Hadis Metodolojisinin Bilimsel Olarak İncelenmesi | 7. Kısım
Farklı Görüşlerdeki Oryantalistler
Oryantalistler arasında daha insaflı, yani objektif ve önyargısız bir yaklaşım sergileyen isimler de bulunmaktadır.
Örneğin Johann Fück, Müslüman hadis eleştirmenlerinin tüm iyi niyet ve çabalarına rağmen rivayetlerdeki uydurma unsurların tamamını ayıklayamadıklarını ifade eder. Ancak Fück’e göre bu durum, hadis ilmine duyulan güvenin tamamen yitirilmesi gerektiği anlamına gelmez. Hatta Fück, senet zincirlerinde genellikle Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) gibi yaşça büyük sahabiler yerine daha genç sahabilerin yer almasının, isnatların (senet zincirlerinin) gerçekliğine bir delil olduğunu belirtir. Ona göre, hadislerin büyük çoğunluğu uydurma olsaydı, en önemli sahabiler kaynak olarak gösterilirdi.1
Benzer şekilde, bazı araştırmacılar, Endülüs’ten Buhara’ya kadar uzanan geniş İslam coğrafyasında binlerce hadis aliminin aynı metodu kullanarak bir sistem oluşturup bunu sürdürdüklerine dikkat çekerler. Bu geniş coğrafyada farklı devletler ve kültürler bulunmasına rağmen, aynı metodolojinin uzun süre boyunca tutarlı bir şekilde uygulanması, bu sistemin tamamen uydurmaya dayalı olamayacağını gösterir.
Bu düşünce oldukça mantıklıdır. Farz-ı muhal, bir hadis zincirindeki ilk kişiye (Batılıların bakış açısıyla) yalancı denebilir. Ancak senet sistemiyle aktarılan bilgilerdeki tutarlılık, bu zincirin geniş bir coğrafyada ve uzun bir zaman diliminde kesintisiz sürdürüldüğünü kanıtlar. Böylesine büyük bir yalanın, ayrım yapılmaksızın, tüm bu şartlar altında devam ettirilmesi mümkün değildir.
Ayrıca bu durum, hadislerin aktarımında belirli bir metodolojinin varlığına işaret etmektedir. Bir grup insan belirli bir şehirde topluca yanlış bir bilgi yayabilir veya bir olayı inkar edebilir. Ancak böylesine geniş bir coğrafyada, sistemli ve metodik bir aktarımı sürdürmek, senet sisteminin ciddiyetini ve doğruluğunu ortaya koymaktadır.
Senet-İsnad Yönteminin Bilimsel Yönü
Hadis ilmindeki senet metodu, bilimsel açıdan oldukça dikkat çekici ve hayranlık uyandırıcıdır. Modern bilimsel yöntemlerin temelinde de bu tür sistematik yaklaşımlar vardır.
Senet sistemine ek olarak cerh ve ta’dil yöntemi, bu alana ayrı bir derinlik katmıştır. Ancak bu yöntemin Batılılar tarafından ne ölçüde anlaşıldığı, değerlendirildiği ve uygulanabildiği tartışmaya açıktır. Örneğin, hadis literatüründe “siyah sancaklılar hadisi” olarak bilinen bir rivayet dikkat çekicidir. Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Biz öyle bir ev halkıyız ki, Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beytim muhakkak benden sonra bela, kovulma ve sürgüne uğrayacaktır. Nihayet, beraberinde siyah bayraklar bulunan bir kavim doğu tarafından gelecek ve hayır (hükümdarlık) isteyecekler. Ancak istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine savaşacaklar ve onlara (Allah tarafından) yardım edilecek. Sonunda istedikleri (hükümdarlık) kendilerine verilecek, fakat bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beytim'den bir adama tevdi edecekler. Bu emir, insanların yeryüzünü zulümle doldurdukları gibi adaletle dolduracaktır. Kim o güne yetişirse, kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara katılsın.” 2
Bu hadis, özellikle Abbasiler dönemini düşününce çok dikkat çekmiştir. Çünkü Abbasilerin bayrakları siyahtır. Batılı araştırmacılar genellikle bu tür hadisleri şöyle yorumlamaktadır: “Bu hadis, Abbasiler iktidarı kazandıktan sonra, onların meşruiyetini desteklemek için uydurulmuştur.”
Ancak bu konudaki başka bir ihtimal üzerinde hiç durulmaması ilginçtir: Bu hadis, Abbasiler iktidara gelmeden önce zaten mevcut olabilir. Abbasiler ise kendilerini bu figürle özdeşleştirmek için siyah bayrağı özellikle seçmiş olabilirler. Bu durum, Batılı araştırmacıların hadisleri ele alış biçiminde farklı yaklaşımlar sergilediklerini göstermektedir. Araştırmacıların anlayışları, insafları ve yorumları, içinde bulundukları bağlam ve sahip oldukları bilgiye göre değişiklik göstermektedir.
Hadislerin teknik yönleri üzerine çalışan bir kişi, iman etmese bile bu alanda anlamlı ve değerli çalışmalar yapabilir. Örneğin, bir İngiliz Hristiyan tarafından hazırlanan hadis sözlüğü, uzun süre hadis taramalarında en güvenilir kaynaklardan biri olmuştur. Benzer şekilde, Fransız araştırmacılar hadis indeksleri üzerinde çok önemli çalışmalar yapmışlardır. Teknik meselelerde yaratıcı ve bilimsel düşünceler geliştirmek için iman şart değildir.
