12 dk.
15 Aralık 2022
Yurtdışında gayrimüslimlere tebliğ | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Yurtdışında gayrimüslimlere tebliğ | 2. Kısım

Not: Bu yazı yurtdışında gayrimüslimlere tebliğ başlıklı yazı dizisinin ikinci yazısıdır. Serinin ilk yazısına buradan ulaşabilirsiniz. 

İnsibağ

 

Bu kelime kavramsal olarak “boyanma” anlamına gelir ve kültürümüzde daha çok bir sohbet atmosferindeki kişilerin o manevi atmosferden etkilenmeleri anlamında kullanılır. 

 

Elbette bu etkilenme sadece manevi bir atmosferin oluştuğu ortamlar için geçerli değildir. Her insan birbirinden etkilenir. Herkes iletişimde ve ilişkide olduğu kişinin rengiyle az çok boyanır. “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.”, “Kişi arkadaşının dini üzeredir.”, “Kömürcünün yanında durursanız is kokarsınız, misk dükkanında durursanız misk kokarsınız.” gibi sözler ortamın insan üzerindeki etkisini belirtir. Hatta “Yazık bana. Keşke filancayı dost edinmeseydim.”1 ayeti de bir yönüyle bu hakikati ifade eder. 

 

İnsanın insandan etkilenmesi çok önemli bir hakikattir ve önceden tahmin edilemeyecek güzelliklere neden olabilir. Örneğin üniversite gençliğinin lakaytlığı içinde kendi aralarında rahatlıkla küfürlü konuşabilen bir arkadaş grubu vardır ancak o gruptan bir tanesi hiç küfür etmeyen, her zaman temiz konuşan birisidir. Küfürlü konuşan arkadaşlar o arkadaşlarının yanında onun böyle bir talebi ve açık mesajı olmamasına rağmen küfürlü konuşmamaya dikkat etmektedirler. Bunun gibi pek çok örnek sıralanabilir. Bu nedenle parantez olarak belirtelim ki; bireysel olarak maneviyatınıza zarar verecek iş, okul gibi ortamlarda mecburen bulunuyorsanız yalnız kaldığınız zamanlarda istiğfar ve dua ile o olumsuz insibağın etkilerini üzerinizden silmeye çalışmalısınız.

 

Diğer yandan insibağ, arada sırada görüşülen kişiler ve gruplar için çok da geçerli olmayabilir. Bir insibağın oluşması için belli bir süre ve belli bir mesafe yakınlık gerekir. 

 

Sonuçta muhataplarınızın bir konuda aktif arayışları olmasa hatta bilinçli olarak manevi bir mesaja veya aktarıma direnseler bile ahlaklı ve temiz davranışlardan, güzel sözlerden az çok etkilenmeleri kaçınılmazdır.

 

İnsibağda Ara Faktörler

 

Bu insibağ meselesinin de kendi içinde birkaç farklı boyutuna, ara faktörlere temas etmeliyiz.

 

Bu ara faktörlerden en önemlisi samimiyettir. Yani insanlar arası ilişkilerdeki sıcaklık, dostluk, arkadaşlık ve ülfet manalarındaki samimiyettir. Muhatapla aranızda bir samimiyetin, en azından resmiyeti az da olsa aşmış bir arkadaşlığın bulunması önemlidir.

 

İkinci bir ara faktör kredibilite de diyebileceğimiz güven veya kale alınma, önemsenme meselesidir.

 

Bir başka ara faktör de belirli iletişim ve bir şeyleri anlatabilme ve gözlem becerileridir. Yani konuşan kişinin muhatabın durumundan haberdar olması, onun seviyesini, karakterini bilmesi ve mizacını tanımasıdır.

 

Bu konuda eskiden çocuk kitaplarında anlatılan bir hikaye vardır. Duyma yetisi çok zayıf birisi hasta bir arkadaşını ziyarete giderken arkadaşının söylediklerini duyamayacağını bildiğinden kafasında şöyle bir olay kurgular: “Ben ona “Nasılsın?” diye sorarım, o da “İyiyim” der, ben de “Oh ne güzel, çok sevindim.” derim. Daha sonra “Sana hangi doktor bakıyor?” diye sorarım, o da bir doktor ismi verir, ben de “O çok tecrübeli bir doktordur, işinde çok maharetlidir, ona devam et.” derim.” diye düşünür. Hasta olan arkadaşının yanına girdiğinde “Nasılsın?” diye sorar ancak arkadaşı “Çok kötüyüm, perişanım.” der. Bunun üzerine kahramanımız “Oh ne iyi, çok sevindim.” der. Tekrar “Sana hangi doktor bakıyor?” diye sorunca arkadaşı “Doktorluk işim kalmadı, artık bize Azrail bakıyor.” deyince “O çok tecrübelidir, işinde çok maharetlidir, onunla devam et” der.

