Cennet Nimetleri Çöl İnsanları İçin mi? | Tek Parça
Soru: Kur'an'daki cennet vaatleri niçin sınırlı ve çöl insanı için tasarlanmış gibi durmaktadır? Gölgeler, içki, kadın, meyve, ırmak, sedir, koltuk gibi vaatler günümüz insanı için çok da cazip görünmüyor diye düşünüyorum, yanılıyor muyum?
Cevap: Soruda geçen kavramların cazip görünmediğini düşünmek kişinin bakış açısını doğru ayarlayamamasıyla ilgilidir. Bu bağlamda, soruda sayılan ve cennette olacağı belirtilen nimetleri tek tek ele alacağız:
Birincisi: “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!”1
“Takva sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler…”2
“Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır… İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur… Bu cennetler koyu yeşildirler.”3
Bunlar ve benzeri ayetlerde cennet tasvir edilirken su ve yeşillik yani ırmaklar ve ağaçlar öne çıkarılmıştır.
Şimdi dünyanın en güzel yerlerini hayal edin. Dilerseniz aklınıza Karadeniz yaylalarını getirin, dilerseniz Sicilya kıyılarını düşünün, dilerseniz de dünyanın en güzel sahillerinden kabul edilen Maldivler’i hatırlayın. İnsan zihninde su ve yeşillik haricinde, onlardan daha iyi, daha güzel bir dinlenme ortamı var mıdır? Bir ortamın güzel olabilmesi için insanların genel algı ve güzellik anlayışına göre su ve yeşilliğin bulunması şarttır. Bu yeşillikleri ister yüksek yaylalardaki çayırlıklar ister deniz kenarlarındaki palmiyeler isterseniz de ormanlar olarak düşünebilirsiniz. Sonuçta insanların çoğunluğunun beğenisine hitap eden tüm güzellikler bu kapsamdaki yerlerdir.
İkincisi: Dünya üzerindeki filmlerin, şarkıların, şiirlerin ve romanların büyük bölümü karşı cinse aşkı konu edinmektedir. Çünkü insan hayatındaki en güçlü duygulardan biri karşı cinse olan hisleridir. Bu eğilim insan türünün devamını sağlar. Dolayısıyla biyolojik bir temele sahiptir. Bu temelin yanında duygusal bir yöne de sahiptir. Farklı kültür ve zamanlarda aşk kavramı kendi içinde tipolojik açıdan farklılaşabilir. Nesillerin içinde bulundukları yaş gruplarına, toplumsal veya kültürel kaynaklı ihtiyaçlarına göre de aşk duygusunun veya karşı cinse eğilimin farklı örüntülere sahip olduğu görülebilir. Bu eğilimde bazen biyolojik bazen psikolojik yönler öne çıkabilir. Farklı dengesizlikler ve anomali durumları görülebilir. Bu durumları dengeleyecek dinsel veya kültürel mekanizmalar da her kültürde var olmuştur. Ancak sonuçta insan hayatının büyük bir bölümüne bu eğilim yön vermektedir.
Sosyolojide bu konu hakkında önemli çalışmalar yapılmıştır. Örneğin iktisat tarihçisi sosyolog Werner Sombart’ın “Aşk, Lüks ve Kapitalizm” adlı kitabı bu bağlamda önemli bir eserdir. Sombart bu kitabunda şeker ticareti ve tatlı tüketiminin bir yandan kadın egemenliğiyle diğer yandan kapitalizmle olan ilişkisini sorgular. Ekonomik ilişkiler ağının yanında kültürel ve ruhsal süreçleri de analizine dahil eder. Aşk anlayışının dünyevileşmesi ve kadın-erkek ilişkilerinin geleneksel kalıplardan çıkarak toplumsal ve ekonomik ilişkileri nasıl etkilediğini detaylarıyla anlatır.
