Kadınlar ve Cuma Namazı
Soru: Kadınlara Cuma namazı farz mıdır? Kadınların Cuma’ya gitmesinde bir sakınca var mıdır?
Cevap: Kadınlara Cuma namazı farz değildir.
Öncelikle ayet-i kerimedeki “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.”1 “Ey iman edenler!” ibaresinin sadece erkeklere has olmadığı, kadınları da kapsadığı, bu nedenle Cuma namazının kadınlara da farz kılındığı şeklindeki görüş yanlıştır. Arapçanın gramer kaidelerine göre “Ey iman edenler!” hitabının eril kiple kullanıldığı ancak kadınları da kapsadığı bilinen bir gerçektir. Bununla beraber gerek sahih hadislerde gerekse Efendimiz (sas) dönemindeki uygulamalarda kadınların köleler, hastalar ve çocuklarla birlikte Cuma namazının farziyetinden istisna tutulduğu bilinmektedir. Bu da hadisin, ayetin umumiliğini hususileştirmesi demektir. Yani hadis, ayetin genel ifadesinin hangi özel şartlarda geçerli olduğunu belirtmiştir.
Böylesi bir özel şart belirleme, hadis tarafından yapılmasaydı sahabe veya sonraki ulema tarafından hayatın gerçekliği içinde yapılmak zorunda kalınacaktı. Çünkü ayet hiçbir istisna belirtmemiştir. “Genel” ifadesinin içine sadece kadın ve erkekleri dahil etmek de mantıksızdır. Özgür veya sağlıklı olmayanlar, çocuklar, Cuma’ya gitmek için yola çıkması hâlinde güvenlik veya sağlık riski oluşacak olanlar, yolcular ve benzeri başka durumlardaki kişiler için de Cuma namazı farz değildir.
“Cuma namazı, ezanı duyan herkese vaciptir.”2 hadisindeki vaciplik kadınları kapsamamaktadır. Bunu da “Cuma namazı, köle, kadın, çocuk ve hasta olanlar dışında her Müslümanın cemaatle eda etmesi gereken vacip bir haktır.”3 hadisi ile “Allah’a ve ahiret gününe iman eden herkese, hasta, yolcu, kadın ve köle hariç olmak üzere, Cuma namazı vaciptir.”4 hadisine dayandırabiliriz.
Son dönemde bazı teologlar tarafından bu hadislerin sahih olmadığı, zayıf oldukları, dolayısıyla bu hadislerin Cuma namazının kadınlara da farz olduğu yönündeki hükmü kaldırmaya yeterli olmadıkları yönünde yorumlar yapılmaktadır. Bu hadislerin ravileri içinde cerh edilen yani sağlam görülmeyen bir ravi olduğu doğrudur. Ancak bu konudaki hadisler sadece bunlar değildir. Örneğin Ümmü Atiyye validemizin bir ifadesi şu şekildedir: “Adetli ve yeni yetişmiş genç kızları bayram namazına götürmekle emrolunduk, cenazeyi takip etmekten ise men edildik. Ayrıca bize Cuma namazı farz kılınmadı.”5
Efendimiz (sas) ve halifeler döneminde kadınların Cuma namazına katıldığını gösteren sahih hadisler ve örnekler vardır.
Dolayısıyla kadınlar Cuma namazına gitmeye de gitmemeye de zorlanmamışlardır. Ancak erkekler hastalık, özgürlük ve yolculuk gibi durumlar dışında gitmeye zorlanmışlardır.
Bu durumda kadınların Cuma namazına gidip gitmeyeceklerinin ölçüsünü kendileri belirleyeceklerdir. Kadınlar Cuma namazından muaf tutulmuşlardır ancak gitmek istedikleri taktirde engellenmemişlerdir.
Diğer yandan zamanın ruhu da bu ölçüyü belirlemede önemli bir unsurdur. Çünkü pek çok konuda asıl ölçü, yaşanılan zaman içinde yapılan işlerdedir. Cuma namazı bir ibadet olmasının yanında sonuçta evin dışında gerçekleşen toplumsal bir olgudur.
