Hz. Muhammed'in (sas) Yaşadığının Tarihi Delilleri | 2. Kısım
Tarihsel Kanıtlara Yaklaşım ve Ön Kabuller
Daha önce “Kur'an'da Sümer Mitolojisi Etkileri Üzerine”1 yazısında da belirttiğimiz gibi; gerek günlük hayatımızda, gerek metafizik meselelerde, gerekse özelde arkeolojik verilerin genelde pek çok veri türünün yorumlanmasında ve bir sonuca ulaşmakta önemli olan şey verilerin veya delillerin kendisi değil konuyla önceki daha önceki aksiyomlar, ön kabuller veya varsayımlardır.
Yukarıda milattan önce 17 ve 16. yüzyıldan kalma bazı arkeolojik kayıtların varlığından bahsetmiştik. Bu kayıtlar gıda karşılığı devlet tarafından verilen bir cins bono olarak tabir edilebilir. Bilimsel açıdan bu veriler sabittir. Ancak bunların yorumu insanların bazı ön kabullerine dayanmaktadır. Örneğin siz Kur’an’ın veya Tevrat’ın söylediklerini doğru kabul ediyorsanız bu bonoların Hz. Yusuf (as) döneminde yaşanan kıtlık olayında insanlara dağıtılan gıda maddeleri karşılığında hazırlanmış devlet belgeleri olduğunu düşünebilirsiniz. Bu durum Hz. Yusuf (as) kıssasını tek başına bilimsel olarak objektif bir şekilde kanıtlamaz. Ancak tarihsel olayların yorum kısmı da vardır. Siz de bu kıssalara iman ediyorsanız bu bilimsel verileri o kıssalara bağlayabilirsiniz.
Benzeri bir durumu Hz. İsa (as) için de söylemek mümkündür. Hz. İsa’nın (as) yaşadığına dair şüphe edecek bir durum yoktur. Her ikisi de Hz. İsa (as) dönemine çok yakın yaşamış olan Tacitus gibi Romalı ve Josephus gibi Yahudi tarihçiler Hz. İsa’nın varlığından açıkça bahsetmektedirler. Konuyla ilgili bazı Roma belgeleri ve diğer kanıtlar da bulunmaktadır. Dolayısıyla Hz. İsa’nın yaşadığından şüphe etmek yersizdir. Ancak bazı ayrıntılar, örneğin Hz. İsa’nın tam doğum tarihi, gösterdiği mucizelerin yeri ve zamanı gibi konular hakkında aynı şeyi söylemek en azından tarih ve arkeolojinin geldiği aşama açısından henüz mümkün değildir.
Hz. Peygamber (sas) ve Tarihsel Kayıtlar
Öncelikle bilinmelidir ki; siyer, hadis veya daha genelde İslam tarihi kaynaklarının güvenilirliği başka bir şeydir, o kaynaklarda geçen isimlerin var olup olmadıkları, anlatılan olayların yaşanıp yaşanmadığı başka bir şeydir. Birincisi, tarih biliminin konusu iken ikincisi gereksiz ve anlamsız bir şüphenin ürünüdür.
Tarihi kaynakların güvenilirliği sorunu her zaman için az veya çok bir problem teşkil etmiştir. Bu durum elbette tarih yazarlarının güvenilir insanlar olmadığı anlamına gelmez. Ancak bazı teknik meseleler, dönemsel şartlar, yazarın kişiliği gibi hususlar ilk dönem tarih kitaplarının yüzde yüz doğru ve güvenilir kaynaklar olmalarını engelleyen hususlar olarak sayılabilir.
Örneğin Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşamış bir tarihçi Fatih’in Anadolu’daki Türk birliğini kurma idealine uygun bir tarih yazmak zorundadır. Çünkü tarihçiler o dönemde birer kamuoyu inşacısıdırlar. Bu nedenle Fatih’in Karamanoğulları seferini anlatan bir dönem tarihçisi bazı hususları gizlemiş bazılarını abartmış olabilir. Tarihi kaynaklarda bu tip arızaların olması her zaman mümkündür. Diğer yandan bu arızalar giderilebilir türden arızalardır. Çünkü karşılaştırmalı okumalar ve dolaylı araştırmalarla bir bilginin doğruluğunu test etmek çoğu zaman mümkündür.
