Hz. Ömer (ra) Dua ile mi İradesini Kullanarak mı Müslüman Oldu?
Soru: İnsanların iradeleri her şeyi değiştirebiliyor Peki bu irade deyip üzerinden geçtiğimiz şey nasıl çalışıyor? Neden benim iradem bir başkasının iradesinden farklı çalışıyor ve Allah muhafaza ebedi olarak cehenneme kadar gitmeme sebep olabiliyor. Bizim neye göre iradelerimiz çalışmaktadır? İki Ömer'den biri neden bir duayla birdenbire değişmiştir? Ömer Efendimiz iradesini kullanarak mı Müslüman oldu? Yoksa dua neticesiyle Allah direkt Müslümanlık içine mi koydu?
Cevap: Bu sorunun içinde birden fazla soru bulunuyor ve temas edilmesi gereken farklı konular var. Bu sebeple mevzuları maddeler hâlinde ifade etmeye çalışacağız.
Birincisi: Dua ile iradenin oluşması mümkündür. Duanın iradeyi değiştirmesi tuhafsanacak bir durum değildir. Dolar milyarderi olan zengin bir insan fakir bir insana bir milyon dolar verse fakir insanın hayatı değişmiş olur. Aynı şey dua için de geçerlidir. Bir insan bir başkasının olumlu manada değişmesi için dua etse ve bu dua kabul edilse kendisine dua edilende olumlu değişimlerin meydana gelmesi tabii bir durum olarak görülmelidir.
Bir insanın, bir başka insanın net tercihi olmayan, tam karar veremediği durumları için hayır istikametinde ettiği dualar neredeyse her zaman kabule karin olur. Bu da başkasına iyilik yapmanın güzel bir çeşididir. Bu nedenle “gaibin gaibe duası” şeklinde bir kavram vardır. Burada gaip, yanında olmayan ve en azından o anda yapılan duadan haberi bulunmayan demektir. Hadis-i şerifte; “Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘Duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye dua eder.”1 buyrulmuştur.
Efendimiz’in (sas) Hz. Ömer’e (ra) duasında Hz. Ömer henüz Müslüman değildir ancak sonuçta Efendimiz, Hz. Ömer’in tam karar veremediği bir durumda onun iradesini hayra kullanması yönünde dua etmiştir denilebilir. Bu dua neticesinde Hz. Ömer’in iradesini kullanmasına bir kapı açılmıştır da denilebilir.
İkincisi: İrade kavramına yüklenen anlamlar bazen yanlış olabilmektedir. İrade kavramı genellikle bir insanın kolunun, matematiksel zekasının veya müzik kabiliyetinin olup olmaması gibi soyut bir yetenek, herkeste aynı şekilde var olan veya olmayan, her durumda aynı şekilde işleyen içsel bir güç olarak düşünülmektedir. Ancak bu tanım yanlıştır. Bu yanlış tanımlama nedeniyle örneğin bir insanın çok kitap okuması, düzenli spor yapması, istediği gibi diyet yapabilmesi o insanın güçlü iradesine bağlanabilmektedir. Fakat irade tam olarak böyle bir kabiliyet veya güç olmadığı için irade kavramının bu şekilde kullanılması da farklı mantık hatalarına yol açabilmektedir. İnsanlar, bir başkasının sadece mizacından veya yetiştirilme tarzından kaynaklanan, aslında kendi seçiminin dahil olmadığı konulardaki yaptıklarını veya yapamadıklarını dahi o kişinin iradesine bağlayabilmektedir. Halbuki zayıflamak için diyete başlayıp kısa sürede zayıflayan bir insan bunu aslında metabolizmasına borçlu olabilir. Yahut bir insanın günde 100 sayfa kitap okuması o kişinin o konuda iradesini kullandığını göstermeyebilir. Çünkü o kişi günde 100 sayfa kitabı hiç zorlanmadan ve kitap okumayı başka davranışlara tercih etmeden okuyor olabilir. Bu da o kişinin mekanik davrandığını, iradesini kullanmadığını göstermiş olabilir. Tercih ve zorlanma yoksa irade kullanımından da bahsetmek her zaman doğru değildir.
Bazı insanlarsa belli davranışları zihinsel, bilişsel veya farklı fiziksel nedenlerden kaynaklanan eksiklikler nedeniyle yerine getiremeyebilir. Bu da o kişinin bazı konularda irade ortaya koyamamasına neden olabilir.
