8 dk.
14 Eylül 2023
İslam'a Göre Kadınlar ve Erkekler Arkadaş Olabilir mi? | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

İslam'a Göre Kadınlar ve Erkekler Arkadaş Olabilir mi? | 1. Kısım

Soru: İslam’a göre bir kadın ve bir erkek arkadaş olabilir mi? Yani birbirleriyle resmi iletişim ve ilişkiler dışında telefonla konuşma, dışarıda buluşup muhabbet etme gibi standart arkadaşlık ilişkileri olabilir mi?

 

Cevap: Bu sorunun teorik ve pratik yönlerini birbirinden ayırmamız gerekir.

 

Teorik yönü itibariyle, birbirleriyle evlenmelerinde dinen bir sakınca bulunmayan bir kadınla bir erkek tesettürle ilgili emirlere uyarlarsa, kapalı bir ortamda yalnız kalmamaya dikkat ederlerse, kendi varlıklarının cinsel duygusal yönünü açığa çıkarıp ortaya dökmezlerse, birbirlerine bakmaları esnasında farklı hayallere kapılmazlarsa ve benzeri sınırlara riayet ederlerse arkadaş olabilirler.

 

Pratik yönü itibariyle, birbirleriyle evlenmelerinde sakınca bulunmayan (ve özellikle bekar olan) bir kadınla erkeğin elimizdeki pratik örnekler, hayat tecrübesi, gözlemler, insanların psikolojik ve biyolojik özelliklerine bakılınca yukarıdaki sınırlara riayet ederek arkadaş kalmaları mümkün görünmemektedir.

 

İnsanların büyük çoğunluğu (özellikle gençlik ve bekarlık durumlarında) hislerinin farkına varmazlar, duygularını tanımlayamazlar. Dolayısıyla hislerini inceleyip sebep ve sonuçlarıyla gözlemlemezler, araştırmazlar. Örneğin kadın veya erkek herhangi bir insan, bir gün yemeklerde fazla protein alma, akşam televizyonda izlediği bir komedi programında müstehcen espriler izleme nedeniyle bünyesinde cinsel bir enerji ağırlığı hissettiğini fark etmez. Daha doğrusu herhangi bir günün akşamında bünyesinde hissettiği cinsel baskının nedeninin o gün içinde yediği yemeklerden aldığı fazla protein veya akşam izlediği televizyon programı olduğunu bilmez. 

 

Meselenin toplumsal yönü itibariyle de kadın-erkek bir arada bulunulan karma yaşam tarzının da büyük oranda karşı cins tarafından görülme, farkına varılma, onaylanma veya beğenilme eğilimlerinden kaynaklandığı söylenebilir. Bir insan canının kahve çekmesi nedeniyle bir kafeye gidip kahve içip tatlı yediğini söyleyebilir ancak bu tip toplumsal davranışlarda da (evet, bu davranış büyük oranda toplumsal bir davranıştır) karşı cins tarafından görülme arzusu baskın olabilir. Bu noktada elbette bütün toplumsal davranışlarda bu arzu ve eğilimin birinci sırada olması gerekmez. Örneğin bir üniversite veya ehliyet sınavında bu eğilim arka sıralarda yer alabilir ancak tamamen yok olmaz. Çünkü yine o sınavlara girmek için evden çıkmadan tercih edilen kıyafetler o sınav esnasındaki görülme ve fark edilme eğilimine göre tercih edilmektedir.

 

Biyolojik açıdan hormonlar, psikolojik açıdan da görmek ve görülmek arzusu var oldukça kadınla erkek arasında masumane bir arkadaşlık ilişkisi pratik açıdan imkansıza yakındır denilebilir. Elbette bu noktada “arkadaşlık” kavramının ne olduğu, kişiler tarafından nasıl anlaşıldığı, hangi tür konuşmaların ve ilişkilerin arkadaşlık ilişkisi kapsamında değerlendirileceği de önemlidir.

