7 dk.
24 Mayıs 2023
Kocasını reddeden kadınlar lanetlenmiş midir? | Dini eserlerde kadına yaklaşım | 4. Kısım -gorsel
Youtube Banner

Kocasını reddeden kadınlar lanetlenmiş midir? | Dini eserlerde kadına yaklaşım | 4. Kısım

Dördüncüsü: Efendimiz (sas) peygamberdir, Allah’ın Rasulüdür. Peygamber olması hasebiyle beyan buyurduğu sözlerin hepsinin dini bir değeri vardır. Ancak sözleri bazen helal ve haramı belirtir, bazen sadece bir ayetle ilgili bir hususu belirtir, bazen hukuki olan bir hükmü belirtir, bazense sadece güzel ahlakı belirtir.
 

Örneğin Efendimiz’in (sas) sahabeden “Ya Rasulallah! Bana hayır işleri öğretir misin?” diye soran Ukbe bin Amir’e (ra) “Sana gelmeyene git, vermeyene ver, zulmedeni affet!”1 buyurması farklı bir bağlamdır, “Kim bir mümini taammüden öldürürse katil bu nedenle kısas olunur. Kim bu kısasa mâni olursa Allah’ın lanet ve gadabı onun üzerine olsun.”2 buyurması farklı bir bağlamdır. İlki ahlâkî ikincisi hukuki sonuçları olan hadislerdir.
 

Bu bağlamda Efendimiz’in (sas) “Bir erkek karısını yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet ederler.”3 hadisini ele alalım.

 

Müslim şerhinde bu konuyla ilgili olarak; “Bu hadis kadının şer’i bir mazereti olmadan kocasının yatağına gelmeyi kabul etmeyişinin haram kılındığına bir delildir. Ay hali olmak ise gelmemek için bir mazeret değildir. Çünkü izarın üstünden karısından yararlanma hakkı vardır. Hadisin anlamına gelince bu lanet fecrin doğuşu ile ve ona ihtiyacının kalmaması sureti ile yahut tevbe etmesi ile ve yatağa dönmesi sureti ile masiyet ortadan kalkıncaya kadar ona lanet devam eder.”4 ibarelerine rastlanır. Bazı eski fıkıh kitaplarında da bir erkeğin hanımını üç durumda dövmesinin caiz olduğu, bunlardan birinin de kadının, kocasının cinsel ilişki teklifini reddetmesi olduğu bile söylenebilmiştir.5

 

Öncelikle o hadis-i şerif erkeklere değil kadınlara yöneliktir. “Lanet etme” ibaresi ise Kur’an ve hadislerde, orta çağ kilise dünyasının kullandığı anlamda bir mühürleme, ebediyen kötü ruhların arasına hapsetme gibi bir anlamda kullanılmaz. Lanetleme Kur’an ve hadislerde rahmetten uzak düşme, yani Allah Teala’nın rahmetine karşı kendini kendi kötü amelleri nedeniyle az veya çok kapatma, bazı dünyevi ve uhrevi şer kapılarının açılması gibi anlamlara gelir. Rahmetten uzak düşmenin ise kendi içinde dereceleri ve geniş bir skalası olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla hadisteki “Melekler o kadına sabaha kadar lanet ederler.” ibaresini meleklerin sabaha kadar o kadın aleyhine “Allah senin belanı versin.” şeklinde beddua etmeleri şeklinde anlamak doğru olmayabilecektir. En doğrusunu Allah bilir. 

 

Bununla birlikte şu nettir ki bu tavsiyeden hukuki bir sonuç çıkmaz. 

 

Kocanın, teklifini reddeden karısından zorla faydalanma hakkı gibi abes bir hak hiç çıkmaz! 

 

Kocanın böyle bir durum karşısında karısını dövme hakkı gibi saçma haklar da asla oluşmaz!

 

Sonuç: Efendimiz (sas) insanlara karşı konuşmalarında da muamelelerinde de son derece kibar ve nazik bir insandır. Kadınlara karşı da erkeklere karşı da aynı ahlaki güzelliği sergilediğine dair pek çok örnek bulmak mümkündür.

 

Bir seyahat esnasında Enceşe adındaki bir hizmetkar develerin yürüyüşünü hızlandırmak için develere özel komut anlamına gelen sesler çıkarır. Bunun üzerine Efendimiz (sas) develerin aniden hızlanmaları nedeniyle üzerlerinde seyahat eden kadınların zarar görebileceği düşüncesiyle ve kadınları kristallere benzeterek: “Ya Enceşe! Dikkat et, kristaller kırılmasın!”6 buyurur.

 

Evet, Efendimiz (sas) insanlarla münasebetlerinde ve sözlerinde kabalıktan, ölçüsüz konuşmaktan son derece uzaktır. 

