11 dk.
06 Kasım 2022
Allah Resulü (sav) kendi aleyhinde şiir okuyan şairleri öldürtmüş müdür? | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Allah Resulü (sav) kendi aleyhinde şiir okuyan şairleri öldürtmüş müdür? | 1. Kısım

Soru: Siyer okurken Peygamber Efendimiz’in (sav) aleyhinde şiir okuyup yaymaları nedeniyle öldürülmeleri için emir verilen insanlar olduğunu görüyoruz. Bu insanlar neden sadece şiir okudukları için öldürülmüşlerdir? Bu durum ifade özgürlüğünün ağır bir ihlali değil midir?

 

Cevap: Sorunun farklı ve önemli yönleri olması nedeniyle kısa bir cevabı yoktur. Bu yüzden kısa bir girişten sonra asıl cevaba geleceğiz. Bu nedenle uzun sayılabilecek bir cevap nedeniyle sabrınız için şimdiden teşekkür ederiz.

 

İyi”, “Doğru” ve “Güzel” Hakkında
 

İnsanlar “iyi”, “doğru” ve “güzel” kavramlarının tanımlarını farklı zamanlarda farklı şekillerde yapabilmektedir. Buna bağlı olarak bir şeyin iyi, doğru veya güzel olup olmaması o şeyin kendi doğasına göre değil insanların bakış açısına göre değişir. Örneğin bazı hayvanları kesmek, öldürmek ve yemek kimi insanlar için yanlış, kötü ve çirkin bir uygulama iken kimileri için de doğru, iyi ve güzel bir davranıştır. Bu farklı yorumların kişisel eğilimlerden mizaçlara, içinde yetişilen kültürden zeka ve bilgi seviyesine, alınan eğitimin biçim ve içeriğinden dünyaya bakış açılarına kadar pek çok sebebi olabilir. Örneğin bir insan sırf çevresindeki insanlar hayvan eti yemeyi barbarlık olarak gördüğü için kendisi de hayvanların kesilip yenilmesine karşı çıkabilir. Bunu sırf popülarite adına veya farklı görünme hissinden hoşlandığı için de yapabilir. Ayrıca küçükken sevip oynadığı bir kuzuyu anne babasının kestiğine şahit olması ve küçük bir travma yaşaması nedeniyle ilerleyen yaşlarında hayvanların kesilip yenilmesine karşı çıkmaya başlaması da olasıdır. Bunların hepsi mümkündür. Ancak sonuçta yapılan bir davranışın iyi veya kötü, doğru veya yanlış, güzel veya çirkin olduğuyla ilgili yapılan yorumlar davranışın kendisinden çok o davranışı dışarıdan izleyip değerlendiren insanların yorumlarıdır. Hakikat ise çoğunlukla bireylerin kişisel eğilimleri, duyguları ve farklılıkları üzerine bina edilemez.

 

Unutulmamalıdır ki nesnelerin ve olayların sırf kendilerinden kaynaklanan iyi, güzel ve doğru yanları yoktur. Bunlar bizim nesnelere ve olaylara yakıştırdığımız niteliklerdir. Bu yakıştırmaların farklılığı da pek çok sebepten kaynaklanabilir. Ayrıca yakıştırmalar doğru olabileceği gibi yanlış da olabilir. Bizim doğru dediğimiz şey yanlış olabileceği gibi kötü dediğimiz şey de iyi olabilir. İnsan, kendi kişisel yorum ve yakıştırmalarını mutlak ve evrensel doğrular olarak kabul etmemelidir.

 

Örneğin köpekleri çok seven ve onlara karşı şefkat ve ilgiyle yaklaşan bir Müslüman, Efendimiz’in (sav) köpekler hakkındaki hadislerini okuyunca hadisler ile kendi duygu ve düşünceleri arasında bir mesafe hatta bir çelişki hissedebilir. Bu durumda bizim esas noktamız, köpeklere bakarak Efendimiz (sav) hakkında hüküm vermek değil, Efendimiz’e (sav) bakarak köpekler hakkında hüküm vermektir. Efendimiz (sav) saldırgan, zararlı ve başka özellikleri olan bazı köpeklerin öldürülmesini istemişse “Köpek öldürülür mü? Bu ne kötü bir uygulama!” diye düşünmek makul değildir, mantıklı değildir, gerçekçi değildir. Efendimiz (sav) böyle bir emir veya tavsiyede bulunmuşsa demek ki o özellikteki köpeklerin o dönem şartlarında öldürülmeleri gerektiği anlaşılmalıdır.

