10 dk.
09 Ocak 2023
Gaflet Hâlinde Zikir | 2.Kısım-gorsel
Youtube Banner

Gaflet Hâlinde Zikir | 2.Kısım

Ya Hep Ya Hiç Düşüncesi
 

Herhangi bir konuda o işin sadece kâmilen, tam manasıyla yapılınca faydalı olacağını düşünmek, o konudan sadece kâmil insanların faydalanabileceği anlamına gelir ki; bu yükselmek, ilerlemek, manevi olarak terakki etmek isteyen insanların bu konuda hiçbir şanslarının olmadığı anlamına gelir.
 

Bazı durumlarda bir işi en güzel şekliyle yapmaya çalışmak bazı insanlar için olmazsa olmaz bir durum olabilir. Özellikle yetişme tarzı, mizacın eğilimi gibi nedenlerle bir insanın etrafında hep salih ve sahih yaşayan insanlar yer almıştır. Böylece insan bazı salih amelleri sadece onlara yakıştırır, kendisini ve kendisi gibi olanları o amellere bilinçli veya bilinçsiz olarak lâyık görmez.

 

Örneğin gecenin son üçte birinde uyanıp, en güzel hâliyle sekiz rekat teheccüt kılıp, ardından üç rekat vitir namazını eda edip sonra da imsak girene kadar içli içli dua ve zikirle meşgul olmayı hayal edebiliriz. 

 

Bir örnek daha verelim: Kur’an’ı veya bir dua kitabını okurken her kelimenin anlamını hissetmeye çalışarak okumaya gayret ederseniz bu güzel bir davranıştır. Ancak bazen okuma esnasında bir bakarsınız sadece gözlerinizle okuyorsunuz, dilinizle bile telaffuz etmiyorsunuz, zihniniz de dalıp gitmiştir. Bu hayalin yanında bazen yarı uykulu bir şekilde zorlana zorlana iki rekât teheccüt kılıp yatan bir insanın bu amelini küçümseyebiliriz. Böyle yapan bir insanı küçümsemesek bile gecenin herhangi bir vaktinde kalkıp da uykulu bir hâlde zorlana zorlana abdest alıp iki rekât namaz kılıp geri yatmayı kendimize yakıştıramayabiliriz. Ancak bu durumda kendimize veya başkalarına hiçbir şekilde yükselme şansı tanımıyoruz demektir.

 

Zihnimizde kâmil, mükemmel ve güzel şeyleri sadece kâmil, mükemmel ve güzel insanlara özgü gördüğümüz zaman, bu güzel amelleri sadece onlara yakıştırabildiğimiz zaman kâmil veya mükemmel olmayan insanlara ve dolayısıyla kendimize kemâl yollarını kapatıyoruz demektir.

 

Halbuki örneğin bir hurma çekirdeği ile hurma ağacı arasında çok sayıda derece vardır. Hurma çekirdeği ekersiniz, bakımını yapıp bir süre bekledikten sonra çekirdek çimlenir. Yine bakımını yapmaya devam ettikçe filizlenir, fidan olur. Nihayet hurma meyvesi veren bir ağaç haline gelir. Bediüzzaman bir yerde namazın hakikatini anlattıktan sonra “ 'Benim namazım nerede, namazın hakikati nerede?' deme!” diye uyarır. Çünkü bir hurma çekirdeğinden mükemmel bir hurma ağacına kadar pek çok aşama vardır. Aynı şekilde sıradan bir insanın sıradan bir namazı ile bir sahabenin, bir Allah dostunun namazı arasında de pek çok aşama, mertebe bulunabilir. Fakat bütün o aşamalar içinde namaz hakikatinin bir esası vardır. 1

 

Bu noktada bir destek de İbn-i Ataullah el-İskenderi’den gelir ve der ki: “Allah'ı zikrederken Allah ile beraber olma, o huzurda bulunma hissini tam yakalayamıyorum diye zikri terk etme! Çünkü Allah’ı zikretmekten gafil olmak, zikir içindeki gafletten çok daha beterdir, daha büyük bir beladır. Umulur ki Allah Teala seni, gaflet halinde yaptığın zikirden, uyanık bir şuurla zikretme mertebesine, oradan da her şeyden uzaklaşarak kendi huzurunda yapılan zikir mertebesine yükseltebilir. Allah’a göre bu iş, seni derece derece yükseltmek, hiç olmayacak bir şey değildir.”2

 

Şeytan bazen insana vesvese verebilir. Dar bir zamanda biraz seri bir şekilde kılınan namazın ardından “Bu ne biçim namaz? Hiç kılmasaydın daha iyiydi.” dedirtebilir. Zikir esnasında zihin dağınıklıklarımızı büyüterek “Böyle yarım yamalak zikir çekeceğine hiç çekme.” dedirtebilir. Namazlarını sadece arada sırada kılabilen, beş vakti bir türlü oturtamayan ancak bunu isteyen insanlara bazen şeytan bazen de şeytanın o esnada şuursuzca gönüllü vekilliğini yapmakta olan bir başkasına “Niye uğraşıyorsun? Ya tam kıl ya hiç kılma.” dedirtebilir. Hayatı günahlara bata çıka yaşayan, günlük yaşamında namaza, oruca, zikre hiç yer vermeyen ancak az da olsa bu amelleri işlemeye meyilli ve istekli bulunan, bunun için de herhangi bir yerden zikrin faziletine dair duyduklarından etkilenip arada bir zikir çekmeye çalışan birisine “Sana mı kaldı bu işler?” der ve dedirtebilir.