Siyer kaynakları açısından da bazı sorunlar söz konusu olabilir. Nitekim siyer literatürünün güvenilir olup olmadığı meselesi özellikle son zamanlarda sıkça tartışılan bir konudur. Kimileri siyer literatürünü toptan güvenilmez addederken kimileri de tamamen güvenilir kabul edebilmektedir. Bu toptancı yaklaşımların yanında özellikle disiplinler arası çalışmalarla siyer ilmine yeniden ve temkinli yaklaşımlar da vardır.
Batıdaki oryantalist çalışmaların genel yaklaşımı da bu şekildedir. Oryantalistler çoğunlukla kaynak karşılaştırmaları ile İslam tarihindeki meseleleri ele almaya çalışmaktadırlar ve bu durum açıkçası bilimsel yönteme daha uygundur denilebilir.
Bu konudaki tarihsel süreci uzun uzun anlatmaktansa şu şekilde özetleyebiliriz: Tarihsel kayıtlar açısından Efendimiz’in (sas) yaşadığına dair hiçbir şüphe yoktur. Bununla ilgili birkaç tarihsel kayıt örneği verelim:
1) Stephanus Alexandrianus’un Horoscope Eseri
Stephanus Alexandrinus MS 630 yılında vefat etmiş İskenderiyeli filozof ve astronomi bilginidir. İskenderiyeli Stephanus olarak da bilinir. Bu zatın Horoscope adlı bir eseri vardır. Bu eserinde bazı kehanetlerden bahsettiği söylenir. Özellikle İslam’ın yükselişiyle ilgili kehanetlerinin uydurma olduğu ve Abbasi Halifesi Mehdi döneminde yazıldığı iddia edilmektedir. Ancak bizi ilgilendiren meselenin bu kısmı değildir. Bizim için önemli olan bu zatın şu ifadeleridir: “Yesrib’in çölünde İsmailoğulları’nın Kureyş (Korasianôv) kabilesinden, adı Muhammed olan ve peygamber olduğunu söyleyen bir adam ortaya çıktı. O Romalıların Nisan dedikleri Pharmuti ayında, (Philip’in başlangıcından) 932 yıl sonra zuhur etti. O, yeni bir söylem ve kendisini kabul edenlere savaşlarda zafer, düşmanlarına hâkim olma ve cennette zevkler vadeden alışık olmadık bir öğreti getirmiştir.”2
Bu zat Efendimiz’den (sas) yaklaşık iki sene önce vefat etmiştir ve bu bilgileri kendi yaşadığı bölgede bulunan bir Arap tüccardan öğrendiğini belirtmektedir.
2) Thomas the Presbyter yazıtları
Thomas the Presbyter veya Presbiteros Thomas, Milattan Sonra 640 yılıyla ilgili bir kronik yazmış olan Süryani bir rahiptir. Bu kroniğin el yazma nüshası günümüze kadar ulaşmıştır ve British Kütüphanesinde bulunmaktadır. Eser, Hz. Adem’den (as) başlayarak Müslümanların fetih hareketlerinin ilk yıllarına kadar olan süreyi düzensiz bir şekilde anlatır. Bazı araştırmacılara göre bu kronik Efendimiz’den (sas) ismen bahseden ilk kaynaktır.
