Allah kimlere kıymet verir? | 4. Kısım
Farklı Bir Değer Göstergesi: Kanunlara Uymak veya Çalışmak
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”1 ve “Kim zerre miktar hayır yapsa bile onun karşılığını görecektir.”2 ayetleri çerçevesinde bir insan dünyadaki kurallara uyar, kainattaki kanunlar çerçevesinde çalışırsa bunun karşılığını görecektir. Bu da Allah Teala’nın kullarına dair olan bir cins değer verme sistemidir. Ancak bu değer sistemi içinde farklı seviyeler vardır. Bir ülkenin padişahının kanunlara uyan insanlara bir iltifatı, bir kıymet vermesi vardır. Bu, umumi bir kıymet vermedir. Genel bir iltifatı ifade eder. Ancak o padişahın özel emirlerini yerine getirenlere ayrı bir kıymet vermesi olacaktır. Herhangi bir nedenle bazı insanları bazı yerlere sevk etmiş, bir işle görevlendirmişse o insanlara ayrı bir değer verecektir. Padişah özel işlerini, özel kalem görevlerini yerine getirenlere ayrı bir değer verecektir. Aynen öyle de Allah Teala dünya üzerinde yaşayan kullarından O'nun dünyaya dair koyduğu maddi kanunlara uyanlara genel bir kıymet vermesi söz konusudur. Ayrıca Allah'ın mümin kullarına özel fermanı gibi değerlendirilebilecek olan tebliğ, irşad veya cihad vazifesini yerine getiren kullarına daha özel bir değer vermesi de söz konusudur.
Değer Verme ve İmtihanlar
Allah Teala’nın farklı zamanlarda, farklı şekillerde verdiği farklı hükümler vardır. O imtihan edince hakikaten çok güzel imtihan eder.
İster 2. Dünya Savaşında Almanya’daki Yahudileri ve Çingeneleri, ister Japon işgali altındaki Çin halkını, ister yakın zamandaki Suriye, Irak, Afganistan halklarını, ister halen imtihanları ağır bir şekilde devam eden Doğu Türkistan halkını düşünün… Onlar da bizim gibi insandırlar ve onlar da Allah’ın kullarıdır.
Diğer yandan imtihanların çift taraflı yıpratıcı bir etkisi de şu şekilde olmaktadır: Kötü haberlere karşı aşırı üzülüp iyi haberlere karşı aşırı düşkünlük göstermek… Her kötü haberde dünya başımıza yıkılmış gibi hissediyoruz. Her iyi haberde de dünyalar bize bahşedilmiş, imtihan bitmiş gibi sevinebiliyoruz. Bu aşırı gerginlikler ve rahatlamalar sırasında içimiz de dışımız da, biyolojimiz de psikolojimiz de ciddi hasarlar almış oluyor.
Bu imtihan sürecine eğer İslam ve iman çerçevesinde yakalanmış isek aslında bir problemimiz de yok demektir. Çünkü yaşadığımız tüm sıkıntılar ibadet, tüm maddi kayıplarımız sadaka sayılmaktadır. Çekilen acılar geçmiş günahların kefareti olmaktadır. Bunların hepsi ayet ve sahih hadislerle sabittir. Bu açıdan her türlü kâr içindeyiz demektir.
Bu yaşananları eğer tebliğ odaklı yaşamış isek, imana ve İslam’a ait güzellikleri tanıtma gayesi ile çalışır iken bu imtihanlara yakalanmış isek ve niyetimizi değiştirmemişsek o zaman emin olabiliriz ki Allah Teala bizden alınanları aynen veya misliyle iade edecektir. Allah Teala’nın muhacir olarak fakir bir şekilde Medine’ye sığındıktan sonra o kullarına açtığı yeni kapıların bir benzerinin bizlere de açılacağını ümit edebiliriz.
