3 dk.
09 Mayıs 2022
Farklı şartlarda Cuma namazının hükmü-gorsel
Youtube Banner

Farklı şartlarda Cuma namazının hükmü

Soru: Türkiye’de, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde ve halkının büyük çoğunluğu gayrimüslim olan ülkelerde cuma namazı kılmanın hükümleri nelerdir?

Cevap: Cuma namazına dair ilk izin veya emir (ama ayet değil), Müslümanların bir kısmının hicret ettiği ama henüz Efendimiz'in (sav) hicret etmemiş olduğu bir zamanda gelmiştir. Efendimiz (sav) Mekke’de hiç cuma kıl(dır)mamış ama Medine’de Hz. Mus’ab’ın imamlığında cuma namazı kılınmıştır. Medine'de Cuma namazlarını Esa’d b. Zurare’nin kıldırdığı rivayetleri de vardır. Efendimiz (sav), hicretten sonra Medine’de iken cuma kıl(dır)maya başlamıştır.


Peki neden Mekke’de kılınmamış ama Medine’de kılınmış; yani hükmün sebebi olan şerî illet nedir? Aktaracağımız sebeplerle bu konuda iki farklı görüş oluşmuş:


1. İslamın ilk yüzyılları boyunca Cuma namazını merkezi yönetimin (sultanın) atadığı valiler kıldırırdı. İç çatışmaların olduğu zamanlarda da bu valilerin hutbeleri siyasi içerikli olurdu. Ömer bin Abdülaziz’in(1) yönetime geçmesine kadar, her cuma hutbesinde Hz. Ali ve nesline yani ehl-i beyte karşı ileri geri konuşmak âdettendi.


Cuma namazı toplumsal, cuma hutbesi de açıktan olduğu için her zaman hükümetlerin kontrolü altında olmuştur. Cumhuriyet döneminde de “turizmin önemi”, “vergi vermenin gerekliliği” türünden hutbeler verildiği çokça görülür.


Efendimiz'in (sav) de Medine’ye hicreti ile yeni bir devlet kurulmuş oldu. Cuma namazları Müslüman kontrolündeki bu devlette kılınmış oldu.


Bunlar ve benzeri sebepler yüzünden pek çok fakih Cuma namazının sadece gerçek Müslümanların idarede olduğu yerlerde farz olduğu fikrine varmıştır. Bu görüş meşhurdur. Değişik zamanlarda farklı cemaat ve gruplar da Türkiye’nin İslam devleti olmadığını ve bunun için cuma namazının da farz olmadığını savunmuştur.


Cuma namazının şartlarının çokluğu ve belirsizlikler yüzünden, cumaya gelmiş kişilerin bir de zuhr-ü âhir (en son öğle namazı) kılması tavsiye edilegelmiştir. Bu, Cuma şartları sağlanmadıysa, kıldığımız Cuma geçersiz olduysa; üzerimizde öğle namazı borcu kalmasın diyedir.


2. Diğer görüş ise Cuma namazının esasının siyasi idare değil “emniyet ve selamet” olduğunu düşünür. Yani Allah Resulü'nün (sav) Mekke’de kılmama sebebi müşriklerin müdahale edip zarar vereceği, izin vermeyeceğidir. Dolayısıyla kimsenin karışmadığı, insanların serbestçe namaz kılabildiği her yerde Cuma kılınır denilmiştir. Bu açıdan insanların özgürce parasını kazanıp, zarar görme ihtimali olmadan namazını kıldığı gayrimüslim ülkelerinde de Cuma kılınır denmiştir.(2)


Her iki görüşte de anlamlı noktalar bulunuyor.

Cuma namazı, kişi bilhassa bir beldede sabit yaşıyorsa; ister Türkiye, ister başka ülke; diğer Müslümanlarla tanışıp görüşmek; eğer iyi bir hatip varsa, dini konularda bilgisini ve heyecanını tazelemek için güzel bir imkandır. İnsandaki bazı manevi istidatlar sadece cemaat olarak yapılan ibadetlerle gelişebilir. Çoğu Müslüman için de maalesef cemaatle kılınan namazlar sadece Cuma ve bayram namazlarıdır. O yüzden Cuma kılana “Şartları oluşmamış, kılma.” demek yanlıştır.


Diğer taraftan ilk görüşle hareket edip Cuma kılmayanlara, (mesela Emeviler zamanında yaşayıp da câmide Hz. Ali hakkında hakaret dinlemek istemeyenlere) bir şey söylemek de doğru değildir.

 


1 ) ‘’ Muâviye devrinden beri devam eden, hutbelerde Hz. Ali’nin lânetlenmesi âdetini kaldırdı; onun evlâdına ve taraftarlarına karşı çok iyi davrandı, ellerinden alınan emlâki geri verdi.''
 https://islamansiklopedisi.org.tr/omer-b-abdulaziz

 

 2 ) Cuma namazı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz:
https://islamansiklopedisi.org.tr/cuma