9 dk.
21 Haziran 2022
Hadisleri doğru anlamak ve yorumlamak 3. bölüm | Hadislere karşı tabbudi yaklaşım-gorsel
Youtube Banner

Hadisleri doğru anlamak ve yorumlamak 3. bölüm | Hadislere karşı tabbudi yaklaşım

Soru: Hadislere karşı taabbudi bir bakışla yaklaşmak (yani üzerinde düşünmeden, hadis olarak duyduğumuz bir sözün hikmetini, manasını düşünmeden direkt kabul etmek ve uygulamak) doğru mudur?

 

Cevap: Evet, doğrudur. Ancak şu iki hususa dikkat edilirse doğrudur;
 

Birincisi; İlgili hadis sahih olmalıdır.

 

İkincisi; Konuyla ilgili diğer hadisler de iyi bilinmeli, çıkarılacak hüküm hadisten gerçekten de çıkarılabilir olmalıdır. Yani hadisin manası doğru anlaşılmalıdır.

 

Hadislerin bağlayıcılığı daha uzun açıklanmayı gerektirecek bir konu olsa ve geleneğimize biraz ters görünse de şu kadarını diyelim ki; insan fiilini bağlama açısından sahih olması ve manası doğru anlaşılması kaydıyla hadis, ayetten daha bağlayıcıdır.1 Selef ulemasından da bu görüşte olanlar vardır. Özellikle tabiin döneminin hadis imamlarından Yahya b. Ebu Kesir’in “Sünnet kitaba kâdîdir (hâkimdir), Kitap sünnete kâdî değildir.” sözü ile yine aynı dönem fakihlerinden Mekhul b. Ebu Müslim’in “Kur’ân’ın sünnete olan ihtiyacı, sünnetin Kur’ân’a olan ihtiyacından daha fazladır” sözü bu bağlamda önemlidir.

 

Bir ders kitabı ve o dersin hocası vardır. Dersin hocası ders kitabını baştan sona her derste ayrıntılarıyla anlattığı gibi dersin sınavıyla ilgili olarak da kitabın hangi bölümlerinin daha önemli olduğunu, nasıl çalışılması gerektiğini, sınavda nasıl davranılacağını öğrencilere teker teker açıklar. Elbette kitap asıldır ancak kitabın nasıl anlaşılacağı, nasıl öğrenileceği, hayata nasıl döküleceği konusunda ise asli kaynak dersin hocasıdır. 

 

Bu bağlamda Kur’an’ın Kur’an olduğuna dair elimizdeki gözlemlenebilir tek somut veri yine Efendimiz’in (sav) sözleridir. Yani Kur’an bize harici bir kaynaktan gelmemiştir. Bizler veya sahabe efendilerimiz de Cebrail’i (as) bizzat Efendimiz’e (sav) vahiy getirirken gözlemlemiş değillerdir. Efendimiz (sav) gelmiş ve adeta buyurmuştur ki “Bakın! 'Elhamdulillahi Rabbil Alemin. Errahmanirrahim…' Bu cümleleri bana Allah vahyetmiştir.” Biz de Efendimiz’in (sav) bu sözlerine gönülden iman etmekle beraber Onun "ayet" dediği cümleleri alıp kullanmış, hayatımıza aksettirmeye çalışmışızdır. Dolayısıyla aynı zat “Allah sizin şöyle davranmanızı emrediyor. Size bunları emrediyor, şunları yasaklıyor.” dese ve bunları birer "ayet" formatı hâlinde değil de kendi sözleri formatında bildirse, yani bahsettiği emir ve yasaklar için bir ayet okumasa da yine kendisini dinlemeli, Ona itaat etmeli ve aynı şekilde davranmalıyız. 

 

İşte bu anlamda sahih olması ve bize doğru ulaşması kaydıyla hadisler, ayetlerden daha bağlayıcıdır. Çünkü ayetler genel ilkeyi verir, hadisler ise uygulamayı-pratiği gösterir. Yeterince hadis ve siyer okuyanlar sahabenin Efendimiz’e (sav) bazı ayetlerin ne manaya geldiğiyle ilgili sorular sorduğunu, bazen de Efendimiz’in (sav) bir soru sorulmadan sahabenin ayetlerle ilgili bazı yanlış anlamalarını düzelttiğini görmüşlerdir. Mesela Hz. Ebubekir (ra), Efendimiz’in (sav) yanında iken Efendimiz’e “Kim bir kötülük yaparsa cezasını görür ve Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilir.”2 ayeti nazil olur. Efendimiz (sav) bu ayeti okuyunca Hz. Ebu Bekir ayetin ağırlığını hissederek “Sanki belimin kırılıp ayrıldığını hissettim ve öylece kasılıp kaldım.” der. Efendimiz bu durumu fark edince Hz. Ebu Bekir’e sebebini sorar o da “Ya Rasulallah! Hangimiz kötülük işlemez ki? Şimdi biz işlediklerimiz yüzünden muhakkak cezalandırılacak mıyız?” der. Efendimiz de (sav) şu açıklamayı yapar: “Ey Ebû Bekir! Sen ve müminler, hatalarınız sebebiyle dünyada (bazı sıkıntı ve meşakkatlerle) cezalandırılırsınız. Öyle ki Allah’a günahsız olarak kavuşursunuz. Diğerlerine gelince onların yaptıkları biriktirilir ve cezaları kıyamet gününe bırakılır.”3 Görüldüğü üzere Efendimiz (sav) bu ayetin eksik anlaşılmasına karşı gerekli açıklamayı yapmış ve düşünceleri düzeltmiştir. 

