Kocaya Secde Etme Hadisi Üzerine | Tek Parça
Soru: “Eğer Allah’tan başka birine secde etmeniz helal olsaydı, kadınlar için kocaları olurdu.” hadisi sahih midir? Sahihse bu hadis-i şerifi nasıl anlamamız gerekir?
Cevap: Meselenin çok boyutlu olması nedeniyle maddeler hâlinde cevap vereceğiz. Ayrıca konuyu doğrudan ilgilendirdiği için benzer hadislere de göz atacağız.
Birincisi: Soruda geçen hadis-i şerif şu şekildedir: “İnsanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”1
Hadis, Kütüb-ü Sitte içinde yer alan Ebu Davud, İbn Mace ve Tirmizi’de de yer almaktadır. Her üç hadis kitabında verilen senetler itibariyle sahihtir.
İkincisi: Geleneksel İslami ilimler literatüründe “makâsıd” adı verilen bir kavram vardır. Bu kavram hadis ilimlerinde de çokça başvurulan bir kavramdır. Makâsıd kısaca maksatlar, ulaşılmak istenen hedefler demektir. Bu bağlamda bir hadisi okuyup anlamaya çalışırken ve o hadisten bir hüküm çıkarırken alimler hadisin lafzıyla birlikte maksadına, bağlamına da bakarlar ve o hadisteki asıl mesajı anlamaya çalışırlar. Eskiler bu bağlamda “Makâsıd, müctehidlerin kıblesidir.” demişlerdir. Bu nedenle İslami ilimlerde derin bir bilgiye sahip olmasak da bir hadisi okurken onun lafzına takılıp kalmamalı, aklımıza ilk gelen mananın kesinlikle doğru olacağını düşünmemeli, o hadisin bağlamını, ana mesajını ve asıl maksadını da anlamaya çalışmalıyız.
Kadınların Cehennemde Çoğunluk Oldukları Hadisi
Örneğin Buhari’de geçen bir hadis şöyledir: “Ebû Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: Rasulullah bir Kurban veya Ramazan Bayramı’nda hutbe sırasında musallanın kadınlar kısmına geçerek; “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin, zira bana cehennem ehlinin ekseriyetini kadınların teşkil ettiği gösterildi!” buyurdu.2
Hadisin Arapça aslında geçen “Eksera ehli’n-nâr” ibaresi çoğu çeviride “Cehennem ehlinin çoğunluğu” olarak tercüme edilmiştir. Bu tercüme yarı yarıya doğru sayılabilir. Çünkü Arapçada, İngilizcede olduğu gibi bir sıfatın en üst derecesini belirten bir çekim yoktur. Aynı kelime hem “en büyük” hem “daha büyük” anlamına gelebilmektedir. Dolayısıyla hadiste geçen ibarenin “Cehennem ehlinin çoğunluğu” yerine “Cehennem ehli içinde çokça” anlamına gelme ihtimali de vardır.
Mekanik Düşünme Hataları
Diğer yandan insanların çoğunun zihinleri maalesef mekanik çalışmaktadır. Örneğin yukarıdaki hadiste “Cehennemi gördüm, orada çok kadın vardı.” ibarelerinde geçen “kadın” kavramı doğrudan “erkek” kavramıyla birlikte algılanmaktadır. Ancak Efendimiz’in (sas) bu ifadeleriyle kadınlar ile erkekler arasında bir oranlama yaptığını söyleyemeyiz.
Çünkü ilgili hadisin dış ve iç bağlamı şu şekildedir: Efendimiz (sas) bir Ramazan veya Kurban Bayramı’nda mescitte önce erkekler kısmında erkeklere yönelik bir hitapta bulunmuş, hutbe vermiştir. Bu esnada Efendimiz (sas) bir parça celallidir. Kendi ufkuna uygun bir Mehafetullah atmosferindedir. İnsanları tevbeye ve infak etmeye teşvik etmektedir.
Hadisin geçtiği Buhari, Müslim gibi kaynaklarda Efendimiz’in (sas) erkeklere yönelik hutbesinde neler söylediği tam olarak belirtilmemiştir.
