7 dk.
14 Ağustos 2023
Dinimizde İsim Uyumlama Var Mıdır?-gorsel
Youtube Banner

Dinimizde İsim Uyumlama Var Mıdır?

Soru: Bir insana anne ve babası tarafından verilen ismin o insana uygun olmayabileceği ve yaramayabileceği söyleniyor. O insan da bu durumda ismini değiştirmek istemiyorsa isim uyumlama yapılabileceği belirtiliyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?
 

Cevap: Öncelikle belirtelim ki bir ismin bir kişiye veya bir kişinin ismine uyup uymaması diye bir durum yoktur. İsim isimdir. İsimlerin insanlar üzerinde etkili olması, insana ağır veya hafif gelmesi gibi kavramlar Efendimiz (sas) tarafından söz konusu edilmemiştir. Bu konuda bir ayet veya hadis bulunmamaktadır. Demek ki böyle ciddi bir iddia, yani ismin kişiye uyup uymaması veya kişi üzerinde ciddi bir etkisinin olması iddiasının dini bir temeli yoktur. Dolayısıyla, İslami açıdan ortada uyumlama yapılması gereken herhangi bir durum da yoktur.

 

İnsanların isimleri kendi başlarına kaderlerini etkilemez. Ancak bir insan kendi ismi üzerinde çok fazla durur, kafa yorar, bundan negatif anlamda sonuçlar çıkarır, bunu da bir takıntı hâline getirirse isminden değil bu takıntıdan olumsuz etkilenebilir. Bu olumsuz etki onun kaderini de etkileyebilir. Ancak buradaki sorun kişinin isminde değil onun düşünce biçimindedir.

 

Benzer şekilde bir insanın isminin olumlu bir anlamı vardır, o insan da ismini sever, benimser. O ismi taşıyan geçmişteki önemli zatlara benzemeye çalışır. Örneğin ismi Numan olan birisine “Bu isim İmam-ı Azam’ın ismidir. O büyük bir İslam alimiydi, sen de onun izinden gidip o zata benzeyebilirsin.” denilebilir. O insan da bundan bir şevk alır, o motivasyonla ekstradan çalışmalar yapar, kendini geliştirir. Bundan da olumlu sonuçlar doğar ve o insanın kaderi bundan olumlu etkilenebilir. Ancak burada da o insanın sırf “Numan” ismine sahip olduğu için kendini yetiştirmiş, bilgili ve salih bir insan olduğundan bahsedilemez. En fazla, Numan ismine sahip olmanın o insana ekstradan bir şevk ve enerji verdiği söylenebilir.

 

Diğer yandan örneğin “Şaban” ismi güzel ve mübarek bir isimdir. Kelime anlamı olarak “şubelere-gruplara ayrılmak ve dağılmak” demektir. Rızıkların bu ayda veya bu ayda bulunan Berat gecesinde ayrılıp dağıtılması nedeniyle bu ismi aldığı söylenir. Efendimiz’in (sas) de Ramazan dışında en çok oruçlu olarak geçirdiği aydır ve kendi ifadeleriyle bir hadis-i şerifte “İnsanların kıymetini bilmediği ay” olarak nitelendirilmiştir.1 “Şaban” , tarihte de Şeyh Şâbân-ı Velî (k.s) hazretleri gibi önemli zâtlara isim olarak verilmiştir. 

 

Bir insan da Şaban isminin bu güzelliklerine bakarak çocuğuna Şaban ismini verebilir. Ancak popüler kültürün etkisiyle o çocukla arkadaşları dalga geçebilir. Bu da o çocukta özgüven eksikliği gibi olumsuz sonuçlara yol açabilir.

 

Dikkatli okuyucuların anlayacağı üzere yukarıda bahsedilen etkilerin hepsi dolaylı etkilerdir. Örneklerde geçtikleri şekliyle Numan veya Şaban isimlerinin bizzat kendilerinden kaynaklanan etkiler değildir. Bu etkiler sadece kültürel yaklaşım veya kişisel motivasyon durumlarında ortaya çıkmaktadır.

 

Efendimiz’in (sas) Değiştirdiği İsimler

 

Efendimiz (sas) karşılaştığı bazı insanların isimlerini değişik nedenlerle değiştirmiştir. Bu nedenlerin başında ismin şirki çağrıştırması gelmektedir. Diğer yandan negatif anlamı olan isimleri de değiştirmiştir.

 

Şirki Çağrıştıran İsimlerin Değiştirilmesi

 

Efendimiz (sas) açıkça şirki çağrıştıran isimleri değiştirmiştir. Örneğin Muhammed bin Halife bin Amir’in ismi önceden Abdumenat’tır ve bir put adı olan Menat’ın kulu anlamına gelmektedir. Efendimiz (sas) bu zatın ismini Muhammed olarak değiştirmiştir.2

 

Abdullah et-Temimi’nin ismi de daha önceden Abdullat’tır ve Lat’ın kulu demektir. Efendimiz (sas) bu zatın ismini de Abdullah olarak değiştirmiştir.3

 

Yine Abdurrabbih b. el Murakka’nın ismi Müslüman olmadan önce Uzza’nın kulu anlamına gelen Abduluzza’dır. Efendimiz (sas) bu zatın ismini de Abdurabbih (Rabbinin kulu) olarak değiştirmiştir.4

 

Negatif Anlamlı İsimlerin Değiştirilmesi

 