 

Kendi kişisel değer yargılarına, duygularına ve eğilimlerine ters gelen ayet ve hadisleri okuyunca tepki duymak, tepki duyan insanın kendisinin o konuda doğruyu bildiği, hatasız düşündüğü, mükemmel bir bakış açısına sahip olduğu hissine dayanır. Aslında Müslüman olma iddiasındaki insanlarda İslam’ın bu hisleri biraz yavaşlatması ve imanın da bu hisleri adım adım ortadan kaldırmış olması beklenir.

 

Efendimiz’in (sav) Kendi Zatında Topladığı Farklı Misyonları

 

Bizim insan olarak başka insanlarla zihinsel, duygusal, davranışsal ve iletişimsel açıdan ilişkilerimiz vardır. Bu ilişkilerimiz genellikle belirli bir yön ve belirli bir açıdan ibarettir. Örneğin annemiz sadece anne babamız ise sadece babamızdır. Arkadaşlarımız sadece arkadaş, patronlarımız sadece patron, öğretmenlerimiz sadece öğretmendir. Oysa annelerimizin, babalarımızın, arkadaşlarımızın, patronlarımızın ve öğretmenlerimizin bizim onlarla kurduğumuz ilişki ve iletişim açısına dahil olmayan, bu açının dışında fonksiyonları ve rolleri de vardır. Onların bizim açılarımız dışındaki rollerini ve fonksiyonlarını zihnimizde değerlendirmekte zorlanırız. Bu konuda hayaller de devreye girince mesele iyice karmaşıklaşır. Bu nedenle örneğin müziğini severek dinlediğimiz ve zihnimizde iyi bir şarkıcı olarak kodladığımız, bir parça da hayranlık duyduğumuz bir müzisyenin siyasi görüşünü öğrenince ondan soğumaya başlayabiliriz. Çünkü o müzisyeni hiç bu açıdan görmemiş ve değerlendirmemişizdir.

 

Benzer şekilde; Efendimiz’i (sav) her şeyden önce bize Allah’tan vahiy getiren, Allah-u Teala’nın O’nu doğru yönlendirmesi ile sözleri ve davranışlarıyla bizleri doğruya yönlendiren insan olarak bilir ve tanırız. Efendimiz (sav) muhakkak ki Allah’ın kulu ve resulüdür. Ancak zihinlerimizde daha çok şeyhlerimiz, hocalarımız gibi bir dergahta, mescitte oturmuş, insanlara öğüt veren, arkasında namaz kılınan, bizlere vaz u nasihatte bulunan bir resim canlanır. Bu abes veya tuhaf değildir çünkü Efendimiz’i (sav) rehber edinmek, örnek almak için temelde gereken şey budur.

 

Ancak Efendimiz (sav) aynı zamanda bir kocadır. Eşleriyle aralarında tartışma çıkması bize tuhaf gelebilir.

 

Efendimiz (sav) aynı zamanda bir devlet başkanıdır, bir komutandır ve bir hakimdir. Karşısına hırsızlık suçuyla getirilen ve suçları sabit olanların ellerinin kesilmesinde tereddüt etmemiştir.1

 

İfk Hadisesi Örneği

 

Hz. Aişe (ra) validemize iftira edildiği zaman Efendimiz’in (sav) gösterdiği tutum insanların kafasını karıştırabilmektedir. Bilindiği gibi ifk hadisesi gerçekleşince Efendimiz (sav) başlangıçta “Benim hanımım böyle bir çirkinlik yapmaz. Haddinizi bilin. İftira ediyorsunuz.” gibi korumacı bir söylemde bulunmamıştır. Hz. Aişe validemiz Efendimiz’le (sav) birlikte yaşadıkları evden ayrılarak muvakkaten anne babasının evine gelerek meselenin sonuçlanmasını beklemiştir. Durumu Hz. Ali (ra) ve Hz. Usame b. Zeyd (ra) gibi yakınlarıyla istişare etmiş, Hz. Aişe validemizin cariyesine de şüpheli bir durum görüp görmediğini sormuş yani olayı somut olarak da soruşturmuştur. Bu soruşturmadan sonra Mescidde sahabe topluluğuna karşı ailesi hakkında hayırdan başka bir şey bilmediğini insanlara söylemiş ve meselenin bir iftira olduğunu ima etmiştir ancak meseleyi net bir karara bağlayacak olan vahiydir ancak vahiy de henüz gelmemiştir. Bu süreçte bir ara Hz. Aişe (ra) validemize “"Ey Aişe, senin hakkında bana şöyle şöyle sözler ulaştı. Eğer bu dedikodulardan beri isen Allah seni vahiyle aklayacaktır. Şayet bir günah işledi isen Allah Teala'ya tevbe et. Zira kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tevbe ederse, Allah Teala tevbesini kabul ve affeder." sözlerini de söylemiştir ki Hz. Aişe (ra) validemiz Efendimiz’in (sav) bu sözlerinden ekstradan alındığını hissettirir. Bu esnada vahiy gelir ve Hz. Aişe validemizin bizzat Allah-u Teala tarafından aklanmasıyla mesele netliğe kavuşur.2