 

Bu vesveselerin aksine bizler bu zikirleri, duaları, ibadetleri zaten eksik gedik olduğumuz için, manevi olarak terakki etmek, Allah’a yaklaşmak veya daha iyi bir insan hâline gelmek (ki hepsi aynı anlama gelir) için yapıyoruz. Aslında terakki yani yükselmek veya ilerlemek de eksik bir noktadan daha ileri, daha yüksek bir noktaya çıkmak demektir. Ulaşılan her nokta için bir önceki nokta eksiklik olacaktır. Terakkinin mantığı da bunu gerektirmektedir. O hâlde zaten her halükârda başlanılan nokta eksik bir nokta olacaktır. Belli bir noktaya gelmeden zikir, evrad ü ezkâr, teheccüt, Kur’an okuma gibi amelleri yapacağımızı zannediyorsak bu amelleri yapacağımız bir zaman hiç gelmeyecek demektir çünkü o ideal noktaya gelmek de ancak yine zikirle ve diğer salih amellerle olabilecektir.

 

Pek çok insan bekler ve ister ki; maddi olarak çok rahatlasın, ancak o zaman geniş geniş, ferah ferah ve bol bol zekât, sadaka versin, infakta bulunsun, maddi ibadetlerini de yerine getirsin. Bu güzeldir. Elbette maddi açıdan bolluğa kavuşunca da insan infak etmeli, zekât ve sadaka vermelidir. Ancak diğer yandan kader planında hak ettiğimiz bazı musibetlerin üzerimize gelmemesi, bizim için kapanmış bazı hayır kapılarının açılması için bizim maddi açıdan dar bir durumdayken de o darlık durumunun imkânı nispetinde sadaka vermeye, iyilik yapmaya, hayır hasenatta bulunmaya ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla infak etmeyi, zekat ve sadaka vermeyi bolca para vermek olarak anlayıp, meselenin kemâl noktasını öyle bir şey zannederek ertelemek, işi kâmilen yapmadıkça hiç yapmamaya kalkışmak da önemli bir hata, önemli bir mahrumiyet olacaktır.

 

Bakış Açıları ve Varış Noktaları

 

Sigara tiryakisi iki kafadar vardır. Bunlar Kur’an ve tefsir okumak istemektedirler ancak sigara içerken Kur’an okunup okunmayacağını merak ederler ve cami imamına sormak isterler. Bu arkadaşlardan birincisi cami imamına giderek “Sigara içerken Kur’an okunur mu?” diye sorar. İmam “Caiz değildir, günahtır.” der ve bu arkadaşı gönderir. Bu sefer diğer arkadaş bu sorunun öyle sorulmayacağını söyleyerek imama kendisi gider ve sorar: “Hocam, ben ağır sigara tiryakisiyim. Sigaranın biri sönmeden diğerini yakarım. Ama bir yandan Kur’an okumak da istiyorum. Böylece zamanım da zayi olup gidiyor. Ben bu hâlde sigara içerken bir yandan da Kur’an tefsiri okusam zararı olur mu?” İmam da “Hayır. Aksine çok güzel bir amel işlemiş olursun. İyice oku, öğren.” cevabını verir.

 

Fıkranın temel esprisinin nereden nereye nasıl gidildiğinin, bir sonuca hangi yolla ulaşıldığının önemli olduğu anlaşılmış olmalıdır.

 

Evet, bir insan A noktasından yola çıkarak B noktasına varamayabilir ancak C noktasından yola çıkarsa B noktasına ulaşabilir. Yanlış öncüller yanlış sonuçları doğurur. Öncülü “Bütün filler kanatlıdır.” olan bir akıl yürütmesinde ulaşılan sonuç biçim olarak geçerli olsa bile nitelik açısından yanlış olacaktır. “Bütün filler kanatlıdır. Mamut bir fildir. O halde mamutlar kanatlıdır.” düşüncesi şüphesiz yanlıştır. Yanlış başlangıç yanlış sonuca götürmüştür. Aynı şekilde yanlış tasavvurlar da yanlış sonuçlara götürecektir.