Hastalıklar gibi özel durumlar dışında irade adı verilen potansiyelin insanlardan kimisine çok kimisine az verildiğini söylemek doğru değildir. Dolayısıyla irade kavramını herkeste eşit miktarda bulunan ama kimisinin az kimisinin çok kullandığı bir güç olarak tanımlamak yanlış olacaktır. Çünkü insanda “karar verme” dediğimiz, bir işi yapma yönünde bir eğilim, arzu, kesin karar azmi veya niyet oluşması, sonra bu eğilimin davranışa dökülmesi, sonra bu kararın hatırlanması ve hatırlanmaya devam edilmesi, hatırlanırken hem duygusal hem zihinsel olarak hatırlanması birbirinden çok farklı faktörlerdir. Bu faktörlerin her biri insanın karar verme ve harekete geçme süreci üzerinde etkilidir. Bunların her insanda ortak olan yönlerini bulup çıkarmak, çevresel şartlardan tutun içsel psikolojik süreçlere kadar bütün ayrıntıları hesaba katarak net bir irade tanımı yapmak çok zordur. Çünkü her bir durum veya vaka için ayrı faktörler, ayrı yoğunlukta etki edeceklerdir. Bu nedenle insanların bütün davranışlarını ve kararlarını irade kavramına indirgemek her zaman doğru olmayabilir.
Üçüncüsü: Dini açıdan ise irade kavramını farklı bir düzlemde ele almak gerekir. Bu bağlamda irade insana bahşedilmiş olmasının şükrünü eda etmek gereken bir husustur. Buna “iradenin hakkını vermek” denilebilir. “İradeyi kullanmak” tabiri bu açıdan anlamlıdır.
Bu durumda irade, yapılması gereken bir davranış içten gelerek olmuyorsa insanın kendisini o işi yapmaya zorlaması olarak ele alınabilir.
İnsan pek çok durumda pek çok davranışı yerine getirmeden önce aslında içsel olarak bir tercih yapar ve o davranışı o tercihinin sonunda yerine getirmiş olur. Kişinin herhangi bir tercih anında nefse hoş gelen veya alışık olunan, o an için insanı dünyevi manada daha çok tatmin eden bir davranış yerine daha doğru, takvaya daha uygun, daha güzel olan davranışı yapmaya çalışması, bunun için gerekli yerlerde belli bir kararlılığa sahip olması ve zorlanarak da olsa doğruyu yapması o insanın iradesini kullandığını gösterir.
Bir gencin özellikle bahar-yaz mevsimlerinde evinden dışarı çıkmadan önce harama bakmama konusunda bir karar alıp dışarıda da o kararını sürdürmesi bu duruma en klasik örnektir. Yahut bir insanın “Ben bu masaya/koltuğa kitap/tefsir/Kur’an okumak için oturuyorum. Okuma esnasında telefonumu kapatayım, başka şeylerin beni okumaktan alıkoymasına engel olayım.” şeklinde kararlar alıp bu kararına uygun davranması da bu minvalde düşünülmelidir.
Aynı durum bazı alışkanlıklardan kurtulmak için de geçerlidir. Sigara içmeye veya gıybet etmeye karşı direnmek buna örnek olarak verilebilir.
Yapılmak veya terk edilmek istenen davranışın ne olduğu, büyüklüğü ve küçüklüğü fark etmez. Tercih anlarında insan yapacağı veya terk edeceği bir konuda zorlanması gerektiğini baştan bilmeli ve bunu göze almalıdır. Bu durum kitap okumada da teheccüte kalkmada da sigarayı bırakmada da geçerlidir. Kimsenin elinde veya iç dünyasında sihirli bir değnek yoktur. Her insan yapmaya çalıştığı ancak zorlanacağı bir işte kendisini biraz zorlaması gerektiğini bilmeli ve hatırlamalıdır. Başlangıç aşamasındaki küçük zorlamalar son derece önemlidir. Çünkü her şey başlangıçtaki küçük zorlamalarla yerleşmektedir. En zayıf insan bile günde beş kilo kaldırmaya başlayarak zamanla büyük ağırlıkları kaldırabilir hâle gelecektir. En acemi ve heyecanlı şoför adayı bile başlangıçta küçük adımlar atarak zamanla profesyonel bir sürücü olabilecektir. En tembel insan bile günde 15-20 dakikasını zamanla da daha fazla vakit ayırarak bir süre sonra istediği bir yabancı dili öğrenebilecektir. Bir insan herhangi bir mevzuda çaba sarf etmeye devam edince o konuda mutlaka gelişir, iyileşir ve daha rahat hâle gelir.
