15 dk.
14 Ekim 2022
Tıkanmışlık ve kilitlenmişlik hislerini aşmak-gorsel
Youtube Banner

Tıkanmışlık ve kilitlenmişlik hislerini aşmak

Önceki yazımızda, tıkanmışlık ve kilitlenmişlik hislerinin nasıl oluştuğundan ve bu hislerin işleyiş mekanizmasından bahsetmiştik. Bu yazıda ise tıkanma ve kilitlenme hislerini aşabilme adına bazı pratiklerden söz edilecektir.

 

Kur’an, “İnsan aceleden yaratılmıştır.”1 buyurur.

 

Konuyla ilgili tek uyarı bu da değildir. Bazen bir konuyu ciddiye almadan yaptığı acelecilikler bağlamında da “İnsan hayrı istediği gibi şerri de-zararı da ister. İnsan pek acelecidir”2 şeklinde ikaz edilir.

 

Diğer taraftan emeklerin sonucu biz bilsek de bilmesek de bazı zamanlara bağlanmıştır. Mesela buğdayın bir cinsi Ekim-Kasım aylarında ekilir ve sonraki yaz mevsiminde ancak başak verir. Başka bir cinsi baharın başlarında ekilir ve o yazın sonunda olgunlaşır. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, hangi sistemi tatbik ederseniz edin o başak verme, olgunlaşma, beklenen sonucu alma işi ileri veya geri alınmaz. O süreyi beklemek zorundasınızdır. 

 

Bir çocuğun ana rahminde kalacağı süreyle konuşmaya başlayacağı zaman da bellidir. Sizin acele etmeniz, bir türlü olmuyor diye sabırsızlık göstermeniz bunların süresini değiştirmez. 

Demek ki bazen bir işin gerçekleşmesi için sadece gereken adımı atar, tabiri caizse bir düğmeye basarsınız ve sadece sonucu beklersiniz. Yapmanız gereken tek şey beklemektir.

 

Bazı durumlarda insana tıkanmışlık-kilitlenmişlik hissini yaşatan da hedeflenen sonuca ulaşmak için gerekenleri yerine getirdikten sonra bekleme süresi boyunca sabredememektir.


Bir diğer önemli nokta da, belli bir hedefe odaklanıp gayret göstermeye başlanıldığında; istenilen hedefe varabilmek için pek çok şartın birden tamamlanması gerekmektedir. Bu şartların bir kısmı bizimle ilgiliyken bazıları da dış etmenlerle alakalıdır. Bu iç ve dış etmenlerin bir arada tamamlanmasıyla hedefe ulaşılacaktır. 
 

Örneğin: “Lâ Tağdab” (Öfkelenme) hadisinin emrine itaat etmek isteyen ve öfke kontrolü konusunda terakki etmek isteyen bir insan;

 

-Dış şartlara karşı sabır. Yani kendisinden kaynaklanmayan, kendi dışındaki insanlardan ve durumlardan, iş, okul, çevre, ülke veya dünyanın genel durumundan dolayı ortaya çıkan şartlara karşı sabır gösterip öfkelenmeme,
 

-İç şartlara karşı; yani kendisinden, kendi mizacından, biyolojik özelliklerinden kaynaklanan şartlara karşı, aç iken de tok iken de, kendisini stres ve baskı altında hissederken de hissetmezken de öfkelenmeme,

 

-Yakınlarından ve uzaklarından gelen darbelere karşı öfkelenmeme,

 

-Hatta yaz ve kış mevsimlerinden kaynaklanacak farklı zorluklar altında öfkelenmeme,

 

-İş yerinde, trafikte, aile içinde, okulda ve farklı ortamların farklı şartlarında öfkelenmeme

gibi durumların hepsini ayrı ayrı öğrenmesi gerekecektir.

 

Öfkesini kontrol etme veya daha az öfkelenme çabasındaki bir insan, bunlardan birisini halledip diğerini halledemediğini görecek ve aslında terakki etse bile etmediğini zannederek bu zan üzerine bir kilitlenme ve tıkanma yaşayabilecektir.

