9 dk.
28 Ocak 2023
Tıbb-ı Nebevî, Hacamat ve Sülük | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Tıbb-ı Nebevî, Hacamat ve Sülük | 1. Kısım

Soru: Doğal tedavi yöntemlerinin ticaretini yapan bir ticarethanenin kapısında hadis iddiası ile “İlaçların en hayırlısı hacamat, müshil ve sülük yapmaktır.” şeklinde bir ibare gördüm. Bu hadis sahih midir? Hacamat ve sülük gibi yollarla tedavinin dinimizdeki yeri nedir? Bu bağlamda Tıbb-ı Nebevî konusuna nasıl yaklaşmalıyız?

 

Cevap: Sülük tedavisiyle ilgili hiçbir sahih hadis yoktur.

 

Hacamatla ilgili ise sahih hadis vardır. Efendimiz (sas) zamanında hacamat uygulaması da vardır ve o dönemin insanları arasında uygulanmaktadır.

 

Aslında hacamat uygulamaları kadim tıp geleneklerinden birisidir. Kadim tıp anlayışı bu konuda ahlat-ı erbaa denilen bir teoriyi benimsemiştir. Buna göre insanın sağlıklı olması, onun vücudundaki bazı sıvıların dengeli olmasıyla ilgilidir. Bu anlayışa antik Mısır’dan antik Hint’e, antik Yunan’dan Mezopotamya uygarlıklarına kadar pek çok eski medeniyette rastlamak mümkündür. Hacamat da vücuttaki bu sıvı dengesini sağlamak için uygulanan boşaltım yöntemlerinden birisidir. Diğer boşaltım yöntemleri ise damardan kan almak ve sülük vurdurmaktır.

 

Efendimiz (sas) döneminde yapılan hacamat uygulamasının da günümüzde yaş kupa terapisi olarak bilinen hacamat uygulamasına benzer olduğu veya aynısı olduğu söylenebilir. Ahmed b. Hanbel’in (ra) Müsned’inde geçen bir hadiste Efendimiz’in (sas) hacamat olduğu, hacamat yapan kişinin boynuzdan yapılmış hacamat kaplarını çıkardığı, hacamat yapacağı vücut bölgelerine bu kapları yapıştırdığı, aletin kesici ucuyla Efendimiz’in (sas) cildini kestiği, çıkan kanı yanındaki bir kaba döktüğü, bu esnada Beni Fezare kabilesinden birisinin gelip bu durumun ne olduğunu sorduğu ve Efendimiz’in de (sas) ona hacamat olduğunu söylediği rivayet edilmiştir.1

 

Hacamatla ilgili kaynaklarda pek çok hadise rastlamak mümkündür. Bu hadisler içinde sahih olanlar olduğu gibi sıhhati şüpheli hadisler, hatta zayıf ve uydurma hadisler de vardır. 

 

"Muhakkak ki hacamatta (kan aldırmakta) şifa vardır."2

 

“Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti, kan aldırma ve ateşle dağlama.”3

 

“Sizin ilâçlarınızdan herhangi birinde şifa varsa, bu kan almada ve ateşle dağlamadadır. Fakat ben dağlamayı sevmiyorum.”4

 

Dağlama konusunda Efendimiz’in (sas) dağlamadan hoşlanmadığını beyan etmesine rağmen bazı hadislerde bizzat kendisinin dağlama yaptığı da bilinmektedir. Diğer yandan İmran b. Husayn (ra) gibi bazı sahabilerin “Biz dağlamadan men edildik.” dedikleri de bilinmektedir. Bu durumda Efendimiz’in (sas) dağlama ile ilgili hadisleri ve uygulamaları bir arada değerlendirildiğinde dağlamanın o günün tıp teknolojisi açısından ancak mecbur kalınınca uygulanan, aksi hâlde her durumda ve her yaraya uygulanması istenen bir tedavi şekli olmadığı anlaşılmaktadır.

 

Ayrıca dönemin bu cinsten tıbbî uygulamaları konusunda Efendimiz’in (sas) işinin ehli insanları tercih ettiği de görülmektedir.