 

Diğer yandan Efendimiz’in (sas) bir hadislerinde “Ben rahmet olarak gönderildim, lanetleyici olarak değil!”7 buyurduklarını,

Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı iyi davrananlardır.”8 buyurduğunu,

İmanda en olgun olanınız ahlak açısından en güzel olanınızdır. Ahlak açısından en güzel olanınız ise kadınlarına iyi davrananlarınızdır.”9 buyurduğunu,

Kadınlarını döven kimseler sizin hayırlılarınız değildir.”10 buyurduğunu da

pekala biliyoruz.
 

Efendimiz’in (sas) hayatında eşlerine ve diğer kadınlara nasıl davrandığını da, ashabına nasıl davranması gerektiğine dair neler söylediğini de biliyoruz.
 

Sonuçta Kur’an’ın ve Efendimiz’in (sas) kadının varlığını, onurunu ve haklarını vahyin ilk başından itibaren tanıdığını çok iyi biliyoruz.

 

İnsanlık tarihi boyunca bütün kültürlerde kadının varlığı ve hakları bir “sorun” teşkil etmiştir. Bu “sorun” kadın haklarının ciddi mesafeler kaydettiği günümüzde de varlığını sürdürmektedir.

 

İslam tarihinde ise son yüzyıla kadar “kadın hakları” kavramı yoktur. Sonrasında “kadın hakları” kavramı kazandığı evrensel nitelikten dolayı İslam dünyasını da ilgilendirir hâle gelmiştir. Bu da olumlu bir gelişmedir. Ancak mevcut İslam dünyasının kadın hakları konusundaki asıl sorunu hem vahye hem de kadın olgusuna karşı ikili ve çarpık bir bakış açısından kaynaklanmaktadır.

 

İslam dünyasının genelinin bu konuda vahye, yani Kur'an ve sünnete dair bakışında eksikler olduğu söylenebilir. Çünkü Kur’an ve sünneti bir normlar bütünü, bir kanun külliyatı olarak görmek doğru değildir.
 

Beşerî pek çok olguya olduğu gibi kadın olgusuna da bakışta doğru olmayan noktalar vardır: Çünkü kadının ontolojik hiyerarşideki yerini “varlık” veya “insan” olarak değil “kadın” olarak, yani biyolojik cinsiyetine göre belirlemektedir.

 

Kadın olmanın kadınlar tarafından bile talihsizlik olarak anlaşıldığı cahiliye toplumunda kadınların konumlarının 23 senelik vahiy süreci boyunca olumlu yönde ne kadar hızlı değiştiğini görmemek ve bunu takdir etmemek mümkün değildir. Azıcık siyer, Kur’an ve hadis bilgisine sahip her insaf sahibi bu gerçeği kabul edecektir. 

 

Ancak bu toplumsal dönüşümün izleri İslam tarihi boyunca canlı tutulamamış, kısa sürede silinmiştir. Bugün gelinen noktada ise “İslam ve Kadın Hakları” gibi bir konuda meseleyi sadece ayet ve hadisleri sloganlaştırarak anlatan, “İslam kadını yüceltmiştir.” gibi beylik lafları tekrarlayan teologlar ile ideolojik saplantılarına Kur’an ve hadislerden dayanak arayan bir başka güruh arasında kalınmış durumdadır.

 

Evet, Müslümanlar sahabe ve tabiin döneminden sonra İslam’dan pek çok noktada uzaklaşmışlardır. İlim, ahlak, ibadet ve muamelat konularında bu böyle olduğu gibi kadınlara yaklaşım konusunda da böyledir. Bu durum bir realite olarak kabul edilmedikçe herhangi bir sorunu çözme imkân ve ihtimali de yoktur.

 

Ancak Kur’an ve sahih sünnetin doğru okunup anlaşılması sonucunda halledilemeyecek problem de yoktur inancındayız.

 

Yeter ki ayetler ve sahih hadislerin hakikatleriyle zihinlerimizin arasına gelenek ve göreneklerin anlamsız kısımları, boş inançlar ve ezberler, kişisel ve toplumsal zaaflar, art niyetler ve kibir gibi perdeler girmesin. 

 

Allah Teala’dan Kur’an’ı ve sünneti doğru anlayıp doğru anlatmayı, yaşamayı ve yaşatmayı, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, Allah’a ve Rasulüne itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, sâdık erkekler ve sâdık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tuan kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar11 olarak mağfirete ulaşmamızı bizlere nasip etmesini diler ve dileniriz.


 


 

1 ) Ahmed bin Hanbel, Müsned

2 ) Ebu Davud, Diyat, 17

3 ) Buhari, Bed’u’l-halk, 7; Müslim, Nikah, 122

4 ) İmam Nevevi, Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhac, c. 6, s. 541

5 ) https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1378

6 ) Buhari, Edeb, 95

7 ) Müslim, Birr, 87

8 ) Tirmizi, Menakıb, 63

9 ) Tirmizi, Rada, 11

10 ) Ebu Davud, Nikah, 42; İbni Mace, Nikah, 51

11 ) Ahzab, 35