6 dk.
16 Mayıs 2023
Sünneti anlamada statik ve dinamik bakış açıları | Sünnet kavramı üzerine | 4. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Sünneti anlamada statik ve dinamik bakış açıları | Sünnet kavramı üzerine | 4. Kısım

Sünneti Anlamada Statik ve Dinamik Bakış Açıları
 

Fıkıh ilmine İslam Hukuku veya Müslümanların hukuku diyeceksek öncelikle hukuk kavramının dinamik yapısını gözetmek durumundayız. Fıkıh, metafizik bir alan değildir. Konusu insanların kalp ve ruh hayatlarına ilişkin ilkeler belirlemek değildir. İman ve Kur’an hakikatlerinin değişmez niteliklerini tespit etmek de değildir. Fıkıh, insanlar arası ilişkilerde uyulması gereken kuralların belirlendiği bir alandır. Bu alanın da en belirgin özelliği insanın yaşadığı her coğrafya ve zaman diliminde farklılaşma ve değişimdir. Hukuk, özünde dinamik bir yapıdır ve İslam Hukuku olan fıkıh da dinamizmini korumak zorundadır.

 

Bu bağlamda şu hadis-i şerifi örnek olarak ele alalım: Hz. Aişe (ra) validemiz Efendimiz’e (sas) evlilik konusunda “Kadınların görüşü alınır mı?” şeklinde bir soru sorar. Efendimiz de “Evet” cevabını verir. Bunun üzerine Hz. Aişe validemiz “Bekar kız utanır ve bu yüzden susar.” deyince de Efendimiz “Onun sükutu izin vermesi anlamına gelir.” buyurur.1

 

Hadisin farklı bir versiyonunda Efendimiz (sas) “Dul kadın talebi alınmadan evlendirilemez. Bekar kıza izni sorulmadan evlendirilemez!” buyurur. Sahabe “Ya Rasulallah! Bekar kızın izni nasıldır?” diye sorunca Efendimiz (sas) “Onun izni sükutudur.” buyurur.2

 

Bu hadislerden yola çıkan fıkıh alimleri şu sonuçlara ulaşmışlardır;

 

-Babasının nikah akdini kıydığı bilgisine ulaşan bekar kız sükût ederse nikahı caiz olur. Çünkü din haya sebebiyle sükût etmeyi rıza olarak kabul etmiştir. Çünkü hayası konuşmasına engel olduğu için konuşmayan, dilsiz durumunda sayılır. Dilsizin işaretinin onun sözü olması gibi bakire kızın sükutu da onun rızası olarak kabul edilir.3

 

-Malikilere göre ise sükût etmenin rıza ve izin demek olduğunu bekar kıza bildirmek menduptur. Kız istemezse yani razı olmuyorum veya evlenmiyorum şeklinde açık bir beyanda bulunursa zorla evlendirilemez. Sükût etmenin yanı sıra alaycı olmayan gülüş, tebessüm, sessiz ağlama, çığlık atma, yanağa vurma gibi hareketler de evlenmeye rıza gösterdiğine delalet eder.4

 

Dikkat edilirse bu söylemlerde sükûtun her zaman ve her kültürde, her koşulda ikrar-onaylama anlamına geldiği şeklinde bir ön kabul vardır.

 

Yine fıkıh alimlerimiz özellikle fıkıh usulüne kafa yoranlar bir toplumda yerleşik örf ve adetlerin bazı anlamları içerdiklerini, bu örf ve adetlerin de içerdikleri anlama işaret eden lafızlar gibi değerlendirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Bu ilke fıkıh usulünde “Örfle bilinen şartla şart koşulmuş gibidir.” veya “Örfle sabit olan nas ile sabit olmuş gibidir.” şeklinde ifade edilir.

 

Gerçekten de her toplumda anlamları kesin olan bazı kültürel davranışlar vardır. Sükût etmenin onaylama anlamına geldiği durumlar bunlardan birisidir. Ancak sükût, her zaman ve her yerde, her durumda ve her şartta ikrar/onaylama anlamına gelmeyebilir. 

