6 dk.
24 Kasım 2023
Yeryüzünün varisi inananlar olacaksa Müslümanlar niçin bu halde? | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Yeryüzünün varisi inananlar olacaksa Müslümanlar niçin bu halde? | 2. Kısım

Not: Bu yazı, “Yeryüzünün varisi inananlar olacaksa Müslümanlar niçin bu hâlde? ” başlıklı yazı dizisinin ikinci yazısıdır. Serinin ilk yazısına buradan erişebilirsiniz.


Salih Kullar ve Salâhat: Gayrimüslim Salihler 

 

Söz konusu ayette yeryüzünün salih kullara miras kalacağı beyan buyurulmuştur. Bu çerçevede “salih kul” kavramı daha çok ilahi emirlere ve yasaklara riayet eden insan anlamına gelse de sözlük anlamı itibariyle salih kelimesi; “faydalı, iyi, doğru ve güzel olan, işe yarar, her türlü bozukluk ve yanlışlıktan arınmış; barışçı, uyumlu” anlamlarına gelir.1 Dolayısıyla salih kelimesinde yaptığı işi mahiyeti itibariyle sağlam ve derli toplu yapmak anlamları da bulunmaktadır.

 

Konuyu paratonerin icadından sonra yaşanan gelişmelerle örneklemek mümkündür. Benjamin Franklin 18. yüzyılda paratoneri icat eder ancak bu durum kilise tarafından tepkiyle karşılanır. Çünkü kilise yıldırımların Tanrının bir cezası olduğunu düşünür ancak paratoner yıldırımlardan sakınmak içindir. Kilise uzun yıllar paratoner kullanmaz ancak kilise dışında pek çok kurum paratoner kullanmaya başlar. İlerleyen yıllarda çanları çalmakla görevli onlarca kilise çalışanı yıldırım düşmesi sonucu hayatını kaybeder. Ancak örneğin bir kasabanın batakhanesi paratonerle korunduğu için böyle bir felakete uğramaz.

Bu örnekte o batakhane sahipleri veya çalışanlarının salih kullar olduğunu söyleyemeyiz. Ancak yıldırım veya elektriğin zarar vermesine karşılık işyerini paratonerle koruma fiilinin salih bir amel olduğunu söyleyebiliriz.

 

Bu çerçevede bir bilgisayar programcısı bir kumar sitesi programlasa, bunun için uygun kütüphaneleri kullansa, veri tabanını koruma adına gerekli tedbirleri alsa, sunucu güvenliğini sağlasa, yani kodlama açısından yapılması gereken her şeyi tam ve doğru yapsa yaptığı işlemler salih bir işlem sayılır. Ancak elbette kumar tamamen şeytan işi bir pisliktir. En hafif hâliyle zaman ve para israfıdır. Daha ağır durumlarda ise ailelerin yıkılmasına ve intiharlara neden olmaktadır. Ancak o programcının kumar sitesi yapması değil bir siteyi yaparken gerekenleri tam ve doğru olarak yapması, yaptığı işi salih bir şekilde yaptığı anlamına gelir. Bir başka bilgisayar programcısı ise bir Kur’an meali sitesi hazırlasa ancak uygun kütüphaneleri kullanmasa, veri tabanı güvenliğini yeterince sağlamasa, sonunda da yaptığı site çökse, o kişinin yaptığı iş salih bir iş olduğu halde işi yapma aşamasındaki teknik ihmaller nedeniyle yaptığı işi salih bir şekilde yapmadığı söylenebilir. Bu durumda internet sanki kumar sitesi yapan kişiye miras kalmış gibi görünür ve öyle düşünülebilir.