Efendimiz (sas) daha sonra kadınlara bir hutbe irad etmiş, kadınlara hitap ederken de “Ey kadınlar! Sadaka veriniz. Zira bana cehennem halkı gösterildi, çoğu sizlerdiniz.” veya “Sizden orada çokça vardı.” buyurmuştur.
Bunun üzerine cemaati oluşturan kadınlar denileni yapmışlar ve sadaka vermişler, kimileri de takılarını çıkarıp vermiştir.
İnsanları Dönüştürmek İçin Söylenen Sözler
Özellikle bir insanın davranışını etkileme kastıyla, yani o insanı esastan değiştirme niyetiyle, işin içine duyguları da zihni de katarak söylenen sözlerden/hadislerden sonra mekanik zihinsel yorumlar çıkarmaya çalışmak abestir.
Diğer yandan Kur’an’da; “Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.”3 gibi ayetlerin yanında; “Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.”4 şeklinde ayetler de vardır. Bu ayetlerden birine bakıp da kimsenin inanmayacağını veya diğerine bakıp da herkesin iman edeceğini söylemek mantıklı olmayacaktır. Bu ayetlerin bütününde esas olan “İnsanlar içinde inanacak kimseler de vardır ancak ne kadar anlatırsan anlat inanmayacak kimseler de çıkacaktır.” manasıdır.
Bir örnek verelim: Bir diyetisyen kendisine başvuran obez kişiler için özel bir program hazırlayabilir. Bu program obez insanları zorlayacak kadar ağır da olabilir. Obez olmayan insanlar bu diyet programına bakarak “Bu program uygulanamaz ve sağlık açısından olumsuzdur. Biz neden bu kadar az yiyelim ve neden bu kadar çok spor yapalım ki?” deseler ne kadar abes bir söz söyledikleri anlaşılır. Çünkü o diyet programı onlar için değil başkaları için hazırlanmıştır.
Hakkın ve Hakikatin Hatırı
Bu noktada karşımıza iki husus çıkmaktadır:
Birincisi, hakkın hatırı her şeyin üzerindedir. Kişisel hatırlara, bireysel alınganlıklara, cinsiyet temelli yaklaşımlara feda edilmemelidir. Bir şey hak ve hakikat ise onu o hâliyle kabul etmek çok önemlidir.
İkincisi, bu hadisi kadın-erkek ekseninde okuyup anlamak meselenin odak noktasını kaçırmak anlamına gelir. Çünkü burada mesele kadın veya erkek meselesi değildir. Efendimiz (sas) cehennemde kadınları çokça görmesinin nedeni olarak onların kadınlığını, kadın olmalarını göstermemiştir. Çünkü hadisin devamında kadınlar veya içlerinden bir tanesi; “Ya Rasulallah! Neden biz cehennemde çoğunluğu teşkil ediyoruz?” diye sormuş, Efendimiz de şu cevabı vermiştir: “Çünkü siz çokça lanet eder, kötü ve çirkin sözler söyler, kocalarınıza karşı nankörlük edersiniz.”5 Müslim’in rivayetinde ise; “Çünkü siz halinizden çok şikâyet eder, kocanızın iyiliğine karşı nankörlük edersiniz.”6 cevabını vermiştir. Buhari’nin İbn Abbas (ra) rivayetinde ise “Kocalarına ve iyiliklere karşı nankörlük ediyorlardı. Eğer sen onlardan birine ömür boyu iyilik yapsan, sonra da senden azıcık bir hata görse, ‘senden hiç iyilik görmedim’ deyiverir.”7 şeklinde bir cevap geçmektedir. Ahmed bin Hanbel’in (ra) Müsned’inde ise; “Bana namaz esnasında cehennem gösterildi. Onun alev toplarını görünce geri çekildim. Cehennem halkının çoğunun, sırrı ifşa eden, kendilerinden bir şey istenince cimri davranan, kendileri bir şey isteyince ısrarcı olan, istedikleri verilince teşekkür etmeyen kadınlardan meydana geldiğini gördüm.”8 şeklinde geçmektedir.