Dolayısıyla bir insanın kendisini veya başkasını iradesi zayıf veya güçlü olarak düşünmesi makul değildir. Sadece tercih yapmasını gerektiren bir durumla karşılaştığında örneğin beş dakika daha kitap okumaya devam etmek veya etmemek, bir sayfa daha Kur’an okumak veya okumamak, tartışma esnasında tartışmayı sürdürmek veya bırakmak gibi durumlarda doğru olanı yapmaya çalışmalıdır. Doğru olanı yapmanın başlarda bize biraz zor geleceğini bilmeliyiz. Ancak bu zorluklar tekrar ede ede kolaylaşacaktır. Namaz hiç kılınmıyorsa günde beş vakit namazın üstüne kırk rekat daha nafile eklemek şeklinde namaza başlanmamalıdır. Yahut ders çalışma konusunda zaafı olan birisi günde sekiz-on saat çalışma kararı alma gibi yanlışlara düşmemelidir. Küçük adımlara riayet edilmeli, bir miktar kendini zorlamalı ve kısa süre içinde yaşanacak gelişimin, hedefe her adımda daha fazla yaklaşıldığının farkına varılmalıdır.
Dördüncüsü: Dua ve her konuda iradeyi kullanma arasında her zaman müspet bir ilişki vardır. Bu bağlamda dua etmenin ciddi faydası görülür. Çünkü dua insanlarda hayırlı, olumlu ve iyi davranışlara olan eğilimleri artırır. Aynı şekilde istiğfar da olumsuz ve kötü, zararlı davranışlara karşı eğilimleri azaltır.
Hatta bir işe başlarken Euzü Besmele çekmenin her açıdan iradeyi desteklediği de görülecektir. Örneğin Euzü Besmele çekmenin kişinin öfkesini veya hüznünü azaltmada tesirli olduğu bilinmektedir. Yahut yürüyüş veya koşu yapan bir insan beş kilometre koşmaya karar verse ve üçüncü kilometreye gelince hava şartlarından dolayı biraz daha zorlanmaya başlasa ve tam bu esnada Euzü Besmele çekse koşmaya/yürümeye devam etme arzusunun daha da güçlendiğini görecektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: İrade kavramı aslında çok komplike bir kavramdır. İnsanın niyetleri, tasavvurları, arzuları ve kararları ile bunların davranışa dönüşmesi açısından fiziksel, sosyal, ilmi alanlarda pek çok farklı mekanizmaya sahiptir. Bu nedenle mutlak ve genel manada irade gücü veya güçsüzlüğü gibi bir kavramdan bahsetmek pek mümkün değildir.
İrade kavramının asıl anlamlı olduğu bağlam ise insanın hayırlı ve salih işleri yapma konusunda kendini zorlamasıdır. Bunun için de dua (ve istiğfar) her zaman yardımcı bir husus olmuştur.
O hâlde Efendimiz’in (sas) Hz. Ömer’in (ra) hidayeti için dua etmesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Soruda geçtiği haliyle ise şu kısa cevapların şimdi daha anlaşılır olacağını düşünebiliriz:
İnsanların sadece iradeleri her şeyi değiştiren sihirli bir değnek değildir. Değişim yaşamak ister özel ister genel manada olsun çok farklı parametrelere göre gerçekleşir.
İradenin nasıl çalıştığına dair mutlak, kesin ve net bir açıklama yapmak zordur. Bu konuda elimizde ne bilimsel ne de vahiy kaynaklı açık-net bir bilgi yoktur. Sadece insanın karar alma ve kararlarını uygulama konusunda içsel olarak nasıl bir süreç geçirdiği az çok bilinmektedir.
İki Ömer’den birisinin bir duayla birdenbire değiştiğini söylemek çok kesin ve keskin bir yargı olur. Bu konuda daha ayrıntılı bir değerlendirme için https://kurantime.com/iki-omerden-biri yazımıza müracaat edebilirsiniz.
Hz. Ömer muhakkak ki iradesini kullanarak Müslüman olmuştur. Burada Efendimiz’in (sas) duası ile Hz. Ömer’in (ra) iradesini kullanması arasında bir çelişki yoktur. Bu nedenle “İradesini kullanarak mı yoksa dua sonucu mu Müslüman oldu?” sorusu mantıklı değildir. Efendimiz’in (sas) duası Hz. Ömer’in iradesini Müslüman olma yönünde kullanmasına bir katkı sağlamış olabilir. Hz. Ömer’in kişisel korkularını, çekincelerini yenmesine yardımcı olmuş olabilir. Dolayısıyla Efendimiz’in (sas) duasını, Hz. Ömer’in hiç aklında yokken bir sabah kalkınca Müslüman olmaya karar vermesine neden olan bir dua olarak düşünmemeliyiz. Çünkü iman kişinin kendi cüzî iradesinin kullanılmasıyla çok yakından ilgilidir. İradesini kullanmadan, yani herhangi bir tercih yapmış olmadan iman etmek tanım gereği mümkün değildir.
1 ) Müslim, Zikir 87, 88; İbn Mace, Menasik, 5