 

Ayrıca “İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”4 ayetiyle ilgili sahabe efendilerimiz “Hangimiz nefsine zulmetmemiştir ki?” şeklinde endişelerini beyan edince Efendimiz (sav) “Buradaki zulüm Allah’a şirk koşmaktır.” buyurmuş ve ardından “Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.” ayetini okuyarak hatırlatmıştır.5 Burada da Efendimiz’in (sav) ayette bahsedilen zulüm kelimesinin anlamını somutlaştırdığını, şirkle tefsir ettiği, umumi anlaşılan bir kavramın spesifik veya özel anlamını açıkladığını, ve sahabenin düşüncelerini düzelttiğini görüyoruz.

 

Hadislerle Aramızda Önemli Bir Engel: İktibasçı Yaklaşım 

 

Bu gerçekler ortadayken bizim hadis-i şeriflere yaklaşımımızda “iktibasçılık” veya “alıntıcılık” diyebileceğimiz alışkanlık haline gelmiş genel bir yaklaşımımız var. Bu yaklaşım alimlerimiz için de geniş halk kitleleri için de maalesef geçerli. Tutumlu olmaktan bahseden bir kamu spotunda “Sakla samanı gelir zamanı.” ya da “Damlaya damlaya göl olur.” atasözlerinin mutlaka kullanılması (ve bu klişelerin pratikte genellikle işe yaramaması) gibi; iyi niyetli olmaktan bahsedilen bir ortamda “Ameller niyetlere göredir.”, kadın haklarından bahsedilen bir yerde “Kadınlar size Allah’ın emanetidir.” gibi hadislerin bir slogan gibi kullanılıp o anda tüketilmesi şeklinde bir durum söz konusu. “Sadaka belayı def eder.”, “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.”, “Başkasına kafir diyen kendisi kafir olur.” gibi birer slogan seviyesine indirilmiş hadisler de vardır. Bu yaklaşıma gerek arkadaş ortamlarında, gerek her seviyeden okullardaki derslerde, gerek tartışma programlarında, gerek medyatik veya akademik yazılarda sıkça rastlıyoruz. Bir hadisin nerede, hangi münasebetle, kime ve hangi olaya karşı söylendiği, hadisin arka planında ne olduğu, hadisin maddi ve manevi hikmetleri, konuyla ilgili farklı yerlerde, farklı zamanlarda, farklı kişilere ve olaylara karşı söylenen diğer hadislerle münasebeti düşünülmeden ve değerlendirilmeden bir hadisi ideolojik sloganlar gibi kullanmak kolaycılığı cazip geliyor ve maalesef hadislere de haksızlık ediliyor.

 

Bunun kültürel ve toplumsal nedenleri olduğu gibi (çünkü okumayı ve araştırmayı seven bir toplum değiliz) geçmiş yüzyıllardan beri gelen nedenleri de var. Sonuçta hadisler bize derli toplu, bağlamları ve arka planları belirgin, açık bir öğreti içinde aktarılmış değildir. Bu nedenle de vaizlerimizden öğrencilerimize kadar onları birer slogan ya da özlü söz gibi kullanma ve maalesef kullanıp atma gibi bir alışkanlığımız da oluşmuştur. Bu alışkanlık da hadisleri tarama, bir konudaki bütün hadisleri derledikten sonra bütüncül bir bakış geliştirme, yazılı metinle birlikte dönemin toplumsal bağlamını da hesaba katma gibi daha derinlikli araştırmalardan uzaklaştırmıştır. 