Sonuç olarak karşı cinslerin birbirlerine eğiliminin inkâr edilemez bir realite olduğu ortadadır. Bu kadar önemli bir realitenin meşruiyet çerçevesinde cennet nimetleri içine dahil edilmesi de son derece doğaldır.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Cennet'te Cinsellik Var Mıdır? başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Üçüncüsü: “Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık. Onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.”4
“Fakat Rablerinden sakınanlara, üst üste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.”5
İnsanların çoğunluğu bu dünyada herhangi bir yerde 3+1, 120 m² bir dairenin kirasını ödemek veya o daireyi satın alıp taksitlerini yıllarca ödemek için ömür sermayelerinin neredeyse yarısını verebilmektedirler. Barınma, ev sahibi olma yahut bir “yuva” edinme sadece insanlar değil hayvanlar için de son derece yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu gerçeklik karşısında kalkıp da “Cennet nimetleri olarak anlatılan köşk tasvirleri bana cazip gelmiyor, bunlar sıradan şeyler!” demek anlamsız olacaktır. Bu itiraz insan doğasına çok uzak bir itirazdır. Çünkü ahireti önceleyip mütevazı yaşamayı hayatlarının merkezine koymuş özel ve küçük gruplar hariç insanların çoğu imkânları yeterince genişleyince barınaklarını daha geniş, daha güzel bir barınakla değiştirirler. Evleri 3+1 ise 5+1’e geçerler, apartman dairesinde oturuyorlarsa villaya taşınırlar, daha güzel bir muhitte yaşamak isterler vs… Kısacası, insanlar maddi durumları genişledikçe yaşadıkları yerleri güzelleştirmeye çalışırlar.
Cennet nimetlerinden bahsederken insanların köşklerde kalacaklarının ifade edilmesine yapılan itiraz gerçekten insan realitesiyle taban tabana zıttır. Tekrar edelim ki, teknolojinin ve refah düzeyinin geçmiş devirlere göre çok geliştiği 21. yüzyılda ülkemizde insanların büyük çoğunluğu en temelde karınlarını doyurabilmek, 3+1 bir eve sahip olup hafta sonları dışarıda yemek yiyebilmek ve yılda bir sefer tatile gidebilmek için bir ömür boyu çalışmaktadırlar. Bugün dünyanın süper gücü olarak kabul edilen Amerika’da da durum çok farklı değildir. Oralarda da bir apartman dairesinde oturmak yerine 300 metrekarelik bir arazi içerisinde yer alan müstakil bir evde oturmak; çocuk, köpek veya araba sahibi olmak ve karnınızı doyurabilmek için bir ömür çaba sarf etmeniz gerekiyor.
Bu noktada “Ben imkanlarım genişlese de evimi değiştirmek istemem, 1+1 benim için gayet yeterli.” gibi itirazlar gelebilir. Gerçekten de bir insanın 1+1 dairesini kendisi için en güzel köşklerden daha huzurlu bir hâle getirmesi mümkündür. Ancak bununla birlikte sokakta kalmak hiç kimsenin hoşuna gitmez, kışın soğukta yazın sıcakta başını sokacak bir yere sahip olmamak herkesi rahatsız eder. Ayrıca, burada evin genişlemesiyle ifade etmeye çalıştığımız temel nokta kişinin yaşadığı yerin arzu ettiği biçimde olmasını istemesidir. Bana 1+1 ev yeter diyen kimseler de o evlerini diledikleri biçimde dizayn etmek, evdeki eşyaları kendi arzularına göre seçmek, hayatı kendilerine kolay kılacak biçimde düzenlemek isterler.
Sonuç olarak insanlar güzel ve zevklerine uygun bir barınakta yaşamak isterler ve cennet nimetleri arasında bu imkânın sayılması elbette ki hiçbir şekilde abes değildir.
