10 dk.
17 Ekim 2022
Toplumsal İlişikiler Bağlamında Siyer Okumaları | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Toplumsal İlişikiler Bağlamında Siyer Okumaları | 1. Kısım

Soru: Siyer okurken Allah Rasulü’nün (sav) ve sahabelerin hayatlarında kadın erkek ilişkilerine dair bilgiler ediniyoruz. Ancak aradan geçen yüz yıllar, toplumsal ilişkilerin yapısında da işlevinde de büyük değişimler oluşturmuş. Mesela günümüzdeki iş hayatı, çalışma koşulları, eğitim sistemi o dönemdeki gibi olmadığı gibi, kadın erkek ilişkileri de o dönemdeki gibi değil. Bu durumda o kitapları okurken örneğin kadınlarla erkeklerin tokalaşmaları ya da insanların birbirlerine selam vermeleri gibi davranışlar nasıl anlaşılmalıdır? Daha genel olarak, siyer ve sahabe hayatlarını toplumsal ilişkiler bağlamında nasıl okumalı, nasıl anlamalıyız?

 

Cevap: Tarihsel akış içerisinde toplumların pek çok açıdan değişmeleri kaçınılmaz bir realitedir. Din de toplum içinde yaşanan bir olgu olduğu için bu değişimden dinin etkilenmemesi de düşünülemez. Bu anlamda sahabe efendilerimizin yaşadığı dönemle bu dönem arasında toplumsal yapı, toplumsal ilişkiler gibi alanlarda çok ciddi farklılıkların olduğu doğrudur. Bu gerçek bizi bir yönüyle o dönemin kültürel ve toplumsal dokusuyla dini davranışlar arasındaki ilişkiyi çözümlemek zorunda bırakmaktadır. 

 

Diğer yandan dinin ruhunu oluşturan ayet ve sahih hadisler bugün hala elimizdedir. Bu iki nurani kaynak, siyer, sahabe hayatları gibi ek kaynaklarla birlikte o günlerde dinin nasıl anlaşılıp yorumlandığını ve uygulandığını da göstermektedir. Böylece elimizde hem hakikate dair bir mihenk hem de mevcut uygulamalar bulunmaktadır. Bu da dini emir ve tavsiyelerle mevcut uygulamalar arasındaki ilişkiyi anlamamız için önemli bir nimettir.

 

O halde konuya toplumsal ilişkinin bir alt türü olan kadın erkek ilişkileri ve bu ilişkinin en düz, en basit hali diyebileceğiz tokalaşma meselesinden başlayabiliriz.
 

Aralarında nikah bağı bulunmayan kadınlarla erkekler arasındaki ilişkinin en küçük noktası kadınlarla erkekler arasındaki tokalaşmadır diyebiliriz. Böyle kabul ettiğimizde bu küçük noktanın dahi fıkıh kitaplarımızda çokça yer ettiğini görüyoruz. Kadınlarla erkeklerin tokalaşmalarına mutlak haram diyenler olduğu gibi hiçbir mahsuru yok diyenler de olmuştur. Bazı hisleri uyandırmaması şartıyla cevaz verenlere de rastlanmıştır.

 

Öncelikle siyerden ve hadisten öğrendiğimiz kadarıyla Efendimiz’in (sav) kadınlarla tokalaşmaktan kaçındığını net bir şekilde biliyoruz. Özelikle farklı zamanlarda ve durumlarda kadınlardan da biat alınacağı zaman Efendimiz (sav) bazen elinde bir bez parçası ile veya perde arkasından sadece sözlü biat almış ve kadınlarla tokalaşmamış, musafaha etmemiş, bu yöndeki talepleri de açıkça kadınlarla musafaha etmediğini belirterek geri çevirmiştir.1 Ancak bazı durumlarda yine kendisinin kadınlarla musafaha etmediğini belirterek onlardan biat almak için Hz. Ömer’i (ra) görevlendirdiği de bilinmektedir.2 

 

