Cerh, Tadil ve Rical İlimleri | Hadis Metodolojisinin Bilimsel Olarak İncelenmesi | 4. Kısım
Cerh ve Tadil İlminde Değerlendirme Kriterleri
Cerh ve tadil ilminde hadis alimleri ravileri incelemişlerdir. Bu incelemede ravilerin kişilik ve hafıza durumları dikkate alınmıştır. Kişilik konusundaki problemler “adalet”, hafıza ile ilgili sorunlar da “zabt” adı altında ele alınmıştır. Adaletle ilgili ravide bulunan kusurlar yalancılık, yalancılıkla suçlanma, fısk, bidat ve cehalet olarak beş kategoriye ayrılmıştır.
Yalancılık, ravinin Efendimiz (sas) adına hadis uydurmasıdır. Yalancılıkla itham ise ravinin hadis rivayetinde değil günlük hayatında yalan söylemesidir. Böyle bir insanın hadis rivayet ederken de yalan söyleyebileceği ihtimali üzerinde durulur. Fısk, dinin emir ve yasaklarına itaat etme konusunda titiz olmamak, emir ve yasakların dışına çıkmak, büyük günah işlemek veya küçük günahlarda ısrar etmektir. Fasık olan ravilerin rivayetleri metruk sayılır. Bidat de ravinin bid’at ehlinden olmasıdır. Bu durumda ravinin bid’at propagandacısı olup olmadığına bakılır. Bid’atleri yaymaya çalışan birisi değilse rivayetleri kabul edilebilir ancak bir propagandacı ise rivayetleri reddedilir. Cehalet ise ravinin hadis rivayetine ehil birisi olup olmadığını ifade eder. Bir ravide cehalet var ise bu ravi “meçhul” olarak nitelenir. Rivayeti de “mübhem” kabul edilir.
Zabt ile ilgili kusurlar da beş sınıfa ayrılmıştır. Bunlar; çok yanılma, gaflet, vehim, sika olan raviye muhalefet ve hafıza bozukluğudur. Rivayetlerinde çokça yanılan, sürekli hata yapanların rivayetleri reddedilir. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis “münker” olarak adlandırılır. Gaflet ise dikkatsizliktir. Ravinin dikkatsiz biri olması veya rivayet esnasında gaflete kapılarak hata yapması rivayetin reddini getirir. Vehim ise ravinin rivayet kaidelerini bilmemesi, yanlış olan bir hadisi doğru olduğu zannıyla ve yanlış bir şekilde rivayet etmesidir. Sikâ yani güvenilir olan bir raviye muhalefet ise bir ravinin kesinlikle güvenilir ve sağlam bir ravinin rivayetine aykırı olan bir hadis rivayet etmesidir. Son olarak hafıza bozukluğu da bir ravinin hafızasında yahut bilişsel yeteneklerinde meydana gelen eksiklikler nedeniyle çokça hata yapmasıdır. Hafıza bozukluğu bir ravide sürekli bir şekilde bulunuyorsa o ravinin tüm rivayetleri terk edilir. Ancak yaşlılık, hastalık, kitaplarının kaybı gibi sonradan ortaya çıkan kusurlar var ise ravinin o kusurdan önceki rivayetleri kabul edilebilir.
Ek olarak bir ravinin rivayet ettiği hadisleri tam anlamış olması da önemli sayılmıştır. Örneğin ravi genel olarak hadis metinlerini doğru bir şekilde hatırlıyor olabilir ancak ravilerin (hadisi aktaran kişilerin) sırasını karıştırıyor olabilir. Ya da metni doğru hatırlamasına rağmen bazı kelimeleri kendi anladığı şekilde değiştirmiş olabilir. Mesela, metni aktarırken, “Bu hoş değildir.” ifadesini “Bu haramdır.” şeklinde yorumlamış olabilir. Burada, o kişinin kelimeyi doğru anlayıp anlamadığı da incelenir. Çünkü ravi kelimeyi doğru hatırlıyor ama anlamını bilmediği için yanlış bir bağlamda kullanıyor olabilir. Bu durumda şöyle bir değerlendirme yapılır: Kişinin hafızası iyidir ancak fıkıh bilgisi yeterli olmadığı için kendi anlayışına göre yorumlar yapmıştır. Bu gibi durumlar, onun nakil yapma konusundaki güvenilirliğini etkileyebilir.