Dördüncüsü: “Takva sahiplerine vadolunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir.”6
“Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.”7
“Şüphe yok ki takva sahipleri gölgeliklerde ve pınar başlarında canlarının istediği çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır.”8
Bu ve benzeri ayetlerde cennet nimetleri arasında sayılan “gölge” kavramının özelliği, havanın ne üşütecek kadar soğuk ne bunaltacak kadar sıcak olmasıdır.
Gölge nimetinin cennet gibi bir diyarın nimetleri arasında özellikle zikredilmesinde muhteşem bir belagat de söz konusudur. İnsanların neşeyle hatırlayacakları, piknik, denize girmek gibi aktiviteleri düşününce bunların genellikle havaların sıcak olduğu ancak insanların da o sıcakların olumsuz etkilerinden korunmak ve ferahlamak istedikleri dönemlerde olduğunu görürüz. Bu sıcaktan korunma şemsiyeyle de olabilir ağaç gölgeleriyle de olabilir başka şekillerde de… Ancak önemli olan sıcağın varlığına rağmen ondan olumsuz etkilenmeyecek bir hâlde olmaktır. Şimdi havanın genel olarak güneşli olduğu ama sıcakların da insanı bunaltmadığı bir ortam hayal edin. Çoğu insan için bu harika bir lezzet kaynağıdır.
Beşincisi: Cennet nimetleri arasında sayılan koltuk veya sedir gibi nesneler tek başlarına bir nimet olarak kullanılmaz. Bu meselenin iki yönü vardır:
A) Koltuk veya sedir gibi kavramlar cennet tasvirlerinin yapıldığı ayetlerde bir dekorun adeta tamamlayıcı bir unsuru gibi kullanılır. Dolayısıyla koltuk veya sedir gibi nesnelerin tek başlarına düşünülmesi anlamsız olacaktır.
Örneğin İnsan Suresindeki cennet tasvirine göz atalım:
“İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler. Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan taşıra taşıra içerler. O kullar adaklarını yerine getirirler. Dehşeti her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz asık suratların çok bulunacağı çetin bir günden dolayı Rabbimizden korkarız. Allah da onları o günün şerrinden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile ödüllendirir. Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler ne de dondurucu soğuk… Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.”9
Şimdi, İnsan Suresini başından itibaren okuyan bir insan bu ayetlerin “Şüphesiz biz kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.”10 ayetinden hemen sonra başladığını ve 22. ayete kadar cennet tasvirlerinin devam ettiğini görecektir. Zaten İnsan Suresi insanın hakikatini, dünyadaki varoluşunun manasını ve ahiretteki akıbetini en veciz ve beliğ bir şekilde açıklayan bir suredir. Bu suredeki cennet tasvirlerinin mükemmelliği içinde “Orada koltuklar üzerinde kurulmuş olarak bulunurlar.” ibaresinin geçmesi rahat bir koltukta boş boş oturmayı değil, çetin bir imtihandan Rabbinin yardımıyla ve ihsanıyla başarıyla çıkmış, dehşetli bir günün sıkıntılarını atlatmış, nihayet pek çok nimetle birlikte rahat bir nefes alarak imtihanını başarıyla tamamlamış bir insanın gönül ferahlığını, iç huzurunu ifade etmektedir. Çok büyük çaba ve sabır gerektiren bir problemi çözdükten veya büyük bir sorunu hallettikten sonra “Oh be, çok şükür!” diyerek evindeki koltuğuna rahatça oturan bir insanın ruh hâlini düşününce ne demek istendiği daha kolay anlaşılabilecektir.
B) Cennetten bahsederken zikredilen koltuk veya sedir gibi kavramlar genellikle o koltuklarda oturup insanın arkadaşları, dostları ve sevdikleri ile konuşup muhabbet edeceği şeklinde geçer.
“Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları hâlde kendilerine ikram edilir.”11 Ayetlerin devamında cennet ehlinin birbirleriyle karşılıklı konuşmalarından sahneler verilmiştir.