Ayrıca Mescid-i Nebevi’de cemaatle kılınan namazlarda erkeklerin önde kadınların arkada saf tuttukları zaten bilinmektedir. Ancak mesele bununla bitmemektedir. Kadınlarla erkekler namazdan sonra dağılırlarken birbirlerine karışmamak için kadınların önce çıktığı, Efendimiz’in (sav) selam verip namazı bitirdikten sonra kadınların dağılmasını beklediği de bilinmektedir.3

 

Hatta bir hadiste Efendimiz (sav) mescidin dışında erkeklerle kadınların yolda karışık bir hâlde yürüdüklerini görünce kadınlara yolun kenarından yürümelerini söylemiştir. Kadınlar bu emri o kadar ciddiye almışlardır ki duvarlara yakın yürümeye başlamışlar, bunun sonucunda da elbiseleri zedelenmiştir.4

 

Kadınlarla erkeklerin aynı ortamda bulunmalarının pek de doğru olmayacağı o dönemdeki uygulamalardan da, hadislerden de açıkça anlaşılmaktadır. Ancak meselenin haramlığı başka bir konudur. Çünkü bir şeye haram demek için kesin delil lazımdır. Bir şey, ancak kesin delille haram veya farz olur. Kesin delil ise bir şeyin haram veya farz oluşu hakkında açık ve net bir beyandır. 

 

Bu durumda “Efendimiz (sav) kadınlarla tokalaşmazdı.” cümlesinden veya yorumundan “Kadınlarla tokalaşmak mutlak haramdır.” hükmü çıkmaz. Çünkü Efendimiz’in (sav) kadınlarla tokalaşmadığı bilgisinden Efendimiz’in (sav) o konudaki amelini öğrenmiş oluruz ancak “Kadınlarla erkekler tokalaşmasın.” gibi bir beyanda bulunmadığı için bu konuda mutlak haram fetvası vermek de doğru olmayacaktır.

 

“Kadınlarla erkeklerin tokalaşmaktan kaçınmaları daha doğrudur.” denilebilir.

 

“Kadınlarla erkeklerin bir arada bulunmamaları iyi olur.” denilebilir.

 

Çünkü Efendimiz’in (sav) her yaptığı güzeldir. Ancak her yaptığı davranışı mutlak bir hükme bağlamak, bir mecburiyet olarak dikte etmek problemli bir yaklaşımdır. Çünkü ortada açık bir şekilde “Yapın.” veya “Yapmayın.” şeklinde bir emir, bir beyan yoktur.

 

Mezheplerin de bu konuya dikkat ettikleri bilinir. Örneğin Hanefiler kurban meselesinde vacip hükmü vermelerine rağmen diğer mezhepler sünnet hükmü vermişlerdir. Çünkü ortada farz olduğuna dair açık bir beyan yoktur ancak Hanefilere göre kurban konusundaki beyanlar sünnetten daha kuvvetli, farzdan daha zayıftır.

 

Kadınlarla erkeklerin tokalaşması meselesinde de haram denilebilecek kadar açık bir beyan yoktur. Bu durumun caiz olduğunu söyleyebileceğimiz bir beyan da yoktur. 

 

Dileyenler bazı hislerin oluşup oluşmaması durumuna göre bu konudan kaçınmak gerektiği yönündeki fetvalarla amel edebilirler. Ancak örfte böyle bir davranış yerleşmiş ise, yani insanlar genel olarak karşı cinsle normal ve sıradan bir davranış olarak tokalaşıyorlarsa bundan özellikle kaçınmak çok da anlamlı olmayabilir. Bu, tamamen serbest olduğu anlamına da gelmez. Özellikle kaçınmak gereksiz bir davranış olacaktır denilebilir. Çünkü böyle bir kaçınma hayatı gereksiz yere zorlayabilecek bir şeydir.

 

Aynı şey bazı insanlara özellikle “Selamun Aleyküm” ifadesinin söylenmesi için de geçerlidir. Kimi insanlar böyle bir selam şeklinden rahatsız olabilirler. Bu ifade yerine günaydın, merhaba gibi ifadelerle selamlaşmayı tercih etmiş olabilirler. Böyle insanlara gidip özellikle “Selamun Aleyküm” diye selam vermek abes ve nezaketsizlik olacaktır. 