Ancak hadislerin gerçekliğine inanmayan biri, genelde bu çalışmaların bir masal veya hayal üzerine inşa edildiğini düşünür. Bu bir anlamda, Yüzüklerin Efendisi evreninde yer alan bilgileri incelemeye benzetilebilir. Örneğin, “Elfler uzun yaşar, cüceler kısa boyludur.” gibi bilgilerin gerçek dünyada bir karşılığı olmadığını bilmek, bu bilgileri anlamayı ya da düzenlemeyi engellemez. Ancak bu durum, kişinin ele aldığı konuyu yalnızca bir kurgu olarak değerlendirdiği gerçeğini değiştirmez.
Rical Tenkidindeki Sübjektiflik ve Alınan Önlemler
Sosyal bilimler, doğaları gereği pozitif bilimler kadar kesin ve nesnel olamazlar. Bu nedenle sübjektifliğe açıktırlar. Bu bağlamda, rical tenkidi ve cerh-ta’dil uygulamalarında da belirli bir oranda sübjektiflik bulunabilir. Ancak bu, rical tenkidinin bilimsel bir değer taşımadığı anlamına gelmez. Aksine rical tenkidi; tarih, psikoloji, sosyoloji ve antropoloji gibi birçok sosyal bilim dalına kıyasla nesnelliğe daha yakındır. Çünkü saydığımız disiplinler henüz bir metot birliğine varamamışlardır ancak rical tenkidi geniş bir coğrafyada ve yüzyıllar boyunca sistemli ve disiplinli bir şekilde uygulanmıştır.
Rical tenkidi ve hadis usulü, gelişmeye açık bir disiplindir. Bu da onun mükemmel ve kusursuz bir yapıda olmadığını gösterir ki bu durum tüm bilim dalları için geçerlidir. Sosyal bilimlerde aşılması gereken en büyük sorunlardan biri olan sübjektiflik, hadis ilminde cerh ve ta’dil yöntemiyle önemli ölçüde giderilmeye çalışılmıştır.
Hadisçiler, hadis ilminin oluşum döneminden en yetkin olduğu dönemlere kadar sübjektiflik sorununa karşı bazı önlemler almıştır. Bu önlemlerden biri, rical tenkidinin bir içtihat meselesi sayılmasıdır. Bu yaklaşım, hadis tenkitçilerinin birbirlerinin eleştirilerine saygı göstermelerini sağlamıştır.
Bu durum oldukça önemlidir, çünkü her bir hadis eleştirmeni aynı zamanda bir hadis derleyicisidir. Bir muhaddis, topladığı bilgilerin nerede ve nasıl kullanılacağını kendisi belirler. Bu bilgiler mutlak ve kesin doğrular olarak kabul edilmez; aksine, ciddi kontrollerden ve testlerden geçirilir.
Aşırı sübjektifliği önlemek adına alınan en önemli tedbirlerden biri de ravilerin adalet (ahlaki dürüstlük) ve zapt (hafıza gücü ve rivayet aktarımı) özelliklerinin ayrı ayrı değerlendirilmesidir. Bu yaklaşım, cerh ve ta’dil uygulamalarında meselelerin kişiselleştirilme riskini büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.
Sonuç olarak, hadis ilminde kullanılan yöntemler, özellikle objektiflik ve sübjektiflik bağlamında ele alındığında, Batıdaki sosyal bilimler kapsamında rahatlıkla kabul edilebilir bir sistemdir. Hadis ilmi, metodolojik olarak sosyal bilimler alanı için son derece iyi bir seviyeye sahiptir. Nitekim hadislerin çoğunun sonradan uydurulduğunu iddia eden Batılı araştırmacılar olduğu gibi (ki bu iddialar genellikle taraflı bakış açılarından kaynaklanmaktadır), hadislerin gerçekliğini kabul eden ve sahih olanların uydurmalarından ayırt edilebileceğini savunan oryantalistler de bulunmaktadır.
Hadis ilminin temel amacı, Efendimiz’in (sas) mübarek sözlerini en doğru şekilde tespit etmek, bunları en güvenilir yöntemlerle kaydedip aktarmaktır. Bu süreçte sosyal bilimlerin yöntemlerinden faydalanmak mümkündür. Ancak bilimsel yöntemlerin henüz mevcut olmadığı bir dönemde, hadis alimleri son derece sağlam ve disiplinli bir metot geliştirerek hadislerin günümüze kadar ulaşmasını sağlamışlardır.
Öte yandan, sosyal bilimlerin pozitif bilimler kadar yüksek bir objektiviteye sahip olmadığı unutulmamalıdır.Üstelik hadis ve cerh-ta’dil gibi ilimler de yöntem açısından gelişmeye açık disiplinlerdir. Bu nedenle, mevcut birikimden faydalanarak daha objektif, daha sağlam ve daha gelişmiş bilimsel yöntemlerle hadisleri ele almak ve bu alanda ilerleme kaydetmek mümkündür.
Allah Teala’dan ilmimizi artırmasını, Kur'an ve sünneti en iyi şekilde anlayıp hayatımıza uygulamayı bizlere nasip etmesini diler ve dileniriz.
1 Aktaran; Hüseyin Akgün, Hadislerin Otantikliği Hususunda Bazı Oryantalistlerin Görüşleri ve ‘Hadisin Özü’ (Kern, Core) Kavramı, Hikmet Yurdu Dergisi, Yıl: 8, C: 8, Sayı: 15, Ocak – Haziran, 2015/1, ss. 75 - 97
2 İbn Mace, Fiten, 34