 

O hâlde toparlayalım:

 

Belli bir istikamette, bir hedefe ulaşmak için çalışan fakat ilerleyemediğini gören (bu nedenle de tıkanma ve kilitlenme gibi hisler yaşayan) insanlarda bu hissin iki temel sebebi vardır.

 

Birincisi: Aceleciliktir. Zamanın geçmek bilmeyişine karşı sabredememe, fıtratımızdaki aceleciliği aşamamaktır.

 

İkincisi: Meselenin kendi bildiği veya bilmediği pek çok farklı yönünü görememektir.

 

Meselenin farklı yönlerini görememe meselesini açacak olursak şunu çok iyi bilmeliyiz ki; hedeflenen istikametteki her mağlubiyet, her istenmeyen sonuçla karşılaşma, ilgili kişiye kendisi ve durum hakkında önemli bilgiler vermektedir.

 

Örneğin; bir insan bir yerde öfkesine hakim olabiliyor ama uyandıktan sonraki 5-10 dakika boyunca hakim olamıyor. Bu duruma dikkat ederse aslında önemli bir uyku-sağlık sorunu olduğunu, uykuda nefes alamama veya uyku apnesi gibi rahatsızlıkları olduğunu bulabilecektir. Farklı bir ihtimal olarak da uyumadan önce negatif şeyler düşünerek kendisini daralttığını, bu daralma haliyle uykuya daldığını, bu yüzden de uyanınca o halin kendisini yakaladığını fark edebilecektir. Bu durumda uyanınca henüz şuuru tam açılmamışken insanın kendisi üzerindeki denetimi zayıf olduğu için vesveselere de açık olacaktır. Böylece şeytanın, insanın iç dünyasındaki mekanizmalara bulaşarak onu öfke duygusu karşısında zayıf düşürmesi de mümkün olacaktır. Bunları bilmek ve gereğini yapmak da insanın sabır gücünü, dolayısıyla öfkelenmeye karşı gücünü artıracaktır.

 

Yeni Enerji Girişleri

 

Gerçek bir tıkanmışlık söz konusu ise bu durumda maddi veya manevi yeni açılımlarda bulunmakta, yeni enerji girişlerine izin vermekte ve bu enerji girişlerini sağlayacak şeyler yapmakta büyük faydalar vardır. Hatta tıkanmışlığı aşmanın tek mümkün yolu budur.

 

Çünkü, daha önce bahsedilen tıkanma hislerine karşı negatif olmama öğrenildikten sonra, konunun çok yönlü olduğunun anlaşılması ve aceleci olmama gibi durumlarda farkındalık sağlandıktan sonra yapılacak çalışmalar sonrasında da tıkanma hisleri devam edebilir. Bu durumda bir yandan tıkanma hissi devam ederken diğer yandan aynı hedef istikametinde kendini çok fazla zorlamak insanı sürmenaja sokabilir, bilişsel beceriler ciddi zarar görebilir.

 

Bu noktada sisteme yeni enerji girişlerine izin verecek şeylerin yapılması gerekir.

 

Enerjiler ve insan arasında sınırlı bir ilişki vardır. Bizler insan olarak enerjiyi yaratamayız ancak bir halden başka bir hale dönüştürebiliriz, arada da belli fırsatları kaçırmamaya çalışırız. Örneğin evimizi ısıtmak için odun-kömür gibi katı maddeleri yakmamız gerekecektir ama bunun için soba, boru, dumanı atacak baca gibi ek malzemeler gerekir. O sıcaklığı sadece istemekle elde edemeyiz. Güneş gibi bir enerji kaynağından faydalanmak için de, yemek pişirmek için de pek çok ön şart, farklı malzemeler ve belli tarzda çalışmalar gerekmektedir. 
 