Yine duada belirli bir kıvamı yakalayabilmişsek maddi ve manevi kayıplarımız fazlasıyla telafi edilecektir. “…Biz tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun (Eyyub’un) duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.”3 ayetinin işaretiyle Allah Teala, imtihanları sabır ve şükürle karşılayan, kendine ait hakikatlerin tanıtılmasına önem veren, duada da belli bir kıvamı yakalayan insanlara kayıplarını fazlasıyla telafi edeceğini vaat etmektedir. O, vaadinden dönecek değildir.
Müslüman ve mümin kimdir?
Hadisin cevabı şu şekildedir: “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mümin de halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.”4
Bu konudaki farklı hadisleri de bir araya getirince şu manayı da anlamak mümkündür:
Müslüman, elinden ve dilinden insanların salim olduğu, kurtulduğu, karşı tarafın zararına sebep olsa bile bunun telafisini yapan kimsedir. Mümin ise elinden ve dilinden daha baştan zarar gelmeyeceği konusunda bütün insanların emin olduğu kimsedir.
Meseleyi ufuk noktasında bir parça daha genişletirsek şu anlamlara ulaşmak mümkündür:
Müslüman; “Ben bu yola girdim, bu imtihanı kabul ettim ve bu istikamette çalışmalara başlayacağım.” deyip insanlara zarar vermeyen, zarar vermeme konusunda çalışmalara başlamış insandır.
Mümin; iman hakikatlerini, Kur’an’ın nurlarını kalbine, zihnine, ruhuna tam sindirdiği için, bu hakikatleri ikinci tabiatı haline getirdiği, baktığı zaman Allah’ın nuruyla bakan, gördüğünü Allah adına görüp hissettiğini Allah adına hisseden, davranışlarında Allah’a ve Kur’an’a imanın incelikleri fark edilen bir insan olduğu için insanların kendisine bakarak “Bundan bir zarar gelmez.” diye düşündükleri, kendisinden şüphe edilmeyen insandır.
Elbette bu dünyada işler yüzde yüz, tam saf bir halde işlemeyecektir. Kimse yüzde yüz iyi olamayabilir. Bir insanın gün içindeki yüz davranışının yüzü de mutlak mükemmel olmayabilir. Bu yüzde yüzlük mükemmellik ancak peygamberlerle temsil edilir. Dolayısıyla bu meselelere de mutlak manada değil genel manada bakmak lazımdır.
Böyle bakılınca ve hadisin de işaret ettiği hâliyle, kim bir insana veya gruba bakınca o insandan veya gruptan zarar gelmeyeceğini söylüyorsa o grup veya o insan söz konusu hadis çerçevesinde mümindir.
Kendisinden tam olarak emin olunamıyorsa ancak bilinen bir zararı da yoksa o insan veya grup da Müslim’dir.
Genel Değer Verme İfadeleri
İslam, iman, cihad, dua ve bunlarla birlikte kanunlara riayet, Allah Teala’nın değer verdiği kişi ve grupların özellikleridir denilebilir.
Bununla birlikte hadislerde, örneğin “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”5 gibi ibareler görmek mümkündür. Bu hadis-i şerife özel olarak Kur’an’ı ister bir Kur’an kursunda ister kendi kendine öğrenmek veya başkalarına öğretmeye çalışmak, Kur’an’ın sadece lafzını değil manalarını ve hakikatlerini de anlatmak, anlatılması için ortamlar hazırlamak, Kur'an'ı anlatanlara yardımcı olmak da zaten cihadın, tebliğin bir parçası veya bir türüdür.
Bu hadis örneğinde olduğu gibi farklı ayet ve hadislerde “en hayırlı amel, sizin en hayırlınız, Allah’a en hoş gelen davranış” gibi ibareleri dua veya cihad kavramı altında ele almak mümkündür.
Allah Teala’dan bizleri değer verdiği kulları içine dahil etmesini diler ve dileniriz.
1 ) Necm, 39
2 ) Zilzal, 7
3 ) Enbiya, 84
4 ) Ahmed b. Hanbel, II, 379; Nesai, İman, 8; Tirmizi, İman 12
5 ) Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21.