Şimdi şöyle bir düşünelim: Gerekirse izlediğimiz filmleri/dizileri, okuduğumuz romanları ve kendi hatıralarımızı da anımsayalım. İster çok sevdiğiniz aile bireylerinizle ister yakın dostlarınızla ister en samimi arkadaşlarınızla belki bir şömine kenarında, belki güzel bir deniz kenarında, belki yemyeşil ağaçların altında rahatça bir yerlere yaslanarak oturup; elinizin altında dilediğiniz içeceklerin bulunduğu bir şekilde sohbet etmenizden öte bir lezzet hayal edebiliyor musunuz? Bu tanımlamanın sadece çöl insanlarına hitap ettiğini söyleyip, günümüz insanı için cazip olmadığını iddia etmek ne derece gerçekle uyumlu bir yorum olacaktır?
Sedirler, koltuklar ve oralara oturup yaslanarak karşılıklı samimi ve rahat muhabbetten başka insanın bildiği ne vardır? İster kral olun ister çok zengin bir iş adamı olun, ister milattan önce bir tarihte yaşamış olun ister 21. yüzyılda yaşamış olun... Fiziksel aktiviteleri ayırdığımızda, insanın dinlenme hâlinde düşünebileceği güzellikler bunlardır. İnsan bir kitap alıp okurken de rahat ve güzel bir ortam ister, film-dizi seyrederken de...
Son zamanlarda sosyal medyada “Şimdi şurada olmak vardı.” şeklinde resmedilen ve kimi zaman gerçek fotoğraflarla kimi zaman yapay zekaya dizayn ettirilmiş fotoğraflarla paylaşılan gönderileri düşünün. Rahat bir dinlenme alanı, güzel bir koltuk ve etrafında hoş bir manzara. Kişinin isteğine göre belki etrafta kitaplar, belki karşıda güzel bir televizyon ve orada oynayan bir film/dizi… Kış mevsimiyse dekorda insanın üzerine örtebileceği bir battaniye, yaz mevsimiyse pencerenin açık olduğu ve içeri hafif bir esintiyle birlikte dışarıdan kuş seslerinin geldiği bir ortam... Tekrar söyleyelim, insanın rahat bir yerde yayılarak oturmak ve orada sevdikleriyle mutlulukla sohbet etmekten öte bildiği hangi lezzet vardır?
Beşincisi: Cennette ikram edilecek içki kavramını dünyada bildiğimiz alkollü içeceklerle aynı şeyler olarak düşünmemeliyiz.
“Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler (içkiler), dolu dolu kadehlerle etraflarında dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir.”(12)
“Şüphesiz takva sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, yaşıt kızlar, içki dolu kaseler vardır.”(13)
“Kendilerine mühürlü halis bir içki sunulur.”(14)
Tasvir edilen tablolar zaten açıktır ve Cennetin rahat, huzur, konfor, merhamet, iyilik ve güzellik dolu bir yer olduğunu anlatmaktadır.
İnsanların dünya hayatlarında başta su olmak üzere çeşitli içeceklerin ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. İnsanlık tarih boyunca içecek olarak sadece su ile yetinmemiş, binlerce çeşit şerbetler, meyve suları, çaylar, kahveler gibi meşru içeceklerin yanında Kur’an’ın yasakladığı sarhoş edici içecekler de icat etmişlerdir. Bu içeceklerin insan fizyolojisi ve psikolojisi açısından ne anlama geldikleri, insan üzerindeki etkileri ise zaten açıktır.
Cennet de huzur ve rahat yeri olduğu için zahmetsizce hazırlanıp içene hiçbir yan etkisinin olmayacağı çeşitli içeceklerden bahsedilmesi son derece doğaldır.