Sonuç olarak biz enerjileri istediğimiz gibi, istediğimiz yerde, istediğimiz miktarda oluşturamayız ancak belli hâllerden başka hâllere dönüştürebiliriz. 

 

Psikolojik varlığımızın sağlıklı olarak devam etmesi için de gerekli enerjiler ve bazı hâller vardır. Bunları biz direkt yaratamayız. Belli yerlerden alıp dönüştürmemiz gerekir.

 

Tıkanmışlık gibi hisler içindeyken sisteme yeni enerji girişlerine izin vermek demek, güneşe karşı perdelerimizi açmak ve evin içinin aydınlanmasına izin vermek gibidir. Güneşi, güneş ışığını ve enerjisini biz yaratamayız. Sadece istemekle de ondan faydalanamayız. En azından perdeleri açmamız gerekir.

 

Bu bağlamda sisteme yeni enerji girişi sağlayacak durumları sıralayalım:

 

Başka Bir İşle Meşgul Olmak

 

Tıkanmışlık anlarında farklı bir işle meşgul olmak sisteme yeni enerji girişi sağlayacak başlıca yollardan biridir. Meşgul olunacak başka iş bizi yeterince meşgul etmelidir. Kendisiyle yeterince meşgul edecek bir başka iş, kilitlendiğimiz mesele için gerekli olacak yeni enerjinin oluşması ve birikmesi için fayda sağlayacaktır. “Bir işten yorulduğun zaman başka bir işe koyul ve rağbetin de Allah’a olsun.”3 ayeti farklı dereceleriyle yani kısa veya uzun zamanlı işler için geçerli olacak şekilde bu gerçeğe işaret etmektedir. Evet, kendisinden yorulunca, zihinsel ve duygusal merkez üzerinde ciddi baskı oluşturacak derecede yorulunca başka bir işe geçmek, iş değiştirmek, sisteme enerji girmesine izin verecek en önemli şeyler arasındadır.

 

Ancak şu husus gözden kaçırılmamalıdır: Değiştirilecek, geçiş yapılacak o başka iş; kişi için mümkün olduğunca başka şey düşünmeye imkan vermeyecek bir iş olmalıdır. Mesela ibadette insanın ruhunu, ufkunu değiştiren bir hal vardır ama bir dert sizi çok sıkmıştır ve namazdaki derinliğiniz de o kadar iyi olmayabilir. Bir yandan namaz kılarken bir yandan hala o işi düşünüyorsunuzdur. Bu durumda bir işten bir işe geçmekten beklenen önceki iş için gereken enerji depolama meselesi gerçekleşmiş olmaz. 

 

Veya o an kafanız dağılsın diye bir dizi açmışsınızdır ama o dizi sizi zihnen yeterince meşgul etmemektedir ve kafanızın dolmasına neden olan meseleyi arka planda hala düşünüyorsunuzdur. Böyle durumlarda istenen sonuç elde edilemeyecektir. Dolayısıyla geçiş yapılan iş, önceki işten, daraltan bunaltan işten en azından zihnen koparacak yoğunlukta veya ağırlıkta olmalıdır.

 

Geçiş yapılan yeni işin insanı en azından zihnen önceki daraltan, kilitleyen işten koparması için gerekli olan yoğunluk aslında insanın kendisine de bağlıdır. Kimileri bulaşık yıkarken söylediği şarkıyla zihnen pek çok sıkıntıdan kurtulabilir. Kimisi de bunun için en azından bir yürüyüş yapmak zorunda kalabilir hatta belki yolculuk yapmadan herhangi bir meseleden zihnen kopamaz.

 

Bu konuda biyolojik süreçlerden de faydalanılabilir. Mesela duş alma bünyeyi kolayca rahatlatan bir aktivitedir.

 

Veya bir sahil kenarında, herhangi bir parkta yürüyüş yapmak da bir yandan düşünceli olsanız da çevrede oynayan çocukların sesleri, yürüyüş nedeniyle salgılanacak endorfin gibi noktalardan dolayı faydalı olabilir.