 

Özel Hacamat Günleri

 

Bazı hadislerde haftanın pazartesi, Salı ve Perşembe günleri ile ayın on yedinci, on dokuzuncu ve yirmi birinci günlerinde hacamat yaptırmaya dair tavsiyeler olduğu görülmektedir.5

 

Bu konudaki hadisler hakkında hadis alimlerinin çoğunluğu, bu hadislerin sahih olmadığını söylemişlerdir. Örneğin İmam Buhari, hacamatın hangi günlerde yapılması gerektiğini bildiren hadislerin hiç birisini kendi hadis kitabına almamıştır. İmam Nevevi de bu rivayetlerin sahih olmadığını açıkça ifade etmiştir. İmam Malik ise kendisine Çarşamba ve Cumartesi günleri hacamat yaptırmanın hükmünü soran birisine bunda bir beis görmediğini, çünkü bütün günlerin Allah’a ait olduğunu söylemiştir. Bu konuda hadislerin lafızlarını önemsemede diğer alimlerden daha önde olan Ahmed b. Hanbel gibi bir alim bile Çarşamba ve Cumartesi günleri hacamat yaptırmayı hoş görmemektedir ancak ihtiyaç hâlinde herhangi bir zaman sınırına bağlı kalmadan kendisinin hacamat yaptırdığı da bilinmektedir. Demek ki bu konudaki en sert alimlerden olan Ahmed b. Hanbel bile meselenin bu kısmıyla ilgili dini bağlayıcılığı olan bir hüküm bildirmemektedir. İbn Hacer ve Aynî gibi hadis alimleri de bu hadislerin zayıflığından bahsettikten sonra hacamat için belli günler belirlenmesinin bir dayanağı olmadığını söylemişlerdir.6

 

İbn Kayyım ise bu konudaki hadislerde geçen tavsiyelerin ve bilgilerin o dönemdeki tıp bilginlerinin tespitleriyle uyumlu olduğunu, o dönemdeki tıp bilginlerinin ayın hareketleriyle insandaki kan basıncı arasında ilişki kurduklarını, acil durumlar dışında bu zaman dilimlerinde hacamat yapmanın diğer günlere göre daha faydalı olacağını belirtmiştir.7

 

Bu konuda geleneksel ulemamız bile hacamat için belli günler belirlemenin dini bir dayanağı olmadığını, meselenin dönemsel bilgi kaynaklı olabileceğini bildirmişlerdir. İnsandaki kan basıncının ayın hareketleriyle bir ilgisi yoktur. Bu konudaki hadisler de zaten sahih değildir.

 

Son tahlilde Hacamat için özel günler belirlenmesinin, ayın herhangi bir gününde hacamat yaptırmanın daha iyi olacağı şeklindeki düşünce ve kanaatlerin, bu konudaki “hacamat takvimi”, “hacamat altın günü” gibi uygulamaların dini veya bilimsel dayanağı yoktur.

 

Hacamatın Dini Hükmü

 

Herhangi bir konuda dini bir hüküm ancak Allah ve Rasulü tarafından, açık ve net bir beyanla konulabilir. Hacamat konusunda böyle bir beyan ayet ve sahih hadislerde yoktur. O halde hacamat için farz, vacip, mekruh veya haram gibi bir dini hüküm söz konusu olamaz. Yani hacamat farz veya vacip olmadığı gibi mekruh veya haram da değildir.

 

Bu durumda hacamatın hükmünün sünnet olup olmadığı konusu gündeme gelmektedir.

 

Bu noktada ise Efendimiz’in (sas) hangi davranışlarının sünnet kapsamına girdiği, hangilerinin sünnet kapsamında değerlendirilemeyeceği hususları iyi ayırt edilmelidir.

 

Efendimiz’in (sas) Kur’an’a yaklaşımı, ayetlerin yorumuyla ilgili beyanları ve ayetleri uygulamakla ilgili tüm davranışları, Kur’an ayetleriyle doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunan sözleri ve fiilleri doğrudan sünnet kapsamındadır. Ayrıca Onun (sas) herhangi bir sözünün veya davranışının sünnet olarak değerlendirilmesi için o söz veya davranışın doğrudan dini bir mesele olması, yapılmasının açıkça talep edilmesi gerekir. Bu tip söz ve davranışlara itaat etmekte sevap vardır, terki ise dinen hoş karşılanmaz. Ancak Efendimiz’in (sas) beşer olmasından dolayı yaptığı amelleri, davranışları adap kapsamına girse de terkinde herhangi bir günah olmayacağı gibi terk edenlere bir kınama da söz konusu olamaz. Meselenin bu kısmında ince ayrımlar yapılmalıdır. Örneğin Efendimiz’in (sas) yemek yeme tarzı genel manada onun bir beşer olmasıyla ilgilidir, peygamber olmasıyla ilgili değildir. Ancak diğer yandan sağ elle yemek yenilmesi, ortak kaptan yemek yiyenler için herkesin kendi önünden yemesi, yemeğe besmele ile başlanması, öncesinde ve sonrasında el temizliğine dikkat edilmesi gibi tavsiyeleri hatta emirleri de söz konusudur. Sağ elle yemek yemeye dair sözleri birer emir sayılabilir. Diğerleri ise tavsiye sayılabilir ve bunların hepsi güzel davranışlardır. Bu davranışlara sünnet nazarıyla bakan alimler olduğu gibi âdap nazarıyla bakanlar da olmuştur.