Bir diğer önemli nokta, ravinin naklettiği hadisleri veya olayları bizzat yaşayan diğer insanlarla veya hadis aldığı kişilerle aynı dönemde yaşayıp yaşamadığının incelenmesidir. Örneğin, Hicri 123 ile 125 yılları arasında hem ravi hem de hadis aldığı kişi Şam’da bulunmuş mudur? Hatta aynı camide hadis derslerine katılmış olduklarına dair elimizde bir kanıt var mıdır? Elimizde bu konuda direkt kanıt olacak bir kayıt olmasa da başkalarının aktarımlarından elde edilen bilgileri kontrol ederek çıkarımlarda bulunulmuştur. Bu durumda şöyle bir sonuç ortaya çıkar: Bu kişi, hadis öğrendiğini iddia ettiği kaynaktan gerçekten hadis öğrenmiş olabilir; çünkü zaman, mekân ve diğer koşullar birbirini desteklemektedir.
Ancak bu kriterler tek başına yeterli bulunmamış ve başka yöntemlerle de ravilerin güvenilirliği sorgulanmıştır. Örneğin, bir ravi birinden hadis aldığını söylüyorsa, bu hadisleri başkalarına nakletmiş midir? Eğer o kişiden hadis öğrendiğini iddia ediyor ama sadece tek bir hadis nakletmişse, bu durum şüphe uyandırabilir. Şöyle düşünülebilir: Eğer gerçekten ondan hadis öğrenmişse, neden daha fazla hadis nakletmedi? Bu gibi sorular, güvenilirlik değerlendirmesinin bir parçasıdır. Bu noktada farklı çerçevede değerlendirilebilecek onlarca kriterden bahsedebiliriz.
Tüm bu örnekler, genel anlamda “cerh ve tadil” dediğimiz, bir kişinin güvenilirliğini detaylı bir şekilde inceleme sürecidir. Bu sadece hadis rivayetlerinde değil, genel olarak bir insanın verdiği bilgilerin doğruluğunu anlamak için de yapılabilecek bir çalışmadır. Örneğin, bir bilim insanı düşünelim. Bu kişi, doçentlik döneminde son derece tarafsız ve doğru çalışmalar yapmış olabilir. Ancak profesör olduktan sonra, bir çikolata şirketinden destek alıp o şirketin etkisi altında kalarak, çikolatanın diyabete zararlı olmadığını savunmaya başlamış olabilir. Bu durumda bahsi geçen profesörün o tarihten sonraki çalışmalarının güvenilirliği sorgulanır. Bazı bilim insanları için yapılmış benzer yorumların olduğu görülebilir.
Cerh ve tadil son derece derin ve detaylı bir disiplindir. Bu yöntem, oldukça detaylı ve derinlikli bir şekilde ele alınır.
Peki, cerh ve ta'dilin amacı nedir? Esas mesele, hadislerin senetlerini incelemek ve bunların güvenilirliğini sorgulamaktır. Ancak bu süreçte değerlendirilen verilerin ne kadar güçlü, anlamlı ve güvenilir olduğunu belirlemek de önemlidir. Bunu da cerh ve ta’dil yoluyla yapabiliriz.
Örneğin, kitaplık satan bir firma düşünelim. Bu firmanın yedi farklı ürünü vardır ve ürünlerin altısının boyutu 57 santimetre olarak belirtilmiştir. İçlerinden sadece bir tanesi için 75 santimetre olduğu ifade edilmiştir. Şimdi, bu 75 santimetrelik ölçüye ne kadar güvenebilirsiniz? Burada bir yazım hatası yapılıp, beş ve yedinin yerlerinin karıştırılmış olması son derece kuvvetli bir ihtimaldir. Bunun üzerine düşündüğünüzde, güvenilirlik konusundaki sorgulamalarınızın cerh ve ta'dil metodolojisiyle benzer olduğunu fark edebilirsiniz.
Aynı şekilde, hadis metinleri ve senetlerinde de benzer durumlarla karşılaşılabilir. Örneğin, Sahih-i Buhari'de geçen bir rivayette "Übey bin Halef" isminin bir yerde "Ümeyye bin Halef" olarak geçtiğini biliyoruz. Bu, tamamen insani bir hata veya yazım yanlışı gibi görünüyor. Übey ve Ümeyye gibi benzer isimlerin karışması oldukça normaldir. Bu tür hatalar gözden kaçabilir. Böyle bir durumda, rivayet zincirini dikkatle inceleyerek meselenin doğruluğunu teyit etmeye çalışırız. Tek bir yerde bu isim farklılığının görülmesi, o noktada bir hata yapıldığını anlamamıza yardımcı olur.