 

Bu basit gibi görünen hikaye aslında yaygın ve dramatik bir realiteyi ifade etmektedir ki o da şudur: İnsanların çoğu bir iletişim esnasında aslında sadece kendi zihnindekileri söyleme derdindedirler. Bu söyledikleri karşı tarafta nasıl bir etki oluşturur, nasıl bir sonuç alınır, bu yönlere pek dikkat etmezler. Özellikle tebliğ konusunda böyle bir durum çok ciddi bir iletişim hatasıdır.

 

Ayrıca örneğin bazı ebeveynler pek ders çalışmaya şevki olmayan çocukları üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışırlar. Ancak çocukta başarısızlık korkusu vardır. Ebeveynler bu konuda ödül ve cezayı artırmayı tercih ederler ancak ödül ve ceza arttıkça çocuktaki başarısızlık korkusu daha da artmaktadır. Böylesi iletişim faciaları tebliğ konusunda da yaşanabilmektedir. Örneğin tesettür veya namaz konularında muhataba öyle şeyler anlatılır ki bu anlatılanların karşı tarafta olumlu bir etki uyandırması, dinleyen kişinin anlatılanlardan rahatsız olmaması mümkün değildir. Bu nedenle muhatapla empati yapabilme, karşı tarafın anlatılanlardan ne anladığını ve nasıl-ne derece etkilendiğini gözlemleyebilme önemlidir.

 

Bu konunun insanların mizaçlarıyla da yakın ilgisi vardır. Örneğin zaten sıcakkanlı, neşeli, dışa dönük, her ortama uyum sağlayabilen kimseler tebliğ noktasında mizacen avantajlıdırlar. Yurtdışında iş arkadaşlarıyla dışarı çıkıp onlarla vakit geçirebilen ancak kendini arkadaşlarıyla beraber içki içmek zorunda hissetmeyen, arkadaşları içki içerken kendisi örneğin soda içebilen ve bundan da hiçbir kompleks duymayan, o ortama uyum sağlayabilen, muhabbete katılabilen insanlar vardır. Bu tip insanların bir şeyler anlatması daha farklı etkiler doğurabilir.

 

O ortamlara giremeyen, biraz daha içe dönük, ciddi duran ancak işinde oldukça başarılı ve bu başarı çerçevesinde başka insanlarla bir iletişim kurmuş bir Müslümanın anlatış tarzı ve anlattıkları da kendine göre daha farklı ve olumlu etkiler uyandırabilir.

 

İletişimin İlk Aşamasında Tebliğ Yapmamaya Dair

 

Yabancı bir ortamda veya gayrimüslim bir ülkede insan, iletişimin başlangıcında tebliğ yapmaya çalışmamalıdır. 

 

Örneğin büyükşehirde yaşayıp da ancak bayramlarda memleketine giden bir üniversite öğrencisi memleketindeki yakınlarıyla bir sohbet ortamındayken dini konularla ilgili bir tartışma yaşansa o genç oradaki yakınlarına pek bir şey anlatamayacaktır. Çünkü insanın yılda 1-2 kez görüştüğü ve özellikle de kendisinden yaşça büyük insanlar karşısında pek bir kredibilitesi olmayacaktır. 

 

Bir insanın karşısındakini etkilemesi, bir konuda ikna etmesi veya sözlerinin muhatabı tarafından kabul edilebilir bulunmasında kredibilite sahibi olması oldukça önemlidir.

 

Diğer yandan bu kredi farklı yollarla da tesis edilebilir. Örneğin yukarıda verilen örnekte hastasına “Sigarayı bırak!” diyen doktor kendiliğinden böyle bir krediye sahiptir. İşinde veya eğitim hayatında başarılı olmak da ilişkili olduğunuz insanlar arasında bir kredinizin oluşmasını sağlayacaktır. Yaşayışınızla, oturup kalkışınızla, tavırlarınızla, nezaketinizle, insanların sizde kontrol ettikleri yönlerinizin olumlu olmasıyla, mesela kanunlara saygılı olmanızla, komşularınıza iyi davranmanızla da o insanlar arasında belli bir krediye ulaşmış olursunuz. Siz fark etseniz de etmeseniz de insanlar sizi farklı açılardan gözlemlerler, kontrol ederler, sizin hakkınızda yorum ve değerlendirmelerde bulunurlar. Özellikle yabancı kültürlerde böylesi kontrollere daha sık rastlanır. Apartmana yeni taşınan bir kiracı bile o apartmanda daha önce oturanlar tarafından belirli bir süre gözlemlenir, değerlendirilir ve o kiracıyla ilişkiler buna göre devam ettirilir. Bu durum dünyanın her yerinde geçerlidir.