 

Kesin sonuç verecek bir başka aktivite de bünyeyi zorlayacak, mesela nabzı yükseltecek kadar yoğun egzersiz yapmaktır. Bu da kendiliğinden başka bir şey hakkında düşünecek hal bırakmayacağı için ciddi ve kesin sonuç verecek bir uygulama olacaktır. “Diş ağrısı kalp ağrısını unutturur.” deyiminin işaret ettiği durum da bununla ilgilidir. Yani pratik, reel, fiziksel bir zorlanma; teorik, soyut ve hayalî ya da hissî zorlanmaları önemli ölçüde geri planda bırakır.

 

Evlilik gibi köklü değişimler gerektiren durumlar da uzun süreli veya kronikleşmiş tıkanma ve kilitlenme duygularına iyi gelecektir.

 

Uyumak da başka bir şey düşünmeye imkan vermeyecektir ancak insan bazen uyuyamayabilir hatta uykuda tıkanma yaşadığı konuyla ilgili kabuslar görebilir.

 

Kısa veya uzun süreli mekan değişiklikleri de sisteme yeni enerji girişi sağlamada etkilidir. Ancak değiştirilen yeni mekanda yalnızsanız, arkadaşınız yoksa; kısa süreli bir pozitif etkinin ardından aynı hisleri yaşamaya devam edebilirsiniz.

 

Proje ve iş değişiklikleri de yeni enerji girişi adına etkilidir. “Akıllı tüccar işleri kötü gidince ikinci dükkanı açarmış.” şeklinde bir deyiş vardır. A işinde işlerin yolunda gitmemesi durumunda B işinde işlerin yolunda gitmesi A işine de olumlu yansıyacaktır. Dolayısıyla yeni açılımlar, tıkanıklık hissedilen meselede sisteme enerji girmesine izin verecektir.

 

İnsanlarla konuşmak da tıkanma ve kilitlenme hislerinin açılmasına önemli ölçüde yardımcı olur. Gerçekten size güvenen ve inanan, sizin de güvendiğiniz ve inandığınız insanlar varsa sorun yaşadığınız konuda ve hislerinizle ilgili onlarla konuşmalısınız. Onlar farklı kişiler oldukları ve olaya farklı gözlerle bakacakları için farklı değerlendirmelerde bulunabilirler. Farklı yorumlar da sizin görmediğiniz bir noktayı görmenize yardımcı olabilir. Belki tıkanıklık gerçek değildir de sadece zihinseldir. Somut bir çaresizlik değildir de basit bir planlama, sıradan bir yanlış anlama ve ciddiye alınmaması gereken bir his yanılması sonucunda gerçekleşmiştir. Bunları fark etmek ve mümkünse önlemini almak veya gereğini yapmak da sisteme yeni enerji girmesini sağlayabilir.

 

Enerji Kaçaklarını Önlemek

 

Enerji kaçıran bazı muslukları kapatmak, delikleri onarmak da ciddi bir fayda sağlayacaktır. 

 

Herhangi bir konuda bizim için ne kadar önemli olursa olsun gereğinden fazla kaygılanma, yerli yersiz sürekli ondan bahsetme, onu düşünme, her fırsatta şikayet etme gibi olumsuzluklar zaten az olan enerjiyi daha da azaltacaktır ve kendiliğinden artık çalışmaz bir makine haline gelinecektir.

 

Ayrıca başkalarına yardımcı olmak da tıkanmışlığı aşma konusunda Allah-u Teala'dan ekstra, sürpriz inayetler gelmesini sağlayacak sihirli-mucizevi anahtarlardandır. 

 

Burada verme eylemi daha geniş halli olursa hatta daha az tıkanıklık yaşamanıza önemli bir vesile olacaktır. Bir yerde herhangi bir şeye hakikaten ihtiyaç duyan birisine sizi çok zorlamasına gerek de olmayacak şekilde ancak hissedilebilir, fark edilebilir derecede bir miktar sadaka bile önemli bir mevzuyu, bir engeli aşmada çok önemlidir. 