Hazn bin Ebu Vehb isimli Kureyş’in önde gelenlerinden bir zat Mekke’nin fethi sırasında Müslüman olmuş ve Efendimiz’in (sas) yanına gelince Efendimiz ona ismini sormuştur. İsminin “Hazn” olduğunu söyleyince Efendimiz “Bilakis, sen Sehl’sin” buyurmuştur. O kişi “Babamın verdiği ismi değiştiremem.” deyince de Efendimiz üstelememiştir. Bir başka rivayette ise o zat “Hayır! Çünkü Sehl çiğnenir ve hor görülür.” diye cevap vermiştir.5

 

“Hazn” ismi üzüntüye yol açan zorluk demektir. “Sehl” ise hayırlı kolaylık demektir. Bu zatın torunu olan Said bin Müseyyeb (ra) isimli sahabi der ki: “Ondan sonra bize kabalık ve zorluk geleceğini tahmin ettim.”6

 

Bu rivayette bu zatın, sadece isminin “Hazn” olması nedeniyle kendisinin ve ailesinin kederli zorluklarla sınandığına dair bir işaret yoktur. Said bin Müseyyeb’in (ra) tahmininin olumsuz yönde olması ise sadece dedesinin isminin Hazn olarak kalması nedeniyle olmasa gerektir. Çünkü ortada Allah Rasulü’nün (sas) güzellikle sunduğu bir teklifi reddetmek vardır. Bu teklif her ne kadar dini sorumluluk anlamında bir mükellefiyet yüklemese de o teklifin en azından edeben kabul edilmesi gerekirdi. O ailenin veya o zatın kederli zorluklarla sınandığını kabul etsek dahi bu sınamanın Rasulullah’ın teklifini reddetmek nedeniyle olduğunu söylemek daha makuldür. Çünkü ismin kişiler üzerinde doğrudan bir etkisi olsaydı Efendimiz (sas) bu hakikati ümmetinden saklamaz, muhakkak bildirirdi.

 

Yine Efendimiz’in (sas) negatif anlamlar çağrıştıran isimleri olumlu manaları olan isimlerle değiştirmesine şu örnekler verilebilir:

 

İbn Ömer’in (ra) rivayet ettiğini göre Kesîr bin Salt’ın önceden Kalîl (az) olan ismini Efendimiz (sas) Kesîr (bol, bereketli) olarak; Mutî bin Esved’in önceden Âsi (isyan eden) olan ismini Mutî (itaat eden) olarak, Hz. Ömer’in kız kardeşinin Âsiye (isyan eden kadın” olan ismini Cemile (güzel kadın) olarak değiştirmiştir.7

 

Yine Hz. Ali (ra) “Harb” ismini sevmektedir. Harb ismiyle künyelenmeyi arzu ettiği için de çocuklarına Harb ismini vermek istemiştir çünkü bu durumda “Ebu Harb” olarak künyelenecek ve o şekilde çağrılacaktır. Bu nedenle doğan erkek çocuklarının her birine önceleri Harb ismini vermiş ancak Efendimiz (sas) müdahale ederek torunlarına Hasan, Hüseyin ve Muhassin/Muhsin (Hz. Ali’nin küçük yaşta vefat eden oğlu) isimlerini koymuştur.8 Çünkü Efendimiz (sas) Harb ismini sevmemektedir ve hatta çirkin isimler arasında saymıştır.9

 

Sonuç olarak diyebiliriz ki: İsimlerin insanlar üzerinde doğrudan etkileri yoktur, sadece dolaylı etkileri vardır. Bu dolaylı etki de ismin kendisinden çok isme karşı bakış açısından kaynaklanmaktadır. Yine isimlerin elektriği, uygunluğu, ebcedi, yıldız haritası, isim analizleri üzerinden karakter ve gelecek tahminleri türünden düşünceler, inançlar ve uygulamalar yanlıştır, boştur, hurafedir. Falcılık türünden uğraşlardan ibarettir.

 

Efendimiz (sas) şirk çağrıştıran isimlerin çoğunu “Abdullah”, “Abdurrahman” gibi Allah’a kulluğu çağrıştıran isimlerle değiştirmiştir. Ancak bunun yanında örneğin Abdullah bin Übey bin Selûl ismindeki kişi de Medine’deki münafıkların reisidir. Dolayısıyla Abdullah ismi tek başına kişiyi kulluk şuuruna ulaştırmamaktadır. İnsanın kendi aktif çabası esastır.

 

Yine Hz. Ebu Bekir’in (ra) asıl adı Abdullah bin Ebu Kuhafe’dir. Hz. Ebu Bekir’e “Sıddık” lakabının bizzat Efendimiz (sas) tarafından verildiği bilinmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şudur ki; Hz. Ebubekir’e Efendimiz tarafından Sıddık lakabı verildiği için Hz. Ebubekir sadakatte zirve olmamış, sadakatte zirveye layık olduğu için Efendimiz tarafından Sıddık lakabıyla onurlandırılmıştır. Efendimiz’in (sas) Hz. Ebubekir’in (ra) sadakatini onaylamasının, takdir etmesinin elbette Hz. Ebubekir’in sıddıkiyet makamında kalıcı olmasına pozitif bir etkisi olmuştur ancak esas olan Hz. Ebubekir’in sadakat açısından gösterdiği aktif çaba, irade ve sebattır. 

 


 

1 ) Müsned, V, 201; Nesai, Savm, 70

2 ) İbn Hacer, c. 6, s. 12

3 ) İbn Hacer, c. 1, s. 100

4 ) İbn Hacer, Cilt 4, s. 227-28.

5 ) Buhari, Edeb, 107-108; Ebu Davud, Edeb, 70

6 ) Ebu Davud, Edeb, 70

7 ) İbnü’l-Esîr, Cilt 4, s. 401

8 ) İbn Hacer, Cilt 6, s. 203

9 ) Buhari, Edebü’l-Müfred, s. 199