 

Bazen de insanlar arasında herhangi bir konuda bilgili olduğunuz bilinmiyorsa, karşı taraf bu tip konuların konuşulmasına açık değilse, arada bir samimiyet de kurulmamışsa, kendinizi anlatmaya çalışmak yerine başka birileriyle iletişim kurmaya çalışmak gerekir. Çünkü böyle bir durumda anlatılacak konuyu onların nezdinde kırık dökük bir hâle getirebilirsiniz. Özellikle imani meselelerin iletişim ve anlatım esnasında kolunun kanadının kırılmaması önemlidir. Çünkü karşı tarafta oluşturulacak olumsuz bir izlenim muhatabınızı o konulara daha da dirençli hâle getirebilir.

 

Bazı kredilerin tesis edilmesi zaman alacaktır. İşin doğrusu bu konuda realist davranmak gerekir. Yabancı bir ülkede, yabancı bir kültürdesiniz. Belki o ülkenin dilini rahat ve sakin konuşamıyorsunuzdur. Dil meselesi de şu yüzden önemlidir: Türkçeyi daha eğitimsiz, doğru kullanmayan veya şiveli konuşan birisinin söylediklerine ister istemez daha az itibar edilir. Yani yaşadığınız ülkenin dilini verimsiz, kötü bir telaffuzla ve çok az kelime bilerek konuşmaya çalışınca daha az kale alınmanız, daha az önemsenmeniz mümkündür. Bu da son derece doğaldır.

 

İnsanlarla kurduğunuz ilişkinin yakınlığı, samimiyeti ve sıcaklığı nispetinde de kredi limitiniz artmış olacaktır. Sonuçta insanlar yakın çevrelerine uzak çevrelerinden daha çok güvenirler. Tabii bunun da kendi içinde ölçüleri ve sınırları olacaktır. Örneğin yabancı arkadaşınızla golf, bilardo veya bilgisayar oyunu oynuyorsunuzdur. Oyun esnasında konuyu dine diyanete getirip bir şeyler anlatmaya çalışmanız bazen yersiz olabilir.

 

Müslüman İmajı Oluşturmak

 

Gayrimüslimlere dini tebliğ noktasında realist olmak çok önemlidir. Gayrimüslimlerin belki çoğunun zihninde var olan “genel Müslüman imajı” meselesini de ciddiye almak ve konuya bu açıdan bakmak faydalı olacaktır.

 

Siz yaşayışınızla, konuşmalarınızla, hareketlerinizle karşı tarafta olumlu bir imaj oluşturduğunuzda “Aslında Müslümanlar terörist ve genelde pis insanlar ama sen farklısın.” gibi tepkiler alırsınız. Bu tepkiler giderek hakkınızda “Senden terörist olmaz, pis bir insan da değilsin. Hatta neredeyse iyi bir Hristiyan sayılırsın.” düşüncelerine de dönüşebilir.

 

Gayrimüslimlere kendiniz hakkında böyle bir bakış açısı kazandırmak da bir tebliğ sayılır. Evet, bir gayrimüslimin “Müslümanların hepsi de terörist, pis, cahil insanlar değilmiş. İçlerinde bilgili, kültürlü, nezaketli, barışçıl insanlar da varmış.” demesi, mutlak küfre göre şüpheli küfrün daha iyi olması gibidir. Yani “Allah yok, Kur’an insan sözü, Müslümanların hepsi cahil ve terörist.” diyen, küfrünü bir dava olarak savunan bir kafirin “Allah belki de vardır, Kur’an Tanrı sözü de olabilir.” demesi nasıl ki kendisi açısından bir terakki ise bir gayrimüslimin zihnindeki mutlak kötü Müslüman imajını az da olsa olumluya çevirmek onun için bir terakki sayılacaktır. Bu terakki de kesinlikle küçümsenmemelidir.

 

Böyle bir terakki bir sonraki adımda “Kur’an’ın bazı konulara yaklaşımı güzelmiş.”, “İslam peygamberinin bazı sözleri aslında çok faydalıymış.” noktası olabilir, o ilk terakki adımı o insanı bu noktaya getirebilir.