Kitapta Müslümanlardan ve Efendimiz’den (sas) şu şekilde bahsedilmektedir: “945 (Miladî 634) yılında, 4 Şubat Cuma saat dokuzda Romalılarla Muhammed’in Arapları (ṭayyāyē of Muḥammad) arasında Gazze’nin 12 mil doğusunda Filistin’de bir savaş oldu. Romalılar kaçtılar ve patrik Baryrdn’i yalnız bıraktılar ve Araplar onu öldürdüler. 4000 civarında Hıristiyan, Yahudi ve Sâmirî, Filistinli köylü orada öldürüldü. Araplar bütün bölgeyi harap ettiler. 947 (milâdî 635/636) yılında Araplar/Müslümanlar (ṭayyāyē) Suriye’nin tamamına girdiler.”3
3) Fredegar Kroniği
Fredegar isimli Frank bir tarihçi 650 yılında yazdığı kroniğinde İslam ve ilk Müslümanlardan bahsetmektedir. Hatta İslam fetihleri hakkındaki en eski kaynaklardan biri de Fredegar’ın bu kroniğidir. Kronikte Hz. Halid bin Velid (ra) hakkında bilgiler verilmekte, Bizans kralı Heraklius’un Sarazenler (Ortaçağ Batı literatüründe Müslümanlara takılan bir isim) ile savaşını anlatmaktadır. Bu savaşın Yermük savaşı olduğu belirtilmiştir ve eserde Halid bin Velid’den “Tanrı’nın Kılıcı” olarak söz edilmektedir.4
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sonuç olarak diyebiliriz ki; evet, Efendimiz’in (sas) yaşadığı tarihsel olarak kanıtlanabilmektedir. Hatta pek çok tarihçinin ortak kanaati, tarihsel olarak yaşadığı kabul edilen ve kesin olarak bilinen tek peygamber Efendimiz’dir (sas). Diğer peygamberlerin yaşadıklarına dair bir takım deliller bulunsa da; tartışmasız, objektif, her türlü şüpheden uzak, kesin, nesnel, somut kanıtlar henüz yoktur veya bulunamamıştır denilebilir.
Efendimiz’in (sas) Kaynaklarda Geçen İsim ve Unvanları
Son bir hususu daha vurgulayarak bitirelim: Efendimiz’in (sas) gerçekten yaşayıp yaşamadığı ne Batı ne de Doğu akademilerinde tartışılan bir konu değildir. Böyle bir iddia ciddi akademik çevrelerde abes ve gülünç karşılanacaktır. Çünkü Efendimiz’in (sas) ve ashabın varlığına, yaptıkları işlere dair daha ilk dönemden itibaren kayda geçmiş pek çok belge ve bilgi vardır.
Bununla birlikte kaynaklarda Efendimiz’den (sas) bahsedilirken farklı isim ve unvanlar kullanılmıştır. Bu unvanlar veya nitelemelerin bir kısmı da bizim açımızdan olumsuz ve kabul edilemez ifadelerdir ancak bu kavramları kullananların zaten Efendimiz’in (sas) nübüvvetine inanmayan insanlar olduğu unutulmamalıdır.
Örneğin, Ermeni piskoposu Sebeos’un 655 veya 660’ta yazdığı tahmin edilen bir kronikte Efendimiz’den (sas) bahsedilirken “İsmail’in çocukları arasından Mahmet (Muhammed) adında ticaret yapan bir kişi,” ifadeleri kullanılmıştır.
Jakob Edessa isimli bir tarihçinin 692 yılına kadar olan süreyi içeren kroniğinde Efendimiz’den (sas) “Arapların ilk kralı Muhammed” şeklinde bahsedilmiştir.
Yine bazı kroniklerde Müslümanlardan İsmailîler (Hz. İsmail’in (as) soyuna atfen) veya Hacerîler (Hz. Hacer (as) validemize atfen) denilmekte, Efendimiz (sas) ise Hacerilerin Lideri olarak nitelenmektedir.
Sonuç: Efendimiz Hz. Muhammed (sas) yaşamıştır. Bu durum sadece İslam kaynakları ile değil Müslüman olmayanların hazırladığı tarih kronikleri ile de kanıtlanmıştır. Bunun dışında da pek çok belge ve kanıt bulmak mümkündür. Bunun aksini iddia etmek anlamsızdır.
Allah Teala’dan Efendimiz’e (sas) olan muhabbetimizi ve sadakatimizi güçlendirmesini diler ve dileniriz.
1 https://kurantime.com/kur-an-da-sumer-mitolojisi-etkileri-var-mi
2 Özcan Hıdır, Batı’da Hz. Muhammed İmajı, 143-144.
3 Hoyland, Seeing Islam As Others Saw It, 120 (Thomas the Presbyter, Chronicle, 147-148’den naklen); Penn, Envisioning Islam, 20; Penn, When Christians First Met Muslims, 28. Aktaran; Hicri 1. Asırda İslami İlimler, Ensar Yayınları, c. 2, s. 606-607
4 Aktaran; Hicri 1. Asırda İslami İlimler, Ensar Yayınları, c. 2, s. 607-608