Rical İlmi
Rical İlmi, cerh ve ta’dil kadar önemli, hatta bu iki disiplini anlamak için bir altyapı görevi gören vazgeçilmez bir alandır. Literatürde "Ricalü’l-Hadis" olarak da bilinen bu ilim, hadis ilminde ravileri ve onların güvenilirlik derecelerini belirlemek için geniş bir çerçeve sunar.
Rical kelimesi, erkek veya kadın fark etmeksizin, belirleyici bir özelliği tam anlamıyla temsil eden olgun bir insanı ifade eder. Bu disipline “Rical İlmi” adı verilmesinin nedeni, hadis ravilerini, yani hadis nakletme yetkinliğine sahip kişileri inceleme konusu yapmasıdır. Dolayısıyla Rical İlmi, hadis ravilerinin hadis rivayet etmeye ehil olup olmadıklarını belirlemek için geliştirilen yöntemleri içerir ve bu ravilerle ilgili derlenmiş her türlü bilgiye ulaşmayı hedefler.
Son olarak “Hadis Ricali” denilince bir hadisin senet zincirinde yer alan isimlerin kastedildiğini de bilmek gerekir.
Ayrıca, “Hadis Ricali” denildiğinde, bir hadisin senet zincirinde yer alan isimlerin kastedildiğini bilmek gerekir. Bu isimler, hadisin doğruluğunu ve kaynağını anlamak için hayati bir öneme sahiptir.
Ali bin Medînî gibi önemli hadis alimleri, bu alanı iki temel bölüme ayırmıştır: Birincisi, hadisin metnini anlamak; ikincisi ise hadis ricalini tanımaktır.
Rical İlmi'nin ortaya çıkışı, İslam tarihindeki önemli toplumsal ve siyasi değişimlerle bağlantılıdır. Hz. Osman’ın (ra) şehit edilmesiyle başlayan kargaşa dönemi, toplumda güven duygusunun zedelenmesine yol açmıştır. Hicri birinci yüzyılın sonlarına doğru sahabenin çoğunluğunun vefat etmesi ve tabiin neslinin hadisleri devralmasıyla, siyasi ve ideolojik saiklerle hadis uydurma faaliyetleri başlamıştır. Bu durum, Peygamber Efendimiz’den (sas) bir söz nakleden kişiye, bu bilgiyi kimden duyduğunun sorulmasını zorunlu hâle getirmiştir.
Sahabe, hadis nakli konusunda zaten son derece titizdi. Tabiin döneminde isnat sorgulaması yaygınlaşmıştı. Daha sonraları ise isnat konusu sistematik bir boyut kazanmıştı. Bu dönemde, hadis rivayet eden kişilere dair kapsamlı kayıtlar tutulmaya başlanmış ve bu bilgiler zamanla kitaplaştırılmıştır. İşte bu çalışmaların bir ürünü olarak Rical kitapları ortaya çıkmıştır.
Rical ilmiyle ilgili eserler genellikle şu konuları ele alır:
- Bir ravinin nerede ve ne zaman doğduğu, adı, baba adı, künyesi, soyu ve lakabı,
- Yaptığı yolculuklar, yaşadığı beldeler, kimlerle nerelerde görüştüğü, hangi hocalardan ders aldığı ve bu hocalardan hangi rivayetleri elde ettiği, hadisleri aktardığı talebeler,
- Hafıza durumu: Hastalık, yaşlılık veya başka nedenlerle hafızasında bir kusur olup olmadığı, bu kusurun hangi tarihten itibaren başladığı ve rahatsızlığından sonra naklettiği rivayetler,
- Nerede, ne zaman vefat ettiği ve nereye defnedildiği,
- Hakkında yapılan şahitlikler ve güvenilirliğiyle ilgili yorumlar,
- Yazdığı eserler,
- Genel ahlakı, toplumdaki saygınlığı ve hangi özellikleriyle tanındığı,
- İbadet ve taatine dikkat edip etmediği, günahlara karşı ciddi mi yoksa lakayt mı olduğu.
Rical eserleri temelde birer biyografi kitabıdır. Bir hadisin cerh ve tadilinde başvurulan en önemli kaynakları bu eserler oluşturur. Bu yüzden sadece İslam âlimleri değil, Batılı araştırmacılar da İslami ilimlerle ilgili çalışmalarında bu eserlerden faydalanmıştır.
Bir sonraki yazıda, oryantalistlerin genel olarak hadis ilmine bakış açılarını ele alacağız.