 

Yine iki işadamından birisi kazandığı parayı sefahate ve harama harcıyor, diğeri ise tamamen tasadduk ediyor olsun. Kazandığını harama harcayan kişi salih bir insan değildir. Bu doğrudur ancak bu iki işadamından ilki yatırımlarını güvenli bir şekilde yapıyor, muhasebe kayıtlarını tam ve doğru tutuyor, kazandığının bir kısmını rezerv olarak ayırıyor ve para güvenliğini sağlama adına tüm teknik gereklilikleri yerine getiriyordur. Buna karşın kazandığını tasadduk eden işadamı doğru düzgün muhasebe kaydı bile yapmıyor, şirketlerinin iç denetimini sağlamıyor, kazandığı parayı ölçüsüzce ve hesap kitap yapmadan harcıyorsa bir ekonomik kriz esnasında salih olmayan işadamı küçülmeye gitse de ekonomik varlığını devam ettirecek, diğer salih işadamı iflas edecektir. Burada da kendisi salih olmayan işadamının yaptığı ticari işlemler salih, kendisi salih olan işadamının yaptığı ticari işlemler salih olmadığı için iş hayatında birincisi ayakta kalacak ikincisi kalamayacaktır. Burada da ticaretin salih olmayan işadamına miras kaldığı, ticaret alemine onun varis kılındığı düşünülebilir ancak hakikatte mesele bir imtihan sürecinin devam eden bir aşamasıdır, bir şeylerin miras kalıp kalmaması değildir.

 

Sonuç olarak ayette “Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır!” buyrulmuştur. Mümin, Müslüman veya ibadet eden, namaz kılan, oruç tutan kullar değil salih kulların varis olacağının beyan edilmesi önemlidir. Salih amel en temelde faydalı, iyi, doğru ve güzel, işe yarar, bozukluk ve yanlışlıklardan arındırılmış, uyumlu işler demektir. Biz Müslümanlar için en önemli mesele ahireti kazanmak olduğundan bir insanın salahat adına salih amel olarak yapacağı en önemli amelin de ahiret adına dindar kalması olduğuna inanırız. Dolayısıyla amellerimizi ahiretimiz adına fayda verecek, ahiretimiz adına doğru ve güzel, işe yarar bir şekilde yapmaya çalışırız. Bunlar da en temelde ibadetlerdir. Bu mana doğrudur. Ancak formel ibadetler dışında dünya hayatı adına da işe yarar, doğru, faydalı ve sağlam işler yapmak da salih ameldir. Salih kişiler aynı zamanda dünya adına da faydalı, doğru ve sağlam işler yapanlardır. O halde yeryüzü mirasının dünya adına da faydalı, doğru ve sağlam işler yapanlara kalmış olması doğru kabul edilse dahi ayetle çelişen bir durum olmasa gerektir.

 

Bu çerçevede örneğin mücahit olmak isteyen, cihat etmek için hazırlanan ve şehit olmak isteyen insanlar olduğunu düşünelim. Bununla birlikte bu insanlar askeri eğitim almasalar, modern silahları kullanmasalar ve kullanmasını da bilmeseler. Hatta askerî itaat kavramına bile pek aşina olmasalar. Bu insanların savaşacakları kişiler ise askerlik adına teorik ve pratik eğitimleri tam, kullandıkları silahlar modernize edilmiş, savaşırken de harp sanatının gereklerine göre savaşan insanlar olsa. Bu durumda “savaş” kavramıyla ilgili salahat mücahitler grubunda değil karşı grupta demektir ve bu çerçevede salih olan kişiler de karşı gruptakilerdir. Zaten tarih boyunca Müslümanların kaybettikleri savaşlar ve ilerlemelerinin durması bu “salahat” kavramının yitirilmesi veya gereğinin yapılmaması nedeniyledir denilebilir.

 

Dolayısıyla her meselede o meselenin bağlı olduğu kanunlara riayet edenlerin aynı zamanda salih davranmış olacakları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda herhangi bir konuda kazananların kanunlara riayet nedeniyle kazandıkları, kanunlara veya sebeplere tam riayet etmenin de salih bir amel sayılacağı açıktır. Bu durumda örneğin İslam dünyasının bilimsel ve teknolojik olarak geri kalmışlığının asıl nedeninin bilim ve teknoloji kavramlarıyla ilgili salih bir amel ortaya koyamaması, ekonomik veya askeri alanlardaki geri kalmışlığının asıl nedeninin de yine o alanlardaki kanunlara riayet etmemenin, dolayısıyla yine salih bir amel ortaya koyamamanın sonucu olduğu anlaşılacaktır.


 


1 ) TDV, DİA, Salih maddesi