 

Örneğin, orta öğretimden beri birbirleriyle iletişimleri olan, benzer kafa yapılarına ve zevklere sahip, aynı kitapları okuyup aynı filmleri izleyen bir kadınla bir erkek veya kadınlarla erkeklerden oluşan bir grup yıllar içinde iletişimlerini ve arkadaşlıklarını sürdürebilirler. Belirli vakitlerde bir araya gelip görüşüp konuşabilirler. Teorik açıdan bu durumun tek başına yasaklandığına dair bir ayet veya hadis bilmiyoruz. Ancak pratik açıdan görmek ve görülmek arzusu varken bu mesele de bu minval üzere devam edebilecektir.

 

Bir iş yerinde çalışan bir kadın düşünün. Bir de bu iş merkezinde giriş çıkışları kontrol eden, girenlerin üstlerini cihazla arayan erkek bir koruma görevlisi bulunduğunu farz edin. Bu ikisi arasında gün içerisinde sadece bir dakikalık bir iletişim olacaktır. Aralarında herhangi bir arkadaşlık veya duygusal bir irtibat da olmayacaktır. Birbirleriyle dertleşmeyecekler, birbirlerine duygularını derin bir şekilde açmayacaklar, birbirlerinin özel alanlarıyla ilgili bilgi alışverişinde bulunmayacaklar, birbirlerine fiziksel veya duygusal açıdan ihtiyaç da hissetmeyeceklerdir. Bu ikili arasındaki ilişki tamamen güvenlik görevlisi ve personel ilişkisinden ibarettir. Sınırları ve derinliği belli, önceden tahmin edilebilir davranış örüntülerinden oluşmuş bir ilişkidir.

 

Yukarıda örneklenen ilişki elbette bir arkadaşlık ilişkisi değildir ancak kadınla erkek arasındaki ilişkilerde sınırlara riayet etmek de neredeyse ancak bu tip ilişkilerde mümkün olabilmektedir. Bu sınırlara riayet edildiği müddetçe “arkadaşlık” ilişkisinin veya en azından samimi bir arkadaşlığın oluşması ne kadar mümkündür tartışılır.

 

Bu noktada “Kadın Erkek İlişkilerinde Sınırları Korumak” başlıklı yazımızın gözden geçirilmesi daha açıklayıcı olacaktır. 

 

Bir İtiraz ve Farklı Zamanlar, Farklı İnsanlar

 

Bazı insanlar Efendimiz (sas) döneminden de örnekler vererek kadınlarla erkekler arasındaki ilişki sınırlarının pek de dar olmadığını, Efendimiz döneminde kadınların mescide gidebildiklerini, toplumsal olayların içinde yer alabildiklerini, erkeklerle iletişimlerinin olduğunu öne süreceklerdir. Aslında söyledikleri yanlış da değildir. Ancak mesele kadın ve erkek arasında iletişim ve medeni ilişkilerin olup olmaması değil, bu ilişki ve iletişimin niteliği ile sınırlarıdır.

 

Günümüzde toplumsal yapının hangi değerlere göre şekillendiği, bu değerlerin nasıl belirlenip bir “değer” olarak tanımlandığı ve kabul edildiği bile net değildir. Kimse günümüz toplumunun dine göre şekillendiğini iddia edemeyeceği gibi tam olarak seküler modern değerlere göre şekillendiğini de savunamaz. İkisi arasında mantıklı bir karşılaştırma yapılamadığı gibi ikisinin harmanlanmasından oluşan bir değerler sisteminden de söz edilemez. Günümüzün karmaşası bu konuda bize net bir şey söylememektedir. Kısacası günümüzde dini veya seküler değerler sisteminin toplumlardan uzak olması dışında net bir toplumsal değerden bahsetmek pek mümkün değildir.

 

Hâl böyle olunca kadın erkek ilişkileri alanında da (dindar veya seküler olup olmaması fark etmeksizin) insanların nasıl davranacakları teorik olarak belli olsa da pratikte tam net değildir. Sonuçta da ortaya saçma, anlamsız görüntüler çıkabilmektedir.