 

Ayrıca Müslümanlarla veya dinini yaşayan Müslümanların belirli bir grubuyla temasa geçilebilir, iletişim kurulabilir. Akıllı, makul ve mantıklı insanlarla beraber projeler yapılabilir. Bu da olumlu bir imajın tesisinde faydalı olacaktır.

 

Bu arada “imaj oluşturmak” derken kastımız aslında var olmayan bir özelliğinizi karşı tarafa varmış gibi göstermek değildir. Var olan olumlu yönlerinizin karşı tarafça algılanmasını, fark edilmesini sağlayabilmektir.

 

İmaj oluşturmanın önemi o kadar büyüktür ki bunun bir tık üstü bir gayrimüslimin kelime-i şehadet getirmesidir denilebilir. Evet, bazı durumlarda bazı gayrimüslimlerin kelime-i şehadet getirerek İslam’a geçtiklerine ve dini güzelce yaşamaya çalıştıklarına rastlayabiliriz. Ancak bu her zaman olacak bir şey değildir. Şartlarımız, durumlarımız, dünyanın genel iklimi ve havası böyle bir şey için uygun değil.

 

Bu noktada herhangi bir nedenle yabancı bir ülkede yaşamak durumunda kalan insanların en büyük hedefi o ülkedeki gayrimüslimlere “Müslümanlar iyi insanlar.” dedirtebilmek olmalıdır. En azından “Bazı Müslümanlar iyi, bilgili, kültürlü, temiz, eğitimli, güvenilir insanlar. Onlarla iş yapabiliriz, komşuluk ilişkileri kurabiliriz.” dedirtmek son derece önemlidir. Gerisi insanların arayışlarına bakar. Evet, bazen karşınıza böyle insanlar çıkabilir. Yaşadığı bunalımlar, olumsuz hayat tecrübeleri olmuş insanlar vardır. Bu insanlar Allah Teala ile bağ kurma çabası içindedirler veya daha genel bir ifadeyle mistik bir arayış hâlindedirler. Zaten gayrimüslim ülkelerde İslam’a girişlerin önemli bir kısmının tasavvuf yoluyla veya Mevlana, İbn-i Arabi gibi isimler vesilesiyle olmasının bir nedeni de budur. Çünkü böyle insanlar Müslümanların gelişim düzeyleriyle, bilgi ve görgü seviyeleriyle pek ilgilenmezler. Yaşadıkları durum belirli bir kaynakta kendi kalbini tatmin edecek bir şeyler bulunmasını gerektirir.

 

Bir başka husus, organize bir şekilde tebliğde bulunma, bir şeyler anlatma çabası içindeki gruplarla ilgilidir. Oralarda bazı rolleri üstlenme, görev alma da kişinin bu konuda aktif bir gayret içinde olmasını sağlayabilir.

 

Kısacası: Öncelikle gayrimüslim bir coğrafyada var olma ve orada kabullenilme; güvenilir, verimli, temiz, aklı başında, sözü dinlenir bir insan olarak bilinmeye bağlıdır. Burada esas olan öyle olmadığı hâlde öyle bilinmek değildir, gerçekten öyle olup da öyle olduğunu aktarabilmektir. Bunun için de geniş, uzun vadeli ilişkiler, arkadaşlıklar, samimi bağlar kurmak için çaba sarf edilmelidir. 

 

Bu bağları kurmak da herkesin mizacı ölçüsünde olacaktır. Mizaç meselesi önemlidir. Çünkü insanların içe dönük veya dışa dönük olmaları, meseleleri teknik veya rahatsız etmeyecek bir şekilde aktarabilecek iletişim ve konuşma becerilerine sahip olmaları mizaçlarıyla yakından ilgilidir. Bir kişi için dikilen elbise bir başkasına tam uymayabilir. Herkes aynı beden ölçülerine sahip olmadığı gibi aynı düşünce, aynı konuşma, aynı anlayış tarzlarına da sahip değildir. Dolayısıyla her konunun, her yerde, her ortamda, herkese aynı şekilde aktarılması da doğru olmayacaktır. Mesela Ömer karakterli biri iseniz bir haksızlığı giderme adına biraz sert müdahalelerde bulunabilirsiniz ve karşılığında alacağınız tepkilere de, başınıza geleceklere de o karaktere sahip olduğunuz için dayanabilirsiniz. Bir başkası ise Ali mizacına sahiptir ve anlatacağı konulara hakim, içinde bulunduğu coğrafyanın dilini ve kültürünü de bilen, konuların tesirini kendi üzerinde de gösteren birisidir ve tatlı dili, hikmetli konuşmaları ile o coğrafyada zamanla bir sohbet halkası bile oluşturabilir.

 

1 Furkan, 28