Altıncısı: Her ne kadar soruda geçmese de cennet nimetleri arasında kıyafetlerden de bahsedilmiştir. Kıyafetler hayatımızda önemli bir yere tutarlar. İnsanların genelinde güzel giyinme arzusu bulunur. Moda, süslenme, altınlar, zümrütler, inciler vb… Bu noktada bazı insanlar “Ben o akıma girmiyorum, modayı takip etmiyorum.” diyebilirler. Hatta fazla süslü püslü kıyafetleri itici bulabilirler. Ancak yine az bir kısım insan hariç çoğunluk bir şekilde “aksesuar” kullanır. Parmaklarına takacakları zarif bir pırlantayı, kollarında taşıyacakları kaliteli bir İsviçre saatini isterler. Zira bu insanın fıtratında olan bir şeydir.
Ezcümle; Kur’an’da Cennet nimetlerinden veya ödüllerinden bahseden ayetlerin hem tarihsel hem evrensel yönleri vardır. Kur’an’ın ilk muhatapları Efendimiz (sas) ve o dönemin Arap kavmi olduğu için zahiren öncelikle onların zevklerine, kültürlerine hitap edilmesinde bir mahsur yoktur. Ancak dikkatli okuyucular bahsedilen nimetlerin aslında bütün insanlık için geçerli olduğunu anlayacaklardır.
Dijital bir çağda ve bilgi toplumunda yaşıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımızdan zevklerimize, yetişme şartlarımızdan dünyevi ideallerimize kadar pek çok şey 1.400 yıl önceki gibi değildir, dünya çok değişmiştir. Ancak insan doğası evrimsel açıdan da bakılsa manevi açıdan da bakılsa sosyal tarih yahut kültürel antropoloji açısından da bakılsa temel özellikleri itibariyle değişmemiştir. İnsanlar binlerce yıldır acıdan ve tehlikeden kaçmakta, güvenlik ve hazza ulaşmaya çalışmaktadır. Yine binlerce yıldır barınma, üreme, beslenme gibi temel davranış kalıplarımız esasta aynı fonksiyona ve niteliğe sahiptir. Eğlence kültürlerimiz veya hazza dayalı davranışlarımız formel açıdan değişse de bu değişiklikler eğlencenin veya hazzın temel niteliğini değiştirmemiş, aslî özelliklerini bozmamıştır. Bu nedenle binlerce yıldır benzer yiyecekleri, benzer içecekleri, benzer barınma yerlerini ve benzer üreme davranışlarını tercih ediyoruz. Bu benzerlikler temelde olan benzerliklerdir. Dolayısıyla Kur’an’da vaat edilen Cennet nimetleri de insanın temelde değişmeyen ideallerine ve arzularına hitap etmektedir.
Diğer yandan Kur’an’ın önemli özelliklerinden bir tanesi çok realist bir kitap olmasıdır. Buna ek olarak Kur’an karşısında az çok insaflı, akıllı, okuduğunu anlayabilen kişilerin olduğunu varsayarak mesajlarını verir. Sonuç olarak, Kur’an’ın cennet nimetleri arasında saydığı şeyler tarihin bir döneminde Arap yarımadasında çöl ortamında yaşamış insanlara değil, bütün bir insanlığa hitap etmektedir.
Cenneti Dünyevi Ölçülerle Düşünmek
Cennetteki nimetlerin bu dünyadaki algılarımız, zihin dünyamız ve alışkanlıklarımız ile değerlendirilmesi ve öyle hayal edilmesi yanlış olacaktır.
Bir ayette “İman edip salih ameller işleyenlere kendileri için altından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! Oradaki bir meyveden kendilerine rızık olarak verildikçe: “Bu, daha evvel (dünyada) bize lütfedilen bir meyveye benziyor.” derler. İşte bu şekilde onlara, daha evvel bildikleri rızıklara benzer nimetler ihsan edilir. Orada kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar orada ebedî kalırlar.”(15) buyrulur.
Bir başka ayette de “Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.”(16) buyrulmuştur.