 

Bu bağlamda nasıl ki böylesi konulara takıntılı, şekilciliğe önem veren bir market sahibinin kapıdan "İyi akşamlar!” diyerek giren bir müşterisine “Aleyküm Selam!” diye karşılık vermesi bir cins tersleme olacaktır. Aynı şekilde karşı cinsle tokalaşmak konusunda da karşı tarafın el uzatması gibi durumlarda nazikçe reddetmek ve durumu izah etmek de bir tercihtir, sıradan bir davranış olarak kabul edip tokalaşmak da bir tercihtir. Ancak karşı tarafın nezaketsizlik ve hakaret gibi algılayacağı durumlardan kaçınmak daha doğrudur denilebilir.

 

Dolayısıyla siyer ve hadis okurken ya da sahabe hayatından karşılaştığımız tabloları anlamaya çalışırken meseleleri bire bir, bağlamsız, kelimelerin ilk anlamlarından ibaret bir şekilde anlayıp yorumlamak yanlış anlamalar ve yorumların önünü açacaktır.

 

Selamlaşma ve İlgili Hadislerle Sahabe Uygulamaları

 

Örneğin: “Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selâmı yayın.”5 hadisini ele alalım.

 

Daha sonra bir kitapta şu vakıayı okuduğumuzu varsayalım: Hicretten sonra Mekke’den Medine’ye Efendimiz’i (sav) öldürmek amacıyla gelen ve planı anlaşılınca tutuklanan Umeyr b. Vehb, Peygamber Efendimiz’in huzuruna çıkarılınca “Sabahınız hoş olsun.” diyerek selamlar. Efendimiz de: “Allah bize lütfuyla seninkinden daha hayırlı, cennet ehlinin kullandığı “es-Selâm” sözüyle selamlaşmayı öğretti.” buyurur.6 

 

Ayrıca Efendimiz’in (sav) selamlaşmayla ilgili diğer hadislerini de ekleyelim.

 

Hadislerin neredeyse tamamında bir topluma imanı, Kur’an’ı, İslam’ı öğrettiği gibi insan olmanın daha yüksek zirvelerini, hakiki medeniyeti, toplumsal bağların nasıl kurulacağını ve sürdürüleceğini, birbirini sevmeyi öğreten, bir binayı oluşturan tuğlaların birbirine yardım etmesi gibi toplumu oluşturan bireylerin de birer bünyan-ı mersus gibi tek bir fert haline gelebilmelerinin yollarını talim eden bir öğretmenin edasını görürsünüz.

 

Bu hadislerden ve hadiselerden selamlaşmak kavramı ile sadece ve sadece “Selamun Aleyküm – Aleyküm Selam” ibarelerinin selam sayılacağını, diğerlerinin selam sayılmayacağını anlamak eksiklik olacaktır. Bu da bizi şekilciliğe götürecektir. Çünkü konuyla ilgili hadislerin neredeyse tamamı bir yaşam tarzının oluşturulmaya çalışıldığı döneme aittir ve bu şekilde selamlaşma o yaşam tarzının önemli sembollerinden birisidir. Günümüzde ise bir insan bazı yerlerde “Selamun Aleyküm” deyince orada barınma şansını bile yitirebilir. Aynı şey karşı cinsle tokalaşmayı reddetme sonucunda da gerçekleşebilir. Bu insan eğer o toplum içinde bulunacaksa toplumda kendisini yadırgatacağı herhangi bir davranışı zorlaması da gereksizdir. Mesela misvak kullanmak sünnettir diyebiliriz ancak otobüste, yolda, sokakta her yerde bunu insanların gözüne sokarcasına misvak kullanmak farklı bir şeydir. Toplumsal bağlam önemlidir. Evde tırnak kesmek normal, otobüste kesmek ne kadar anormalse aynı durum bu davranışlar için de geçerlidir. Yani bazı yerlerde bu davranışları sergilemekle elde edilecek kazanç veya kayıp birbirlerini kurtarmıyor, desteklemiyorsa buna da dikkat edilmelidir.