Bir insan kendi eğitimi, geliri, toplumsal ilişkileri ve iş hayatı gibi unsurlar açısından kendi çocukları ve ailesi için ne yapabiliyorsa tebliğ veya başkalarına anlatma, örnek olma anlamında cihat meselesinde de o kadarını veya benzerini yapmaya sorumludur denilebilir. Bu nedenle örneğin bir kadın “Tebliğ faaliyetleri cihat türündendir. Cihada katılmak kadınlara farz veya vacip kılınmamıştır. Bu nedenle biz cihat yapmasak da olur.” diyebilir ve böyle demekle yarı doğru konuşmuş olur.
Hakikaten klasik ve geleneksel anlamda bir kadın evinden dışarı pek çıkmayan, iş hayatında yeri olmayan, eğitim ve tahsil görmemiş bir insandır ve böyle bir insanın “Ben kişisel ibadetler dışında bir şey yapmam.” demeye tartışmalı da olsa hakkı olabilir. Ancak eğitim, ekonomik özgürlük, iş hayatı, toplumsal yaşam gibi alanlarda belli bir seviyeye gelmiş bir kadının tebliğ açısından da bir sorumluluğu olacağı ayrı bir gerçektir. Bu da İslam’ın ruhunda mevcuttur. Çünkü bir Müslüman İslam adına “ne yapabiliyorsa” yapmalıdır. Yapılabilecek şeyler ise hiçbir zaman sıfır değildir.
Diğer yandan kadınların Cuma namazına katılmaları konusu ister istemez toplumun ve kültürün de kabulüne vabeste bir husustur. İslam’ın iffet ve takvaya dair temel esasları bellidir. Bu esasların realize edilmesi, toplum içinde uygulanması ise kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Örneğin İslam’ın iffet ve takvaya dair esasları İç Anadolu kültüründe daha esnek realize edilebilirken Doğu Anadolu kültüründe daha katı bir şekilde realize edilebilir. Buradaki esneklik ve katılık durumları kültürle ilgilidir.
Diğer yandan bir toplumun içinde dindar bir kadın örneğin üniversite ortamında, şehir yaşamında ve çalışma hayatında dini açıdan dikkatli davranıyor, çevresindeki insanlar da aynı şekilde davranışlarına dikkat ediyorlarsa, bu kadın camide de sorun yaşamayacaktır. Kendisi de cami cemaati de bu konuda sınırlarını bilen, nasıl davranması gerektiği konusunda bilinçli insanlardır. İş hayatındaki, üniversitedeki davranış kültürü camiye de yansımış olacaktır. Ancak tersi durumda camide de sorunlar olabilecektir.
Bu konularda insanları bir nebze eğitmek mümkündür. Ancak toplumsal davranış değişiklikleri bireysel eğitimlerden ziyade yetişme ortamına, genel kültürel normlara bağlıdır.
Kültürel normlar toplum içinde bir cins yazısız kanun gibidir. Siz yazılı kanunlar da çıkarsanız, bu konuda camileri birer resmi kurum olarak da düzenleseniz yine toplumsal ve kültürel eğilimler baskın gelecektir.
Kültürel eğilimlerin toplumsal davranış şekilleri bağlamında değişiklik göstermesi önce bireysel ve kitlesel eğitime, sonra her yönüyle medya gibi toplumsal iletişim araçlarının o yönde farkındalık eğitiminde kullanılmasına, sonunda da zamana bağlı bir husustur. Meselenin bu yönleri de dini hüküm dışında reel açıdan değerlendirilmelidir.
1 ) Cuma, 9
2 ) Ebu Davud, Cuma 206,208; Darekutni, Sünen, II, 6; Beyhaki, Sünenül Kübra, III, 283
3 ) Ebu Davud, Cuma, 209
4 ) Beyhaki, Sünenül Kübra, III, 184
5 ) Ebu Davud, Salat, 238-241