Efendimiz (sas) de bir kudsi hadiste Allah Teala’nın “Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatırlayıp hayal edemediği nimetler hazırladım.”(17) buyurduğunu anlatır.
Cennet nimetlerinin isim, şekil veya konsept itibariyle dünya nimetlerine benzediği ancak asılları itibariyle farklı bir mahiyete sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum elbette ki “Cennetteki nimetler dünyadakilerden tamamen farklıdır.” anlamına gelmez. Ancak dünyadaki güzelliklerin birer gölge olduğunu ve Cennet nimetlerinin bu güzelliklerin yahut zevklerin, lezzetlerin, hayırların asıl kaynağı gibi olduklarını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Cennetteki koltuklar, köşkler, ağaçlar, ırmaklar, meyveler gibi bütün nimetleri dünyadakilerin aynısı şeklinde algılamak da Cennet nimetlerinin sıradan nimetler olduğu düşüncesine yol açabilir ancak bu düşünce yanlıştır.
En Büyük Nimet
Her müminde imanının, ihlasının ve takvasının derecesine göre bir ahiret arzusu vardır. Allah Teala bu arzuyu kamçılama, müminlere şevk verme adına tasavvur veya hayal edebildiğimiz bazı tablolarla hem genel olarak ahireti hem de Cennet ve Cehennemi resmetmiştir. Dünya hayatımız itibariyle bizim biyolojik özelliklerimize sıkı sıkıya bağlı olmamız nedeniyle Allah Cennetin cismani veya maddi nimetlerini ön plana çıkarmıştır ve bizlerle o dille konuşmaktadır. Ancak Cennette bizim hayallerimizi, dünyevi algılarımızı aşan öyle nimetler vardır ki hakiki bir mümin için esas önemli olanlar da onlardır.
Örneğin bir ayette; “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.”(18) buyurulur.
Allah’ın rızasının ne büyük bir nimet olduğunu ve ahirette-cennette ne gibi sonuçlar doğuracağını bugünkü hâlimizle kestiremeyiz.
Zaten Cennette cismani lezzetlerin üstünde Allah’ın rızası veya Allah’ın Cemalini müşahede etme, seyretme durumları dünyada ulaştığımız marifetullah ufku nispetinde olacaktır. Söz gelimi bu dünyada Allah Teala’ya daha yakın yaşayanlar günde belki birkaç defa Allah Teala’yı müşahede edecekler ve her defasında daha derin nimetlere, daha ölçüye gelmez manevi hazlara gark olacaklar ve daha değişik bir hâl alacaklardır.
Zaten bir nimetin en manalı yönü onun cismani lezzet vermesinden öte bir nimet olduğunun bilinmesidir. Nasıl ki bu dünyada çok önem verdiğimiz, herkesten çok sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz bir insan bize bir elma hediye etse o elmanın lezzeti o zatın bize bir elma hediye etmiş olma lezzetinden çok daha hafif kalacaktır. Aynı şekilde Cennet nimetlerini tadan bir mümin de o nimetlerin kendilerine ait lezzetlerden çok o nimetlerin birer nimet olduğunu bilecektir ve bunun lezzeti o nimetlerin kendi lezzetlerinden daha büyük olacaktır.
Yüce Allah'tan bizleri affetmesini, bakış açılarımızı ıslah etmesini, bizi Cennetine kabul buyurmasını, Cemaline ve Rızasına erdirmesini diler ve dileniriz.
1 Bakara, 25
2 Âl-i İmran, 15
3 Rahman, 46-48-64
4 Hicr, 47
5 Zümer, 20
6 Ra’d, 35
7 Yasin, 56
8 Mürselat, 41
9 İnsan, 5-15
10 İnsan, 4
11 Saffat, 41-44
12 Saffat, 43-47
13 Nebe, 31-34
14 Mutaffifin, 25
15 Bakara, 25
16 Secde, 17
17 Buhari, Bed’ül-halk 8; Müslim, Cennet 2
18 Tevbe, 72