 

Sonuçta “Aranızda selamı yayın.” emri veya tavsiyesi, “yapıldığı takdirde birbirini sevmek” hikmetine bağlanmıştır. O halde illaki düz ve bire bir anlamıyla “ 'Selamun Aleyküm' demek selamı yaymaya uygundur ama ‘Merhaba’, ‘Hayırlı akşamlar’, ‘Hayırlı işler’ gibi ibareler uygun değildir.” denilemez. Selam vermek karşıdaki insana “Ben seni bir insan olarak görüyorum. Şu an karşımdasın ve bir makine değilsin, duvar değilsin. Sen de insansın ben de insanım.” hissini aktarmaktır. Diğer ibareler de o “selam” kavramına dahil olurlar. 

 

Şartların uygun olduğu ortamda Allah Resulü'nün tavsiye ettiği şekilde Allah'ın selamını vermek elbette daha uygun ve faziletlidir. Lakin selamlaşma davranışının temel amacını göz ardı etmemek gerekir. Toplumsal bağların güçlendirilmesi, insanların birbirini sevmesi için yaygınlaştırılması gereken bir davranıştır selamlaşmak. Hâl böyleyken “Merhaba” diye selam veren birisine onu tersler gibi “Aleyküm Selam” diyerek karşılık vermek toplumsal bağları ve karşılıklı muhabbeti zedeleyeceği için Efendimiz’in (sav) hadis-i şeriflerindeki selam kavramına dahil olmayabilir de. Böyle davrananlar “Ben Peygamber Efendimizin sünnetine uydum, selam aldım.” deseler bile “birbirinizi seveceğiniz bir şey” olan selamı birbirinden uzaklaşma aracına dönüştürdükleri için bir sünneti ihya etmiş de olmayacaklardır.

 

Selam verme ve tokalaşma konusunda fıkıh ve ilmihal kitaplarımızda bir de “fitne” kavramı geçer. Konuyla ilgili yazılarda da bu kavrama rastlanılır. Burada birbiriyle tokalaşan kadın ve erkek arasında bazı hislerin uyanma ihtimalinin gerçekleşmesi fitne kavramıyla karşılanmıştır. Dolayısıyla bir insan elbette fitneye düşmekten korkuyorsa karşı cinsle tokalaşmaktan kaçınabilir. Bunda yadırganacak bir durum yoktur. Aynı şekilde örfü, geleneği uygun olmayan kişilere karşı “Selamun Aleyküm” cümlesini kullanmaktan da kaçınılabilir. Bunda da yadırganacak bir durum yoktur. Ancak bunlar nadir durumlardır. 

 

Diğer yandan fitneye düşmekten korkmak ya da korkmamak gibi tabirlerin kullanılması bizzat fitnenin kendisini çağrıştıracak bir söylemdir de. Meşhur hikayedir: Bir kral amansız bir hastalığa yakalanır ve bilge bir hekimi çağırırlar. Hekim krala bir ilaç hazırlar ancak o ilaçtan fayda görmesi için bir şart koşar: “İlacı kullanırken aklınıza tilkinin kuyruğu gelmemelidir.” der hekim. Kral ilacı düzenli bir şekilde kullanır ancak her kullanışında aklına tilkinin kuyruğu gelir. Bu hikayedeki gibi bir insana “Karşı cinsle tokalaşabilirsin ama sakın aklına fitneye düşürecek şeyler getirme.” denildiğinde o insanın aklına bir anda fitneye neden olabilecek onlarca şey üşüşmeye başlar. Duygu ve düşünceleri üzerinde kontrol sağlayabilen çok az sayıda insan bundan muaf olabilir. Bu nedenle “Fitne ihtimali varsa yapmayın.” demek de pek makul görünmemektedir.

 



Not: Bu yazı "Toplumsal İlişkiler Bağlamında Siyer Okumaları" yazı dizisinin ilk yazısıdır. Serinin ikinci yazısı yarın internet sitemizde yayımlanacaktır.
 

1 ) Müslim, İmaret, 130; Nesai, Biat, 18; Tirmizi, Siyer, 37; İbn Mace, Cihad, 43.

2 ) Müsned, V, 85

3 ) Buhari, Ezan, 157; Ebu Davud, Salat, 203.

4 ) Ebu Davud, Edep, 168

5 ) Müslim, İman, 93

6 ) İbn Hişam, Sîre, II, 661-662