 

Diğer yandan dini olmayan, Efendimiz’in (sas) beşer olmasından kaynaklı sözleri ve davranışları bizim için mutlak manada bağlayıcı değildir. Özellikle de dönemin teknolojik seviyesi ve toplumsal bilgi birikimine bağlı sözler ve davranışlar bağlayıcı değildir. Efendimiz (sas) vahiyle müeyyet bir insan olmasına rağmen imtihan sırrı gereği içinde doğup büyüdüğü toplumun bir ferdidir ve dünya hayatını ilgilendiren meseleler itibariyle o toplumun bilgi, birikim ve meşru toplumsal davranış sınırları içinde yaşamıştır. 

 

Dolayısıyla hacamat ve diğer tıbbi uygulamalarla ilgili hadisler, Efendimiz’in (sas) davranışları, dini açıdan bağlayıcı değildir. Bu konularda emir bildiren bir hadis veya ayet de yoktur. Bu konudaki hadisler ve uygulamalar, dönemin tıbbi bilgisi, tıp teknolojisi ile ilgilidir. O halde hacamatın özel bir sünnet olmadığı söylenebilir. Çünkü hacamat, dini bir konu değildir, uygulanması durumunda dini bir gereklilik de yerine getirilmiş olmayacaktır.

 

Bu noktada farklı bir örnek daha vermek gerekirse Efendimiz’in (sas) sarık kullanması dini bir mesele değildir. Çünkü o dönemde Arapların tamamı sarık kullanmaktadır. Hz. Ebu Bekir (ra) sarık kullandığı gibi Ebu Cehil de sarık kullanmaktadır. Ancak bazı Müslümanlar sarığı sadece Efendimiz (sas) kullanmış, hatta o icat etmiş gibi davranabilmektedir. Hacamat da bu türden bir uygulamadır ve uygulanıp uygulanmaması ahiretimize bir fayda veya zarar verecek değildir. Ahiretimizi ilgilendiren meseleler dışında Efendimiz’in (sas) sözleri ve uygulamalarında, meselenin uhrevi boyutuyla ilgili açık bir beyanda bulunulmamışsa, ahiret adına bir fayda da beklemememiz gerekir. Aksi hâlde din adına ciddi hatalar yapmak kaçınılmaz olacaktır.

 

Meselenin bugüne bakan yönü için şunlar söylenebilir: Efendimiz (sas) kendi döneminin tıp seviyesi açısından hacamat uygulamasına karşı çıkmamış, onda şifa bulunduğunu belirtmiş ve bu uygulamayı işinin ehli insanlara kendi üzerinde de yaptırtmıştır. Bu uygulama o gün için sadece Araplar arasında değil dünyanın pek çok yerinde yapılan bir uygulamadır. Efendimiz de (sas) kendi devrinde bu uygulamayı farklı açılardan tavsiye etmiştir. Bugün ise hacamat uygulaması bilimsel araştırmalarla incelenmesi, ortaya çıkan bilimsel bulgulara göre hareket edilmesi gereken bir konudur. Çünkü bu konudaki asıl sünnet, dönemin tıp seviyesine göre hareket etmektir. Efendimiz’in (sas) yaptığı budur. Biz de kendi dönemimizin tıp seviyesine göre hareket etmekle mükellefiz. 

 

Aksi hâlde deve idrarı örneklerinde görüleceği üzere kendi yaşadığı dönemin tıp seviyesine göre hareket etmeyen bir insanın ahirette de mesul olabileceği söylenebilir.

 


1 ) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 13/343

2 ) Buhari, Tıp, 4,13,15,17; Müslim, Selâm, 26/70

3 ) Buhari, Tıp, 3

4 ) Buhari, Tıp 17

5 ) Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 5; Tirmizî, “Ṭıb”, 12; İbn Mâce, “Ṭıb”, 22

6 ) Aktaran: Mehmet Ali Aytekin, Nebevî Tıp Arasında Zikredilen Hacamatın Fıkhi Hükmü, s. 13

7 ) TDV İslam Ansiklopedisi, Hacamat maddesi