 

Örneğin sosyal medyada camide namaz kılan bir erkeği izleyen tesettürlü kadının videosunu çoğumuz görmüşüzdür. Tablo o kadar anlamsız ve değerler yoksunudur ki dindarları da sekülerleri de aynı derecede rahatsız etmiştir. Bu görüntü kimilerine komik gelmiş, kimileri için utanç kimileri için ibret vesilesi olmuş, kimileri dindarların modern yaşam tarzına özentisi kimileri de İslami değerlere bir saldırı olarak değerlendirilmiştir. Ancak ortada tuhaf bir karikatür vardır ve bu karikatür bir camide sergilenmiştir. Karikatürün adına da “Romantik İslam” denilmiştir ki bunun ne romantizm kavramıyla ne de İslam’la bir ilgisi yoktur. Romantizm felsefî temellere dayalı edebî, sanatsal ve toplumsal bir akım iken İslam da Allah Teala’nın insanlara sunduğu son fırsatın adıdır. Bu durumda elimizde bize empoze edilmeye çalışılan alt metin ve kavramlardan soyutlanmış, sadece camide namaz kılan genç erkeği uzaktan baygın gözlerle izleyen bir genç kız görüntüsü kalmaktadır. Bu noktada “romantizm” olarak dikte edilmeye çalışılan kavramın aslında herkes için cinsel duyguları çağrıştıracak bir alt metni olduğu ortaya çıkacaktır ki bu hiç de abartılı bir yorum değildir.

 

Dolayısıyla bugün “İslam’da kadın erkek ilişkileri” denilince insanlar cami, başörtüsü, namaz, abdest, seccade gibi kavram ve objeler üzerinden “Evlensek de senin sakalından damlayan abdest sularını havluya ben silsem.” tarzında edebî derinlikten uzak, saçma ve içi boş çağrışımların etkisi altındadır. Böyle bir ortamda kadınlarla erkeklerin camide bir arada ibadet etmeleri elbette sağlıklı olmayacaktır.

 

Ayrıca günümüzde kadın erkek ilişkileri sağlıklı ve normal bir zemin üzerinde yürümemektedir. Dolayısıyla evlilikler de her zaman sağlıklı temeller üzerine kurulmamaktadır. Ancak Efendimiz (sas) döneminde insanların biyolojisi ve psikolojisi bugünkünden daha fazla ciddiye alınmakta ve o realiteye uygun davranılmaktadır. Örneğin insanlar erken yaşta evlenmektedirler. Günümüzde olduğu gibi yirmili yaşların sonunda veya otuzların başlarında bir evliliğe o dönemlerde rastlamak neredeyse imkansızdır. Bugün ise 17-18 yaşlarında evlenmek tuhaf karşılanmaktadır. Bakış açıları bu kadar değişmiştir.

 

Diğer yandan o dönemin toplumu vahiy atmosferinin etki alanında yaşamaktadır. İnsanlar Allah ve Rasulü'ne gerçekten inanmakta, bir ayet indiğinde o ayeti ve Efendimiz’in (sas) sözlerini ciddiye almakta, hayatlarına geçirmek için hiçbir mazeret ve bahane üretmemektedir. Allah ile insanlar arasındaki mesafe bugünkü kadar açılmış değildir. Dolayısıyla o dönemde bir kadınla erkek arasındaki zaten sınırlı gerçekleşen herhangi bir iletişimin bugünküyle aynı ölçüde etkileri olmayacağı açıktır.

 

Diğer yandan, Efendimiz (sas) dönemindeki kadın-erkek ilişkilerine bakılınca, o manada bir kadın-erkek iletişiminin makul olabileceği doğrudur. Ancak bugün o dönemdeki kalp saffetini sürdürebilen, kendi halinden haberdar, biyolojisinin ve psikolojisinin nasıl işlediğini bilen, realiteyle kavga etmeyip onunla uyumlu yaşayan kaç tane insan vardır, bu tartışılır.


Not: Bu yazı, "İslam'a Göre Kadınlar ve Erkekler Arkadaş Olabilir mi?" başlıklı yazı dizisinin ilk yazısıdır. Serinin ikinci yazısı yarın yayımlanacaktır.