Rivayetlerin tamamına bakıldığında Efendimiz (sas) kadınları cehenneme gönderen amelleri zikretmiştir. Bu durumda kadınlardan bir kısmının cehennemde azap görecek olmalarının nedeninin onların cinsiyetleri olduğunu söylemek abes olacaktır. Şüphesiz bu amelleri erkekler de işlese onlara sırf erkek oldukları için torpil yapılacak değildir. Ancak dünyada bu amellerin kadınlarda çokça görüldüğü veya Efendimiz’in (sas) böyle bir gözlemi olduğu söylenebilir. Çünkü Allah Rasulü (sas) orada bir sonucu sebepleriyle birlikte izah etmiştir ve bu açıklama gaybî bir durumun tespiti niteliğindedir. İki farklı sınıfa giren bir öğretmen her iki sınıfı da sınav yapsa, sınıflardan biri başarılı diğerleri çok başarısız olsa, öğretmen de başarısız olan sınıfa bu durumu nedenleriyle birlikte açıklasa burada öğretmeni suçlamak anlamsız olacaktır.
O hâlde bu hadisten çıkarılacak sonuç en fazla şu olabilir: Rivayetlerde zikredilen suçlar kadınlarda erkeklerden daha çok görülen davranışlar olabilir. Kadınların erkeklere oranla bu suçları daha çok işledikleri de söylenebilir.
Diğer yandan cennetteki ve cehennemdeki kadın-erkek sayısının birbirine eşit olmasının adil olacağını söylemek veya öyle düşünmek de zaten adalet kavramıyla ilgili hiçbir bilgisi olmayan bir insanın düşüncesi olabilir.
Efendimiz’in (sas) sadece kadınlara yönelik hitabında özellikle kadınları cehenneme gönderecek suçlardan söz etmesi zaten normaldir. Onları sadakaya teşvik etmesi ise sadakanın söz konusu günahlardan insanı koruma özelliğiyle ilgilidir. Böylece Efendimiz (sas) kadınların sadaka vererek söz konusu günahlardan arınabileceklerini ve korunabileceklerini belirtmiş olmaktadır. Bu da cehennem ehli içinde olmak istemeyen kadınlar için önemli bir çıkış yolu olarak algılanmalıdır.
Gerçekten de sadakanın insanın kalbinde dünya sevgisinin azalmasını, ahirete imanı güçlenmesini, günahlardan uzak durulmasını sağlayan bir özelliği vardır.
Son olarak şu hususa da dikkat edilmelidir: Bir ihtimal olarak diyebiliriz ki, Efendimiz (sas) cennet ve cehennemi zaten misâlî tablolar halinde görmüş, oradaki durumları ve olayları bizlere bazen aktarmıştır. Bu hadiste de böyle bir durum söz konusudur. Ancak Efendimiz’in (sas) “Bana cehennem ehli gösterildi. Çoğunluğu kadınlardı.” buyurması illaki son tahlilde cehennem ehlinin çoğunluğunun kadınlar olacağı anlamına da gelmeyebilir. Çünkü Efendimiz’in (sas) o andaki müşahedesinin o anlık bir durumu ifade etmiş olması da mümkündür. Çünkü Efendimiz (sas) “Ey kadınlar! Sadaka verin!” buyurmuş ve en azından hitap ettiği kitleyi o durumdan uzak tutmaya çalışmıştır. O hâlde Hz. Peygamber'in (sas) kendisine cehennemin gösterildiği andaki müşahedesinin cehennemin son durumuna ait bir müşahede olmaması da mümkündür.
Hasılı, bu hadisi okuyunca gereksiz alınganlık veya duygusal tepkiler yerine sadaka vermek, hadiste zikredilen hususların kendinde olup olmadığına bakmak en akıllıca davranış olacaktır.
