Allah kimlere kıymet verir? | 5. Kısım
Soru: Allah Teala’nın kendi yolunda cihad edenlere vereceği ekstra bir değer olduğundan bahsediyorsunuz. Diğer yandan kainatta ve dünyada geçerli olan kanunlar da var. Bu durumda cihad edenleri dünyada geçerli olan kanunlara uymaktan istisna tutmak gibi ekstra bir lütuf söz konusu olabilir mi?
Cevap: Allah Teala mutlakı temsil eder. Mutlak hakikat Allah’tır. Allah Teala’dan bizim yaşadığımız aleme sadece kanunlar gelmektedir. Çünkü biz kuluz ve yaratma kapasitesine sahip değiliz. Madem yaratamıyoruz, o hâlde sınırlıyız demektir.
Bu sınırlılığımız da ancak belirli kanunlara riayet, belirli şartları yerine getirme ile bir parça aşılabilecek bir sınırlılıktır. Çünkü istediğimize ancak o kanunlara riayet ve gerekli şartları yerine getirmekle ulaşabilmekteyiz. Dolayısıyla kanunların varlığı ve kanunlara riayet esastır.
Diğer yandan: Yerel bir ceza mahkemesi bir suçlunun 3 sene ile cezalandırılmasına karar verse, Yargıtay bu cezayı az bulup 5 sene olarak düzeltse, mahkumun başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi verilen cezada Anayasaya bir aykırılık tespit etse ve yerel mahkeme de bunu dikkate alsa, en sonunda yasa koyucu olan Meclis genel bir af çıkarsa ve suçlu tahliye olsa, davası da düşürülse, bu işlemlerin hiçbirisine kanunsuz diyemeyiz. Her seviyede bir kanun başka bir kanunun hükmünü bozarak değiştirmektedir ancak bunların hepsi yine kanunla olmaktadır.
Benzer şekilde, Allah Teala cihadı, tebliği kendilerine iş edinenleri, cihad ve tebliği tercih edenleri bu dünyanın kanunlarından bir nebze istisna tutacağını işaret etmektedir. Fakat bu kanunların hepsinden muaf tutulduklarını söylememektedir. Hatta bazen cihad ve tebliği tercih edenlerin dünyanın gidişatında hakim olan genel kanunlardan bir derece muaf olmaları, onların bazı özel kanunlara daha fazla tâbi olmalarını da beraberinde getirebilmektedir.
Örneğin, Uhud Harbinde Efendimiz’in (sas) kesin emrine rağmen basit bir içtihat hatası veya emre itaatle ilgili küçücük bir kusur nedeniyle yerleştirildikleri tepeyi terk eden sahabe efendilerimizin bu terk edişi nedeniyle 70 sahabi şehit düşmüş, Müslümanların kesin galibiyeti bir anda beraberliğe dönmüştür. Oradaki sahabenin hepsi cihadı seçmiş insanlardır. Ancak bir kanundan bir nebze muaf olmaları başka bir kanunla kayıtlı olmadıkları anlamına gelmemektedir.
Benzer şekilde kendisine bir şekilde tebliğ kapısı açılmış, insanlara iman ve Kur’an hakikatlerini anlatma fırsatı verilmiş bazı kimselerin gün gelip de ticaretinin zarara uğramaması, konforunun bozulmaması, başının dünyevi bir belaya girmemesi beklenemez. Buna ek olarak bu kişiler tembellik etmeleri gibi nedenlerle tebliğ vazifelerini keyfî bir şekilde aksatırlar veya terk ederlerse kısa süre içinde çok ciddi dünyevi zahmetlerle de karşılaşacaklardır. Bu farklı tecrübeler ve örneklerle bilinen bir hakikattir.
Bununla birlikte bir tebliğ insanı örneğin maişetini karşılamak için tebliğ insanı olmayan bir başkasına göre daha az çalışıp daha fazla kazanabilir. Bu yönüyle dünyanın işleyişinde hâkim olan kanunlardan örneğin “Ne kadar emek o kadar kazanç.” kanunundan bir nebze muaf tutulduğu söylenebilir. Ancak aynı insanın tebliğ vazifesinde ihmali veya derecesine göre ihaneti durumunda “Kurb-u sultan, âteş-i sûzân – Sultana yakın olmak yakıcı ateştir.” kanununun daha sıkı işlemeye başlayacağı da söylenebilir.
Bu arada tebliğ adına ortaya çıkan fırsatların tebliği seçen insanların iradeleri dışında ortadan kalkması da mümkündür. Ancak bu konu kişinin kendi kalbini kontrol etmesi ile de ilgilidir. Örneğin bir insan tebliğ konusundaki fırsatları bazen tembelliği nedeniyle değerlendirmekten kaçınır da kendisini aslında öyle bir fırsatın hiç olmadığı yönünde kandırabilir. Ayrıca tebliğ fırsatı kavramının bu işi tercih edenlerin bakış açılarına göre de değişebilmesi mümkündür. Kendini kandırmak gibi durumlar dışında, birisine fırsat gibi görünen bir husus bir başkasına fırsat gibi görünmeyebilir. Kalbin ayarı bozulmadıkça bunda bir mahsur olmadığı da söylenebilir.
Ancak tembellik, tenperverlik, gereksiz korku ve çekingenlik gibi kişinin kendi evhamları nedeniyle büyüttüğü meseleler yüzünden tebliğin bırakılması durumunda Allah Teala’nın verdiği kıymet ve değer elbette geri alınacaktır.
Talebine ulaşana kadar samimi bir şekilde dua dua yalvaran ancak talebi karşılandıktan sonra dua amelini bırakan ve şımarıklığa düşen bir insan da aynı şekilde Allah katındaki değerini kaybedecektir.
Unutulmamalıdır ki kim yükselmişse kullukla ve kanunlara riayetle yükselmiştir. Kim de düşmüşse kulluk ve kanunlara riayet konusundaki kanun tanımazlığı, ihlassızlığı, kulluğu terki nedeniyle düşmüştür.