 

Hatta örneğin bizim kültürümüzde sükût, cevap vermesi zor olan durumlarda verilen bir çeşit imalı cevaptır. Türkiye’de bir aile bir akrabasına akşam vakti misafirliğe gitmek istese ve bunu misafirliğe gitmeden kısa bir süre önce telefonla bildirse, karşı taraf da direkt “Gelmeyin.” diyemese, o esnada bir parça sükût etse bu durum “Gelmeyin.” olarak algılanacak veya en azından gelinmesi hâlinde bir sorun olacağı anlamına gelecektir. Çünkü “Buyrun gelin!” demek kolaydır ancak “Gelmeyin.” demek bizim kültürümüzde zordur. Bu durumda sükût etmek, verilmesi gereken zor cevaba yorulur ve gelinmemesi gerektiği olarak anlaşılır. Bu durumda sükût; ikrar veya onaylama değil tam tersi anlama gelmiştir.

 

Bu noktada fıkıh usulü alimlerimizin sükûtu bir irade beyanı olarak gördüklerini, bekar kızın sükutunu her zaman onay olarak anlamalarına rağmen sözleşmeler gibi diğer hukuki işlemlerde sükutu her zaman onay olarak anlamadıklarını, sükutun yerine ve durumuna göre hem onay hem de itiraz olarak anlaşılabileceği noktaları ayrı ayrı belirttiklerini söylememiz gerekir. Hukuki bir sonuç doğuran sözleşmelerde sükutun her zaman onay anlamına gelmediğini belirtmek doğrudur ancak bekar bir kızın evlilik konusundaki sükutunu her zaman onaylama şeklinde algılamak hadis-i şerife mekanik bakmanın, hadis lafızlarını durağan hale getirmenin bir sonucu olsa gerektir.

 

Bu durum basit bir ayrıntı olarak görülebilir ancak aslında önemli bir ayrıntıdır. Çünkü hadisi ve sünneti anlamada mekanik bakıldığı zaman meseleyi darlaştırmak kaçınılmaz olacaktır. Hatta asıl mesaj da gözden kaçmış olacaktır.

 

Şimdi gelin meseleyi biraz daha genişletelim.

 

Efendimiz (sas) ashabına hiçbir zaman “Müslüman olmadan önceki giysilerinizi giymeyin, şu yeni giysileri giyin!” dememiştir. Sadece elbiselerin temiz ve mümkün mertebe güzel olması, bir kibir göstergesi olmaması, mahremiyeti yeterince sağlaması açısından beyanlarda bulunmuş, erkeklere ipek elbiseyi yasaklamak gibi bir istisnayı da zikretmiştir. Bu kısımlar dışında elbiselerin rengi, biçimi, kumaşı, uygunluğu gibi ayrıntılara girmemiş, insanların giyimine karışmamış, müdahale etmemiştir.

 

Bu noktada sünnete veya hadislere düz, statik ve mekanik bakan bir insan “Efendimiz (sas) izar, rida ve cübbe giymiş, sarık sarmıştır. Bunları giymek sünnettir ve Müslümanlar böyle giyinmelidir.” diyebilir. 

 

Daha geniş bir açıdan, daha dinamik ve daha doğru bakan bir insan “Efendimiz (sas) kavmi nasıl giyinmişse öyle giyinmiştir. Yeni bir elbise icat etmemiştir. Tesettür, temizlik gibi konulardaki beyanlarıyla giyinmeyi İslami sınırlara çekmiştir. O hâlde asıl sünnet bu sınırlar içinde kalacak şekilde giyinmektir.” diyebilecektir. 

 

Aynı şekilde Efendimiz (sas) kavminin yediği yemekleri yemiş, yeni bir yemek icat etmemiştir. Kavminin yediği yemeklerin pis, putlar için hazırlanmış olanlarını, Allah’ın haram kıldıklarını, Allah adıyla kesilmeyenleri yememiş ve yasaklamıştır. Bunlar dışında bireysel olarak damak tadı tercihini de ifade ettiği yerler olmuştur ancak bu tercihleri Müslümanlara dayatmamıştır. 

 

Yemek meselesinde de meseleye geniş açıdan ve dinamik bakan bir insan sükût ve giyim meselelerinde olduğu gibi Efendimiz’in (sas) çizdiği sınırı sünnetin sınırı olarak görecektir.

 

Sükût, giyim ve yemek meseleleri örneklerini diğer alanlara uyarladığımızda aynı şeyi sünnetin her alanında, her meselesinde görmek mümkündür.

 


 

1 ) Buhari, Nikah, 41; Müslim, Nikah, 64; Ebu Davud, Nikah, 23

2 ) Buhari, Hıyel, 11, İkrah, 3; Müslim, Nikah, 65

3 ) Serahsi, Mebsut, c. 5, s. 3

4 ) Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, c. 9, s. 168