Kur’an’ın Özel Durumlardaki Üslubu
Kur’an’ın tartışma ve problem durumlarında kadınlara karşı hitap ederken enteresan bir üslubu vardır. Bu durumlarda normal durumlardan daha farklı bir üslup kullanmaktadır. Normal durumlarla ilgili ayetlere örnek olarak şu ayetleri verebiliriz:
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.”(9)
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.”(10)
“Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”(11)
“Mümin erkeklerle mümin kadınları, önlerinden ve sağlarından, (amellerinin) nurları aydınlatıp giderken gördüğün günde, (onlara): Bugün müjdeniz, zemininden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir, denilir. İşte büyük kurtuluş budur.”(12)
“Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükafat vardır.”(13)
“Mümin (erkeklere) söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar… Mümin kadınlara da söyle, gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler.”(14)
Bu ayetler ve benzeri ayetlerde kadın ve erkek arasında bir ayrım yapılmamıştır.
Ancak Kur’an’ın bu üslubu örneğin Tahrim Hadisesi olarak bilinen olay söz konusu olunca değişmektedir.
Tahrim Hadisesi özetle şöyledir: Efendimiz’in (sas) eşleriyle aralarında bir sorun çıkmış, eşlerinden ikisi kendi aralarında bir anlaşmaya varmış ve sonuçta Efendimiz’i (sas) üzecek bir hadise gerçekleşmiştir. Bunun üzerine Efendimiz (sas) normalde helal olan bir hususu bir daha yapmayacağına dair yemin etmiş, yani o şeyi kendine haram kılmış (ki “tahrim” kavramı “haram kılmak” demektir), bunun üzerine Tahrim suresinden bazı ayetler nazil olmuştur.
Bu ayetlerden ikisi şu şekildedir: “Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber (hanımına) bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da (yüzüne vurmayıp) vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi. “(Ey Peygamber eşleri!) Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.”(15)
Bu ayetler görünüşte çok ağır ayetlerdir. Efendimiz’in (sas) karşısında iki hanımı ancak yanında melekler, salih müminler, Cebrail (as) ve bizzat Allah Teala vardır. Kur’an iki annemizin karşısına Allah Teala’yı, melekleri, Cebrail’i (as) ve salih müminleri çıkarmaktadır.
Bu durum okuyanlara ağır gelebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu ayetler Efendimiz’in (sas) eşlerine yöneliktir. Onlar sıradan eşler değildir. Zaten Kur’an; “Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) yumuşak bir eda ile konuşmayın…”(16) buyurmuştur. Yine o mübarek annelerimize karşı; “Ey peygamber hanımları! Sizden kim çirkinliği açık bir günah işlerse onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.”(17) Çünkü onlar Efendimiz’in (sas) eşleridir. Yani içinde bulundukları manevi atmosferin kendine özgü bir ağırlığı, bir disiplini veya özel kuralları olacaktır. Eskiler “Hasenât-ı ebrâr, seyyiât-ı mukarrabîn” derler. Yani ebrar, salih müminler için iyi veya mübah sayılan bir amel, bir düşünce, bir his mukarrabîn, yani Allah ve Rasulüne yakın olanlar için kötü veya mekruh hatta seviyeye göre haram sayılabilir.
Demek ki salih insanlar arada bazı ayak sürçmelerine, manevi sendelemelere karşı Allah ve Rasulü tarafından normal insanlara göre daha sert bir uyarıya muhatap olabilmektedirler.
Buradan anlaşılması gereken şudur: Böylesi özel durumlarda, gerginliği genele yayılabilecek hassas durumlarda çok ötelerden yahut çok yukarıdan sarsıcı bir uyarı yapılınca insan ancak kendine gelebilmektedir. Bazı insanlar gerçekten böylesine sert uyarılar veya katı gibi görünebilecek sözler karşısında ancak kendilerine gelebilmektedirler.