 

Aynı şekilde sıla-i rahim, birilerini arama, bir hasta ziyareti, birilerine bir şey verme ve bilhassa bir ihtiyaç giderme de çok önemlidir.

 

Ancak dikkat edilmelidir ki bazen vermenin veya ilgilenmenin mekanik, otomatik tarafları olabilir. İnsan infak ederken aslında otomatikman veya sıradan, alışageldiği bir şeyi yapıyormuş da herhangi bir şey hissetmiyormuş, ne yaptığının tam farkında değilmiş gibi olabilir. 

 

Örneğin sık sık ziyaret ettiğiniz bir akrabanız vardır ve onu her zamanki gibi ziyaret etmeniz beklenen bereketi sağlamayabilir. Ancak diyelim ki bir başka akrabanız ciddi zorluklar yaşamıştır, sizden uzak kalmıştır, konuşacak kimsesi yoktur. Hatta kendisi rahatsız edici birisi olduğu için insanlar ondan uzak duruyorlardır da hakikaten ziyarete ve ilgilenilmeye ihtiyacı vardır. Bu tarz hakiki ihtiyaçları bir defalığına gidermek bile kilitlendiğiniz, tıkandığınız konuyu aşma adına ciddi avantaj sağlayacaktır ve sisteme yeni enerji depolayacaktır.

 

Sürekli veya otomatik olarak verilen sadakanın yanında gerçekten ihtiyacı olan birine yardım etme de çok önemlidir. Bu yardım bazen bilgi ve tecrübe aktarma şeklinde de olabilir. Hakikaten bir şey yapmak isteyen, sizi dinleyebilecek ama o konuyu bilmeyen birisi vardır ve sizin de o konuda bilginiz-tecrübeniz vardır. Gidip konuşmak, o kişinin ufkunu açmak veya gidip onunla sadece konuşmak, derdini dinlemek de çok önemlidir. Başkalarına bu anlamda bir şeyler yaptığınız zaman benzerini de almış olursunuz. Hele gerçek bir ihtiyacı giderip gerçek bir tıkanmışlığı kaldırmaya yardımcı olduğunuz zaman da sizin maddi-manevi tıkanmışlıklarınız, yapmak isteyip de yapamadıklarınız açısından ciddi fayda görmüş olursunuz.

 

Dua ve İstiğfar

 

Herkesin her zaman yaptığı şekliyle duaları, istiğfarları, evrad u ezkarları olabilir. Tıkanıklığın aşılması adına o duaların da yapılması iyidir. Ama insan gerçekten tıkanmışlık, tükenmişlik, ilerleyememe hissettiği zaman, üstelik bunlar belli bir süre gayret edildikten sonra oluyorsa o konuda dua etmek istemeyebilir, içinden dua etmek tam olarak gelmeyebilir.

 

Bu durumda daha önce okuyup da aşina olmadığınız, size orijinal gelecek zikirler, hamdler, salavatlar, istiğfarlar da bulursanız bu da güzeldir ve yapılmalıdır.

 

Bunların yanında ve dışında, yani “Allah’ım bu tıkanıklığımı gider!” formatında yapılacak duaların dışında sadece ve sadece “Allah’ım ben seni zikretmek istiyorum.” gibi sade ve içten gelen bir hâl ile bir köşeye çekilip, az veya çok bir zaman ayırıp dua etmek, zikirle meşgul olmak da sisteme yeni enerji girişi sağlayacaktır.

 

İstiğfar da aynı etkiyi sağlayacaktır. İnsan bunu hissedebiliyorsa, yani bazı günahları nedeniyle Allah’a karşı mahcubiyet hissedebiliyorsa, bu hisle dua edip af dileyebiliyorsa bundan da ciddi fayda görecektir. Çünkü günahlarda insanların kısmetlerini, yollarını tıkayan yönler de vardır.