 

Burada Efendimiz’in (sav) söylentilerin çıkmaya başladığı andan itibaren Hz. Aişe validemizi koruması, ona karşı daha yumuşak ve ilgili davranması gerektiği düşünülebilir.

 

Yine Efendimiz’in (sav) bir peygamber olması hasebiyle söylentiler ilk çıktığı anda anında vahiyle bilgilendirilmesi beklenebilir. 

 

Ancak ikisi de olmamıştır. Hem vahiy gecikmiş hem de Efendimiz (sav) Hz. Aişe (ra) validemize karşı başlarda biraz soğuk davranmıştır. 

 

Efendimiz (sav) belki eşinin masumiyetini nebilere özgü bir ilhamla biliyordur, belki söylentilerin zerre miktar tesirinde kalmamıştır, belki bu soğuk davranmayı bunlara rağmen bilinçli bir şekilde tercih etmiştir. Bunları net olarak bilemeyiz. Bildiğimiz, Efendimiz’in (sav) bu süreçte adeta bir savcı veya mahkeme reisi gibi davrandığıdır. 

 

Çünkü o süreçte Efendimiz’in kamuya karşı vazifesi şahsi dairedeki vazifesinden, eşine veya ailesine karşı vazifesinden daha önemlidir. Bu nedenle de eşine karşı mahkemede görev almış bir şahıs gibi davranmıştır. Doğrusu da iyisi de güzeli de budur. Hatta Hz. Aişe validemizin bu süreçte Efendimiz’le (sav) birlikte yaşadıkları evden anne babasının yaşadığı eve taşınması da iyi olmuştur çünkü bir davalının mahkeme başkanıyla yakınlığı davaya şüphe karıştıracaktır. Hatta Efendimiz’in (sav) bu süreçte Hz. Aişe’ye (ra) onun müşfik ve ilgili kocası gibi davranması da davaya, yani iftira anından vahiye gelene kadarki süreçte gerçekleşen sürece yine şüphe karıştıracaktır. 

 

Diğer yandan konu çok hassastır. İftiraya ön ayak olan şahıs Abdullah b. Übey b. Selul Hazrec kabilesindendir. Efendimiz (sav) konu hakkında Mescid-i Nebevide sahabe topluluğuna karşı konuşurken ve kendisini bu sıkıntıdan kimin kurtaracağını sorarken Evs kabilesinin lideri Sad b. Muaz (ra) ayağa kalkarak “Ey Allah’ın Resulü! Allah'a yemin olsun biz ondan senin intikamını alırız! Eğer Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazreçli kardeşlerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" demiş, bunun üzerine Hazreç reisi Sad b. Ubade (ra) Sad b. Muaz’a karşı çıkmış, o esnada Evs ve Hazreç arasında kısa bir gerginlik yaşanmıştır. Efendimiz’in (sav) önlemesiyle konu kapanmıştır ancak meselenin hassasiyetini göstermesi açısından önemlidir. 

 

Böyle bir ortamda Efendimiz’in (sav) bazılarının romantik hayallerini incitmeyecek şekilde müşfik ve ilgili koca fonksiyonunu icra etmesi hem meseleyi daha da büyütecek hem de uzun yıllar onun etkisinin sürmesine neden olacaktır. Bu nedenle de Efendimiz’in (sav) gerek Hz. Aişe (ra) validemize karşı gerekse sahabe efendilerimize karşı davranışları ve süreci bu şekilde yönetmesi gayet makul, mantıklı, doğru, iyi ve güzeldir.