Bu durumda, o hâlde olmayan, o tartışma veya gerilim ortamında bulunmayan birisi kendisi de o psikolojide veya modda değilse soruda geçen hadisi veya yukarıdaki ayeti okuyup da “Biraz ağır olmadı mı? Bu hadis ve bu ayet kadınlar için çok sert değil mi?” gibi düşüncelere kapılmamalıdır. Çünkü meselenin aslı anlaşılmamış olmaktadır ve okuyucunun içinde bulunduğu durumla ilgili değildir.
Örnek Hadisler
Öncelikle soruda geçen hadisle başlayalım.
“İnsanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”(18) şeklinde kısaltılarak alıntılanan hadisin metni bu kadar değildir. Hadisin bu kısmı uzunca bir rivayetin içinden seçilerek alınmıştır ve bazen tartışılmakta, tenkitlere hedef olmakta, insanları da şüpheye düşürebilmektedir.
Hadisin makbul kabul edilen iki versiyonuna ayrı ayrı bakalım:
Ebu Hureyre (ra) yoluyla gelen hadisin bir versiyonu şu şekildedir: “Resûlullah (sas) Ensar’a ait bir bahçeye girdi. Orada birbirine vuran ve gürültü çıkaran iki deve vardı. Allah’ın Elçisi develere yaklaştı. Onlar da başlarını yere koydular. Yanındakiler dedi ki: “Develer Resulullah’a secde etti.” Bunun üzerine Resulullah şöyle dedi: “Kimsenin kimseye secde etmesi uygun değildir. Başka birine secde etmek mümkün olsaydı, kadına kocasına secde etmesini emrederdim, çünkü Allah onun üzerine büyük haklar koymuştur.”(19)
Kays b. Sa’d yoluyla gelen bir diğer versiyon da şu şekildedir: “Kays b. Sa’d dedi ki: “Ben Hîre’ye geldim. Hîreliler baş kumandanlarına secde ediyorlardı. Kendi kendime Resulullah, secde edilmeye onlardan daha lâyıktır, dedim. Resulullah’ın yanına gelip Hîre’ye gitmiştim. Hîrelileri başkumandanlarına secde ederlerken gördüm. Ey Allah’ın Resulü, sen secde edilmeye daha layıksın” dedim. Resulullah da “Sen benim kabrime uğramış olsan secde eder misin?” diye sordu. Ben de “Hayır” diye cevap verdim. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Bunu yapmayınız, eğer ben birinin bir başkasına secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim. Çünkü Allah kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur.” buyurdu.”(20)
Bir hadisin içerisinden küçük bir kısmını alıp, bağlamından kopararak ifade etmek yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilmektedir. Hadisin her iki versiyonunun da asıl konusu kadın-erkek eşitliği veya kadının konumu değildir. Meselenin aslı “secde” olduğu için hadise o açıdan bakılmalıdır.
Diğer yandan Arap edebiyatı ve dil özellikleri açısından bu ifadelerin bir “mübalağa” sanatı olduğu da söylenebilir. Şüphesiz ki Allah ve Rasulü isteseydi kadınların kocalarına secde etmelerini emredebilirlerdi.
Kadının Kocasının Vücudundaki İrini Temizlemesi Hadisi
Ebû Said el-Hudri’nin (ra) rivayet ettiği bir hadis şöyledir: Bir adam kızını Efendimiz’e (sas) getirerek “Benim bu kızım evlenmek istemiyor!” der. Efendimiz (sas) de o kıza “Babana itaat et!” diye emreder. Kız ise Efendimiz’e şöyle bir soru sorar: “Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki bana kocanın karısı üzerindeki haklarının ne olduğunu bildirmediğin sürece evlenmem!” Efendimiz de şu cevabı verir: “Kocanın karısı üzerindeki hakkı şudur; eğer kocasında kanayan bir yara olsa ve o yarayı yalasa veya burnundan kan yahut irin aksa yine de kocasının hakkını yerine getirmiş sayılmaz!” Kız ise bu cevap üzerine; “Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki ebediyen evlenmeyeceğim!” der. Bunun üzerine Efendimiz “İzni olmadıkça onu evlendirmeyin!” buyurur.(21)
Bu hadisin çok değişik versiyonları bulunmaktadır. Hadis alimleri tarafından içlerinde senet yönünden sahih olmaya en yakın olan rivayetin ise bu rivayet olduğu belirtilir.