 

Böyle bir uzaklık içinde hadislere karşı taabbudi yaklaşım konusunda, bu doğru olsa da böyle bir yaklaşımın doğru olmasının şartları vardır demeliyiz. Bu şartlar aynı zamanda bir hadisi doğru anlama ve yorumlamanın da şartlarıdır ki önceki yazıda bu şartlara işaret edilmişti. Buna göre;

 

Birincisi; Evet. Efendimiz’in (sav) mübarek ağzından dine dair çıkan bütün sözler tartışmasız şekilde bağlayıcıdır ve bu bağlamda bu sözlere karşı taabbudi bir yaklaşım kesinlikle doğrudur. 
 

Ancak; Hadis, esasında Efendimiz’den (sav) gelen özel bir bilgidir. Hadislere karşı böyle bir bilinç sahibi olmak ve onlara sistematik bir şekilde yaklaşmak gereklidir. Aksi halde yukarıda bahsedildiği gibi bir iktibasçılık, o hadislere özenli bir yaklaşım olmadığı için hadislerden doğru dürüst istifade etmemizi engelleyecektir. 

 

Hadisleri sistematik bir biçimde ele almamanın sonucu olarak İslami ilimler geleneğinde bazı problemler oluşmuştur. Her ne kadar meselenin bu kısmı uzun bir konu olsa da hadis özelinde ele alacak olursak bu problemlerin en önemlilerinden birisi; hadislerin sıhhati konusunda çok net, çok açık bir yöntem geliştirilememiş olmasıdır. Evet; Buhari, Müslim, Tirmizi gibi zeki ve müdakkik isimlerin kendilerine göre bir yöntemleri ve çalışmaları vardır ve biz onların kitaplarına bakarak aradığımızı bulabiliyoruz veya farklı konuları ele alabiliyoruz. Ancak hepsinin üzerinde uzlaştığı, objektif, bilimsel veya bilimselliğe yakın düzeyde bir hadis usulü geliştirebilmiş değiliz.

 

İkincisi; herhangi bir metnin (hadis metinleri de dahil) kendisi tek başına bir anlam ifade etmez. Önemli olan sizin o metne, o yazıya veya söze ne anlam verdiğinizdir. Hadislerin her birine teker teker nasıl bir anlam verildiği ve bu anlamların sonuçlarıyla ulaşılan düşünceler ve yorumlar bugün elimizdeki hadis, fıkıh gibi ilimlere dair yazılan kütüphaneler dolusu kitaplardan anlaşılabiliyor. Ancak o hadislerin farklı anlamları da olabiliyor ve ulaşılan sonuçlar her zaman kesin ve tartışmasız biçimde doğru olmayabiliyor. 

 

Kadınların Şahitliği
 

Örneğin kadın sahabilerden oluşan bir topluluğa hitabında Efendimiz (sav); “… Aklı ve dini noksan olanlardan hiçbirinin akıllı bir kimseye sizin kadar galebe çaldığını görmedim.” buyurduktan sonra o topluluktan sahabi bir kadın “Akıl ve din noksanlığı nedir?” diye sorunca Efendimiz (sav) “İki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olması kadının aklının noksan olduğuna; adetli günlerinde namaz kılmayıp oruç tutmaması da dininin noksanlığına alamettir.” buyurur.6 

 

Bunun yanında Efendimiz’e (sav) süt emme konusunda kimlerin şahitlik yapacağı sorulduğunda “1 erkek 1 kadın” buyurmuştur.7 Yine bir kadın sahabinin evli bir çiftin her ikisini de zamanında kendisinin emzirdiğini belirtmesi üzerine başka şahit aramaksınız direkt ayrılmaları gerektiğini belirtmiş ve o çift ayrılmışlardır.8

 

Demek ki her mahkemelik olayda en az iki kadın şahit diye bir şart yokmuş, bir kadının tek başına şehadeti de yetebiliyormuş. Ancak zamanında meseleleri ele alanlar her hukuki konuda “1 erkek 2 kadın şahit” gibi bir şart varmış gibi davranmışlar ya da böyle bir algının yerleşmesine neden olabilmişler.

 

Yazı dizisinin üçüncü yazısı burada sona ermektedir. Dördüncü yazı yarın internet sitemizde yayımlanacaktır. 
 


1 ) Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/827241

2 ) Nisa, 123

3 ) Müsned, I, 6 (Hadis otoriteleri bu hadisin isnadının zayıf olduğunu ancak hadisin aynı manaya gelen farklı versiyonlarıyla sahih olduğunu belirtmişlerdir) 

4 ) En’am, 82

5 ) Buhari, Tefsir, 3; Müslim, İman, 137

6 ) Buhari, Hayz, 6, Zekat, 44; Müslim, İman, 132; Tirmizi, İman, 6; İbn-i Mace, Fiten, 19

7 ) Rudani, Cem’ul-Fevaid, çev. Naim Erdoğan, II, hadis no: 4954-4955

8 ) Buhari, Şehadat, 14