 

Bazı Şairlerin Öldürülmeleri Konusu

 

Soruya dönersek, Efendimiz’in (sav) bazı insanların öldürülmelerine dair verdiği emirleri okuyan bir Müslümanın söylemesi gereken şey “Nasıl olur da Efendimiz bir kadını veya şairi öldürtür?” olmamalıdır. Aksine, “Demek ki belli şartlarda, belli durumlarda kadın da olsa bazı insanlar öldürülebiliyormuş.” olmalıdır. Bunları özellikle iman ve teslimiyet duygusu biraz gelişmiş bir Müslüman okuyorsa “Efendimiz (sav) böyle yapmış. Demek ki kültüre özgü şeyler dışında doğrusu ve güzeli budur.” demelidir. 

 

Burada “kültüre özgü şeyler dışında” dememizin nedeni şudur: Efendimiz’in (sav) bazı davranışları onun bir beşer olması, bir kültürün içinde doğup yetişmiş olması ve beşeri davranışlarının bir kısmını da doğal olarak o kültürel kodlara göre gerçekleştirmesidir. Örneğin Efendimiz (sav) çatal kaşık kullanmadan elleriyle yemek yemiştir. Ata ve deveye binmiş, yolculuklarını böyle yapmıştır. Savaşlarda kılıç ve ok kullanmış, Mescid-i Nebevi’nin etrafına yaptırdığı yaklaşık 20 m²’lik evlerinde kerpiç ve hurma dalları kullanmıştır. Bunlar ise bizim de her zaman ve her durumda çatal kaşık kullanmadan elimizle yememizi, yolculuklarımızda at ve deve kullanmamızı, savaşlarda kılıç ve ok taşımamızı, kerpiçten evlerde yaşamamızı gerektirmez. Ancak o dönemde ve o şartlar altında Efendimiz’in (sav) yaptığı her şey güzeldir, doğrudur ve iyidir. Yani Efendimiz (sav) yanlış, kötü ve çirkin olan hiçbir şey yapmamıştır. Bunu iyi düşünüp anlamak gerekir. 

 

Bu bağlamda Efendimiz’in (sav) nasıl ki bir insan olarak yaptığı her şey iyidir, doğrudur ve güzeldir; bir aile reisi, bir koca, bir baba veya dede olarak yaptıkları da, bir mahkeme başkanı, bir öğretmen, bir idareci, bir komutan veya devlet başkanı olarak yaptığı işler de doğrudur, iyidir ve güzeldir.

 

Diğer yandan, siyerde nakledilen olaylar hadis usulünde olduğu gibi belirli sıhhat kriterlerine tabi tutularak yazılmış değildir. Dolayısıyla İslam tarihinde siyer ve megazi konularındaki kaynaklar maalesef örneğin Buhari ve Müslim kadar güvenilir kaynaklar olamamıştır. Bu nedenle siyerde okuduklarımızı dikkatli ve eleştirel okumak daha faydalı ve verimli olabilir.

 

Siyer kaynaklarında okuduklarımıza göre ve bu okuduklarımızdan bir kısmının sahih hadis kaynaklarında da yer aldığı şekliyle Efendimiz (sav) şair kimlikleriyle öne çıkan bazı isimlerin öldürülmesini emir veya tavsiye etmiştir. Açık bir emir ve tavsiye olmadan bazı isimlerin öldürülmesini onayladığı da olmuştur. Bu kişiler genellikle “şair” kimlikleriyle öne çıkmışlardır, bu da doğrudur. Ancak mesele “şairleri öldürmek” gibi basit bir yaklaşımla ele alınırsa pek çok gerçek görmezden gelinmiş olacaktır. Bu gerçekleri ıskalamamak için de bu konuyu örnekleriyle ve etraflıca değerlendirmemiz gerekiyor.

Not: Yazının ikinci bölümü yarın internet sitemizde yayımlanacaktır.


1 ) Buhari, Hudud, 13; Müslim, Hudud, 6; Ebu Davud, Hudud, 11; Tirmizi, Hudud, 16; Nesai, Kat’u’s-Sarik, 8; Muvatta, Hudud, 7

2 ) Buhari, Şehadat, 15, 30; Müslim, Tevbe 56; Nesai, Taharet 194