6 dk.
24 Ocak 2024
Dini Eserlerdeki Hatalar-gorsel
Youtube Banner

Dini Eserlerdeki Hatalar

Soru: Çok önemli zatların eserlerinde zayıf veya uydurma hadislerle karşılaşıp, bilimsel olarak tam zıttı ispat edilmiş meselelere rastlayabiliyoruz. Bu durumda bahsi geçen büyük zatlara karşı bakışımız nasıl olmalıdır? O zatlar bu hatalara nasıl ve niçin düşmüştür?


Cevap:


Hata Derken?

 

Büyük alimlerin eserlerinde objektif olarak “hata” veya “yanlış” olarak bahsedebileceğimiz dört sınıf mesele vardır. Bu sınıfların dördü de o eserlerde dolaylı olarak bulunmakta olup eserlerin temel mesajlarıyla ilgili değildir. Dolayısıyla bu dört temel sınıf alimlerin eserlerinin ilgili yerlerinde anlattıkları konu açısından harici bir özelliğe sahiptir ve aslî değildir, ana mesajı oluşturmamaktadır. 

 

Bu tarz konuların ve hataların o eserlere nasıl girdiğini Bediüzzaman şöyle özetler:

 

“Tefsirde mezkûr olan her bir emir, tefsirden olmak lâzım gelmez. İlim ilme kuvvet verir. Tahakküm etmemek şarttır. Şöyle müsellemattandır ki: Hendese gibi bir san’atta mahir olan zât, tıb gibi başka san’atta âmi ve tufeylî ve dahîl olabilir.”1

 

Açıklayacak olursak: Tefsir veya başka türden dini eserlerde anlatılan her şey tefsirden olmak zorunda olmadığı gibi dinî de olmak zorunda değildir. İlim ilme destek olup kuvvet verdiği için dini veya ahlaki bir konuyu anlatan kişi kendi bildiği kadarıyla yaşadığı dönemin fen bilimlerinden, tarihten ve güncel olaylardan örnekler verebilir. Ancak kendi anlatacağı asıl konuya destek ve delil olsun diye anlattığı o konularda uzman olmayabilir.

 

Dini eserlerdeki dört sınıf hatayı şu şekilde maddeleyebiliriz:

 

1. Dönemsel ve Yerel Değer Yargılarıyla İlgili Hatalar: Bir alim, kendi zamanının ve içinde bulunduğu ortamın hayata dair değerleri veya o değerleri ifade etmeye dair usul ve üslubu yansıtma sonucu hatalara düşebilir. Örneğin bir eserde bugünün değer yargılarıyla bakıldığında kadınların küçük görülmesi olarak anlaşılabilecek ibareler geçebilir. Yahut dönemin eğitim anlayışı içinde bir talebenin dövülmesiyle ilgili bir olay aktarılmış olabilir. Dahası, bugün için ifadesini çirkin ve ayıp bulabileceğimiz bazı konulardan bahsedilebilir.

 

2. Dönemin Bilimsel Bilgisiyle İlgili Hatalar: Bir alimin kendi devrinde doğru olarak kabul edilen ancak sonradan doğru olmadığı anlaşılan yahut daha doğru hali ortaya konulan bilgiler bulunabilir. Örneğin Fahreddin Razi “O (Allah) ki yeryüzünü sizin için bir döşek göğü de bir tavan kılmıştır.”2 ayetinin tefsirinde yeryüzünün bir döşek gibi olmasının bazı şartlara bağlı olduğunu söyleyerek bu şartlardan birini de dünyanın dönmemesine bağlamış ve şöyle demiştir: “Onun (dünyanın) sakin (hareketsiz, dönmüyor) olmasıdır. Bu böyledir. Çünkü o şayet hareketli olsaydı bu hareket ya düz olurdu veya dairevi olurdu. Eğer düz olsaydı mutlak manada o yeryüzü bizim için bir döşek olmazdı. Çünkü yüksekten atlayan bir kimsenin, bu durumda, yeryüzüne düşmemesi gerekirdi… Eğer yeryüzünün hareketi dairevi olursa ondan istifademiz tam olmazdı. Yeryüzünün hareketi, mesela doğuya doğru olduğunda, o insan da batıya doğru hareket etmeyi istiyorsa şüphesiz yerin hareketi daha hızlı olacaktır. Böylece de insanın olduğu yerde kalması ve ulaşmak istediği yere ulaşamaması gerekecektir. Halbuki insanın istediği yere ulaşması mümkün olunca yeryüzünün ne düz yönde ne de dairevi olarak hareket etmediğini anlamış olduk. O halde yeryüzü sakindir.”3 Bediüzzaman da eserlerinde “esir maddesi” kavramını kullanmış ancak sonradan yapılan deneyler ve gözlemlerle ışık ışınlarının uzayda yol alırken herhangi bir ortamın varlığına ihtiyaç duymadıkları görülmüş, dolayısıyla esir gibi bir maddenin var olmadığı da anlaşılmıştır.