Bu hadisteki ifadeleri kabullenmek insanların özellikle de kadınların nefsine zor gelebilir. Ancak bu hadisin de münferit bir vakada inatçı gibi görünen bir kadına karşı söylendiği unutulmamalıdır. Efendimiz’in (sas) kullandığı bu üslubun da bir faydası varmış ki Efendimiz o kadına karşı o cümleyi kurmuştur. Dolayısıyla Efendimiz’in (sas) insanlara iğrenç gibi gelebilecek o betimlemeyi bilerek kullandığı anlaşılmaktadır. Çünkü duygusal bir sapmayı düzeltmek için bazen karşıdaki insanın sarsılacağı bir örnek vermek, öyle bir söz söylemek gerekebilmektedir. Bazı mizaçları veya bazı insanları ancak bu tür duygusal şoklar kendine getirebilmektedir. Demek ki o mizaçtaki bir kıza karşı “Bak bu yaptığın doğru değil!”, “Bu yaptığın şey çok kötü!” gibi zahiren daha normal görünen sözler işe yaramayacakmış ki Efendimiz bilerek öyle bir cümle kurmuştur.
Algılar, Üzerine Alınma ve Hakikat
Hakikat bizim algılarımızdan, duygularımızdan, eğilimlerimizden bağımsızdır.
Bu bağlamda Kur’an’ın çok istisnai birkaç durumda kadınlara yönelik ağır sayılabilecek hitapları kadınlarla ilgili yüzlerce ayet içinde birkaç taneyi geçmez. Aynı şekilde Efendimiz’in (sas) de kadınlarla ilgili bu tür kabul edilmesi zor görülen hadisleri birkaç taneyi geçmez.
Demek ki bazı durumlarda o ayet ve hadislerde geçtiği şekliyle davranmak ve öyle konuşmak gerekiyormuş ki Allah ve Rasulü öyle davranmış ve öyle konuşmuştur.
Bu noktada bazı erkek alimlerimizin kadınlarla ilgili konularda fetva verirken belli hatalara düştükleri de olmuştur. Kimileri dar bir meseleyi fazlaca genişletmiştir. Bazen münferit bir hadiseden umumi hüküm çıkaranlar olmuştur. Bazen de belirli şartlar ve durumlar altında söylenmiş bir hadisin her durum için geçerli olacağını iddia edenler olmuştur.
Diğer yandan bu tür hadisleri dünyadaki bütün erkekler veya bütün kadınlar için geçerli olabilecek bir zeminde ele almak da insanı hataya düşürebilmektedir. Örneğin, bir insan herhangi bir konuda herhangi bir ayet veya hadiste geçen “Şu ameli işleyenler cehennemde kalacaklardır.” veya “Şöyle davrananlar ateştedir.” gibi ibareleri duysa otomatik bir şekilde kendi cehennemini düşünür ve düşünmelidir. O amelleri ve cehennemi başkaları için düşünmek ve bu konuda fazlaca cüretkâr konuşmak insanı dengesizliğe düşürebilir.
Dolayısıyla erkekler hakkında da kadınlar hakkında da olan bu tür hadisler, okuyanları meselenin kendi dünyalarındaki yerini muhasebe etmeye yönlendirmelidir.
Üslup ve Ana Mesaj
Bazı hadis yorumcularının bu konularda meselenin zahirine, yani hadisin lafzına takılıp kaldığı, kabuktan öze geçemedikleri görülebilir.
Örneğin, bir lisenin önünden geçen bir insan o civardaki bir esnafa “Bu lisede sabah dersler kaçta başlıyor?” diye sorsa, o esnaf da “Ben bilmem, bak şu lacivert ceketli çocuklara sor. Onlar bilir.” dese ve o insan gidip lacivert ceket şeklindeki okul kıyafeti giyinmiş liseli gençlere o soruyu sorsa doğru cevabı alabilecektir. Ancak bütün lacivert giyenlerin o liseyle veya eğitim alanında uzman olduklarını düşünmek abes bir fikir olacaktır. Çünkü oradaki lacivert ceket esasında dıştan bir unsuru ifade eder ve hüküm de buna göre verilmelidir.