 

Özellikle de insanın farkına tam varmadığı, gözden kaçabilen ancak sürekli ve her uygun ortamda yapıldığı için biriken günahlar vardır ki o birikim, küçük pisliklerin birikerek bir kanalı tıkaması gibi insanın enerji kanallarını tıkayabilir.

 

Evet! İstiğfar, o moda girilip yapılabiliyorsa genel olarak her zaman ve her şekilde faydalıdır. Yani “Ahiret var, günahlarım da var ve affedilmem lazım, yoksa helak olacağım.” deyip af dilenebiliyorsa bu, en alasıdır. Bu mümkün değilse ilgili tıkanmışlığın, kilitlenmenin, ilerleyememe hislerinin getirdiği bir rahatsızlık hâli vardır. Bu rahatsızlık duygusunu dönüştürüp “Allah’ım! Ben acizim, garibim, hakirim, yapamıyorum.” deyip bu hissi istiğfara dönüştürmek önemli bir avantaj sağlayacaktır.

 

Bunların hiçbirisi tam hissedilemiyor, rahatsızlık hissinden de uzaklaşılamıyorsa “Allah’ım! Ben mutlaka günahkarımdır. İçimde buna dair bir his duyamıyorum ancak her halükarda Estağfirullah, Estağfirullah…” demek veya Kur’an’da geçen Nebilerin istiğfarlarını4 ve dualarını çokça tekrarlamak, tekrarlarken de “Ya Rab! Bir hissim yok, bir derinlik sağlayamıyorum. Ama madem tıkandım. Günahlarım olduğunu da biliyorum. Mekanik olarak da olsa bu istiğfara devam edeceğim.” demek ve bu düşünceyle o istiğfarlara devam etmek yine çok önemlidir ve sisteme yeni enerji girişleri sağlayacak, mevcut kaçakları da onaracaktır.

 

Hepimizin bildiği bir menkıbenin gözlerden kaçan bir noktasına dikkat çekerek konuyu bitirelim:

 

Zamanın ve mekanın birinde bir şeyhin talebeleri tasavvuf terbiyesinde o kadar ileri giderler ki kalp gözleri açılır ve Levh-i Mahfuzda şeyhlerinin manevi konumunu görürler. Buna göre şeyhlerinin ismi şakiler arasında yazılmıştır yani şeyh cehennemliktir. Vefalı tek bir talebe hariç bütün talebeler şeyhlerini terk eder. Terk etmeyen talebe de durumu şeyhine söyleyecek olur ancak şeyh zaten durumun farkındadır. Talebesine hitaben; “Ben o yazıyı 40 yıldır görüyorum ancak ne yapayım? Gidecek başka kapı mı var?” der. Bu esnada Levh-i Mahfuz’daki yazı yeniden görülür ve şeyhin manevi konumu değişir. İsmi, şakiler arasından silinip saidler arasına yazılmıştır. 

 

Bu kıssadan genellikle “Gidilecek başka kapı mı var?” hissesi çıkarılır ancak burada şeyhin sebatı da son derece önemlidir. Şeyh, olabilecek bütün kilitlenme ve tıkanmaların en büyüğünü yaşamaktadır, çünkü cehennemliktir. 40 yıldır da bu tıkanıklığı aşamamıştır. Ancak bu durumda bile negatif olmamış, kendine, hayata, gittiği yola ve yaptığı işe küsmemiş, çalışmaya devam etmiş, sonunda da kazananlardan olmuştur.

 

Allah-u Teala’dan bize maddi ve manevi her konuda hayır kapılarını ardına kadar açmasını diler ve dileniriz. 
 


1 ) Enbiya, 37

2 ) İsra, 11

3 ) İnşirah, 7-8

4 ) A’raf 23 (Hz. Adem); Kasas 16 (Hz. Musa); Enbiya 87 (Hz. Yunus); İbrahim 41 (Hz. İbrahim); Enbiya 83 (Hz. Eyyub)