 

3. Dolaylı Örneklerde Bulunan Hatalar: Bir alimin bir eserinde herhangi bir konuyu anlatırken konuyla dolaylı olarak bağlantılı olan ve diğer İslami ilimlerle ilgili hataları bulunabilir. Çünkü bütün İslami ilimlerin hepsinde birden uzman olmak kimse için mümkün değildir. Farazî bir örnek verelim ve bir alimin eserinde şöyle bir ibare olduğunu varsayalım: “İnsan mezhep farklılıkları konusunda Müslüman kardeşine hoşgörü göstermeli, onu yadırgamamalı, rahatsız etmemelidir. Mesela Hanefi mezhebinde karides helal, Şafii mezhebinde ise tahrimen mekruhtur. Ama bir Şafii bir Hanefinin yanında karides yemesine mâni olmamalıdır.” Bu farazi örnekte karides konusunda mezheplerin hükmü yanlış verilmiştir. Çünkü karides yemek Şafii mezhebinde caiz Hanefi mezhebinde ise değildir. Ancak zaten yazarın anlattığı asıl konu deniz ürünlerinin helalliği değil, hoşgörüdür. Bu nedenle verilen örnekteki hata ciddi bir hata değildir. Ancak bu alimin eserini okuyan herhangi birisi “Bu zat böyle yazdıysa böyledir. O yanlış yapmaz.” dese kendisi hata etmiş olacaktır.

 

4. Konuyu Basitleştirmede Kullanılan Mecazlar: Bazen de alimler işin aslını bildikleri hâlde muhatapların konuyu daha rahat anlayabilmeleri için meseleleri olduğundan farklı bir şekilde ifade edebilirler. Örneğin Bediüzzaman bir yerde “Acaba dünya sarayını ısındıran güneş sobasına veyahut lâmbasına ne kadar odun ve kömür ve gazyağı lâzım olduğu hesap edilsin. Hergün yanması için -kozmoğrafyanın sözüne bakılsa- bir milyon küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektir. Şimdi düşün: Onu odunsuz, gazsız, daimî ışıklandıran Kadîr-i Zülcelâlin haşmetine, hikmetine, kudretine, güneşin zerreleri adedince “Sübhânallah, mâşaallah, bârekâllah” de.”4 der. Bediüzzaman elbette güneşin odun, kömür veya gazyağı ile yandığını düşünmemektedir. Ancak muhataplarının konuyu daha rahat anlamaları için böyle bir örnek vermiştir.

 

Dini Eserlerde Zayıf ve Uydurma Hadisler

 

Büyük zatların eserlerinde çok zayıf veya uydurma hadisler bulunabilir. Bu durum yukarıda sıralanan 1, 3 ve 4. maddelerin birleşiminden oluşmaktadır. Eserlerinde çok zayıf veya uydurma rivayetler bulunan zatlar bu hadisleri elbette kendileri uydurmamışlardır. Ancak hadis olmadığı halde halk tarafından hadis olarak bilinen sözleri;

  • İçlerinde bulundukları genel dini kültüre uyarak,
  • Anlattıkları konu açısından o hadis asıl değil dolaylı olduğu için,
  • Bazen uzmanlık alanları hadis olmadığı için hadis tahkikinde hataya düşerek,
  • Bazen de kendileri sahih hadis olmadığını bildikleri hâlde onu hadis olarak bilen muhataplarının anladığı şekilde ifade etmek için kullandıkları olmuştur.

 

Bu nedenle İslami ilimlerle ilgili herhangi bir kitapta geçen herhangi bir hadisi sırf o eserde geçtiği için sahih kabul etmek ilmî bir yaklaşım olmayacaktır. Diğer yandan eserinde bilerek veya bilmeyerek zayıf ve uydurma hadisler kullanan bir alimi de sırf bu yüzden göz ardı etmek hem abes hem de insafsız bir davranış olacaktır.
 



 

1 ) Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat, Birinci Makale, s. 39

2 ) Bakara, 22

3 ) Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, c. 2, s. 112-114

4 ) Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, 30. Lema, s. 571