Örneğin Efendimiz (sas); “Üzerinize Habeşli, burnu kulağı kesik bir köle emir (başkan) tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile sevk ve idare ettikçe onun emirlerini dinleyin ve ona itaat edin!”(22) buyurmuştur.
Bu hadisin mesajı açık iken kalkıp da “Zenci ve Habeşli bir köle bulalım, onu başımıza emir tayin edelim, o da bizi yönetsin.” demek abes olacaktır.
Diğer yandan hadiste geçen “Habeşli, burnu kulağı kesik bir köle…” ibaresi toplumsal statü açısından alt sınıflarda yer alan, toplum tarafından aşağı görülen tüm insanları kapsamaktadır. Ancak bu hadisten sadece siyah-beyaz ırk meselesini anlamak çok dar bir bakış açısı olacaktır. Hatta bu hadisi böyle anlayan hiçbir şey anlamamış demektir.
Kadınlarla ilgili hadislerde de benzer bir durum söz konusudur. Kadınlarla ilgili bir hadis bizzat bir bölgedeki kadınlara ait bir durumu ifade ederken yahut bir vakıada geçen belli kadınlara dair bir durumu ifade ederken hadisi yorumlamada konu bütün kadınlara mâl edilebilmektedir. Bu da ilgili hadisleri anlamamış olmak demektir.
Bir önceki hadiste “Habeşli, burnu kulağı kesik bir köle” ibaresi geçmektedir. Farazî olarak Müslüman bir ülkede Habeşli ve köle birisinin başa geçtiğini düşünelim. İnsanlar bu devlet başkanına bakarak “Bunun burnu ve kulağı kesik değil, o zaman “Üzerinize Habeşli, burnu kulağı kesik bir köle emir (başkan) tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile sevk ve idare ettikçe onun emirlerini dinleyin ve ona itaat edin!” hadisinin kapsamına girmez.” deseler bunun ne kadar mantık dışı bir yorum olduğu anlaşılır. Yahut yukarıda lacivert ceketli lise öğrencisine bir soru sorup da doğru cevabı alan adam bütün lacivert ceketlilerin o konuda uzman olduğunu iddia etse ne kadar abes bir iddiada bulunduğu bilinir. Aynı şekilde kadınlarla ilgili hadislere bakarak, yer, zaman, durum, şartlar, kültür ve en önemlisi de “bağlam” meselesini göz ardı edenler ilgili hadislerden pek de bir şey anlamayacaklar veya daha kötüsü o hadisleri yanlış anlayacaklardır.
1 Tirmizi, Rada, 10; Ebu Davud, Nikah, 40; İbn Mace, Nikah, 4
2 Buhari, Hayz, 6
3 Yasin, 10
4 Bakara, 4
5 Buhari, Hayz, 6
6 Müslim, Salatü’l-îdeyn, 4
7 Buhari, Küsuf, 16
8 Ahmed b. Hanbel, Müsned
9 Tevbe, 71
10 Tevbe, 72
11 Ahzab, 35
12 Hadid, 12
13 Hadid, 18
14 Nur, 31
15 Tahrim, 3-4
16 Ahzab, 32
17 Ahzab, 30
18 Tirmizi, Rada, 10; Ebu Davud, Nikah, 40; İbn Mace, Nikah, 4
19 İbn Hibban, Sahih, c. 1, s. 722-723 (İbn Hibban bu hadisin isnadı için “hasendir” demiştir.)
20 Ebû Davud, Nikah, 40; Darimi, Sünen, 1/473
21 Bezzar 2/171 No: 1465, İbni Hibban 1289, İbni Ebi Şeybe 4/303
22 Buhari, Ahkam, 4