, Musannef, aktaran: Sinan Erdim, Hemmam b. Münebbih ve Rivayetlerinin Değeri, s. 138 

10 ) Müslim, Libas, 19; Nesai, Zinet, 117

11 ) Minhac, c. 9, s. 337