 

Fıkranın ve örneklerin konumuzla ilgisine gelince: “Zikir çekerken bir bakıyorum hayal dünyamda düşüncelere dalıp gitmişim.” diyen bir insan zikir dışında zihni gayet net, zihnine tamamen hakim, duygu ve düşüncelerini tam olarak kontrol altında tutabilen, odaklanma, dikkat, konsantrasyon, yoğunlaşma sorunları yaşamayan, kitap veya gazete okurken, ders çalışırken zihni hiçbir şekilde dağılmayan birisi ise o kişinin zikir çekerken zihninin dağılmasına negatif bir durum diyebiliriz. Çünkü zihnini tamamen kontrol edebilen birisinin zikir esnasında bu kontrolü bırakması iyi değildir. Ancak bu insan başkaca dikkat veya odaklanma gerektiren işlerde de benzeri zihin dağınıklıklarını az veya çok yaşıyorsa, kitap okurken, ders çalışırken, bir şeyler dinlerken de hayal dünyasında düşüncelere dalıp gidiyorsa zikir esnasındaki zihin dağınıklığına negatif bir durum diyemeyiz. 

 

İşin realitesi, insan zaten gün içinde herhangi bir şeyle meşgul iken hayallere, farklı düşüncelere dalıp gidebilir. Bu meşguliyetlerin içinde zikir de yer alabilir. Burada önemli olan zikirle meşgul olabilmek, zihin dağınıklığı yaşansa bile günlük yaşamın içine zikri dahil edebilmektir. Pek çok kusurlu ve eksik davranışımızı, amelimizi böyle değerlendirmek gerekir.

 

Örneğin “Uzanırken, yatarken Kur’an okunur mu?” sorusu meşhurdur. Hakikaten uzanmış bir hâldeyken vücudumuz yorgunluktan kurtulmuş, zihnimiz toparlanmış, ortam sessiz ve uygundur. Pozitif bir hâlin içindeyizdir. Diz çöküp veya masaya oturup derin derin düşünerek Kur’an okuma şansımız varken uzanarak Kur’an okumak bir cins vebal sayılabilir veya yapılan amelin sevabını eksiltebilir. Ancak zaten yorgunsunuzdur ve zaten yatacaksınızdır. Yattığınız zaman da sosyal medyaya girecek, internetten video izleyecek veya Kur’an okuyacaksınızdır. Bu durumda uzanır hâlde iken Kur’an okumayı tercih etmek güzeldir, iyidir. Yatarken Kur’an okuma şansı, imkânı, gereği, isteği var ise, yatarken Kur’an okumak yerine sosyal medyaya girmek, kısa videolar izlemek daha iyi bir davranış değildir.

 

Günlük hayatın içinde özellikle de üniversiteyi bitirmiş, iş ve aile meşguliyetleri başlamış, hayata atılmış insanlar için geniş, ferah ve boş zamanlar bulmak gittikçe zorlaşacaktır. Bu durumda da insan az-çok demeden, bir yandan günlük işlerini yaparken aynı anda zikir çekebilir veya iki gündelik iş arasında oluşacak 5-10 dakikalık boşlukta 1-2 sayfa Kur’an okumayı az görmeden, küçümsemeden Kur’an veya bir dua kitabı okuyabilir. Bunları yaparken zihni de arada dağılabilir. Hatta bazen hangi zikri çektiğini unutup dili tamamen mekanik bir şekilde zikretmeye devam edebilir. Bu tür zihinsel dağınıklıklar yaşanıyor diye zikretmeyi veya Kur’an okumayı terk etmek son derece anlamsız, gereksiz ve zararlı bir terk ediş olacaktır.

 

Bu konuyu zikir esnasında zihin dağınıklığına karşı yapılabilecek basit bir egzersiz önerisiyle bitirelim:

 

Namaz tesbihatlarında 33 kere Sübhanallah, 33 kere Elhamdülillah, 33 kere de Allahüekber deriz. Zikir esnasında zihin dağınıklığından şikayet ediyorsanız kendinizi “Ben her Elhamdülillah deyişimde Allah’ın üzerimdeki bir nimetini hatırlayacağım ve onu düşünerek Elhamdülillah diyeceğim.” veya 33’ü üçe bölüp “Her 11 Elhamdülillah deyişimde bunu yapacağım.” diyebilirsiniz.

 

Benzer şekilde Allahüekber deyişte veya 33 Allahüekber zikrinin her 11’inde Allah Teala’nın kudretinin tecelli ettiği bir galaksiyi, atomu, güneş sistemini düşünebilirsiniz. Veya Allah’ın doğrudan gazabını celp etmiş Firavun, Nemrut gibi tarihteki herhangi bir zalimin sonunu düşünerek bir yandan Allahüekber diyebilirsiniz. Kendinizde tespit ettiğiniz herhangi manevi bir kusuru düşünerek her Sübhanallah deyişte o kusurunuzu hatırlayarak Allah Teala’nın kusursuzluğuna dair bir parça daha zihin arınması yaşamış olabilirsiniz.

 

Allah Teala’dan kendisini güzelce zikretmemizi bize sevdirmesini ve zikirlerimizi kendisine yakınlaşma vesilesi kılmasını diler ve dileniriz.

 


 

1 Sözler, 21. Söz, 5. İkaz

2 Hikem-i Ataiyye, s. 25