10 dk.
15 Aralık 2024
Niçin Kitap Okuyoruz?-gorsel
Youtube Banner

Niçin Kitap Okuyoruz?

Soru: Kitap okumanın eski önemini kaybettiğini düşünüyorum. Özellikle de merak edilen her şeyi internetten bulup öğrenmenin mümkün olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Üstelik basılı kitapların bile pek çoğu dijital hâliyle de internette mevcut. Bu durumda neden kitap okuyalım ki? Kitap okumanın insana katacağı bir şeyler kalmış mıdır?

 

Cevap: İnsan için asıl lazım olan şey öğrenebilir olması, öğrenmeye açık olmasıdır. Bu da insanın insan olmasıyla ilgili bir özelliktir. İnsan esas itibariyle içsel olarak gelişebilen yani  yeni şeyler öğrenebilen bir varlıktır. Bu özelliği ister dini olarak Allah-u Teala’nın Hz. Adem’e (as) isimleri öğretmesi meselesine bağlayın1, ister seküler planda “insan doğası” teorileri içinde insanın ancak öğrenmeyle gelişebileceği düşüncesine bağlayın sonuç değişmeyecektir. Sonuçta insan ve insanlık için her türlü gelişme yeni şeyler öğrenmeye bağlıdır. 

 

Her insanda zaten öğrenme konusunda fıtrî bir meyil vardır. Bu meyil yürüme ve konuşmayı öğrenme gibi bilinç dışı alanlarda geçerli olduğu gibi matematik, tarih, yabancı dil öğrenme ya da alet kullanma, bisiklet sürme, uzay gemisi inşa etme gibi sistematik çalışma isteyen alanlarda da geçerlidir. Öğrenme konusunda her insanda fıtrî bir meyil olsa da bu temayül zamanla iyi değerlendirilmeyebilir. Bazen insanlar negatif duygular ve çevre etkisi gibi nedenlerle kendini öğrenmeye tamamen veya kısmen kapatabilir. Bu durum istisna olsa da öğrenme ömür boyu süren bir davranıştır. 

 

Öğrenmenin tek bir yolu yoktur. Kitap okumak veya genel olarak okumak bu yollardan sadece birisidir. Belki en önemlilerinden birisidir ancak tek yol değildir. Çünkü yazının icadından önce de insanlar öğrenmeye açıktı ve hayatta kalmaları için gerekenleri öğrenmeleri gerekiyordu. İleride de bir şeyler okumadan, örneğin nöronlarımıza bir şekilde müdahale edilerek dışarıdan bilgi aktarımı sağlanabilecek bir teknoloji geliştirilirse kitap okumaya belki ihtiyaç kalmayacaktır ancak öğrenmeye açık olma durumu var olmaya devam edecektir.

 

Konuyu kitap okumak noktasından genel olarak okumak noktasına taşımamız gerekir. Çünkü artık basılı, ciltli, sayfaları olan klasik kitapların yanında dijital kitaplar ve başka yazılı dokümanlar da en az kitaplar kadar yaygın hale geldi. Yazılı materyaller ister kil tabletlerde olsun, ister basılı kitaplarda ister dijital formatlarda olsun, burada da esas olan yine öğrenmeye açık olma durumudur. 

 

Bilginin aktarım hızı açısından yazının konuşmaya göre daha hızlı ve işlevsel olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar dinleyerek de bir şeyler öğrenebilirler muhakkak ancak yazı teknolojisi (evet, yazı da bir teknolojik üründür) okuyarak veya seyrederek öğrenmeye göre daha işlevseldir. Özellikle belirli bir zaman ayrılıp da belirli bir hız kazanıldığında yazı ile, dinlemeye ve seyretmeye göre çok daha fazla miktarda bilgi daha kısa zamanda beyne aktarılabilmektedir. Bu yönüyle okumaktan daha hızlı, daha faydalı ve daha verimli bir öğrenme yolu şu an için pek yoktur denilebilir. Elbette günlük hayatın yoğunluğuna göre okumaya vakit bulamayıp da podcast veya sesli kitap gibi uygulamalardan da faydalanmak mümkündür çünkü meselenin temeli öğrenmeye açıklıkla ilgilidir. 

 

Yazılı materyallerin öğrenmede daha etkili olduğu ilkesi her kitap için geçerli olmayacaktır. 5 sayfada anlatılabilecek bir konuyu 200 sayfaya yayarak konunun anlaşılmasını zorlaştıran kitaplar olduğu gibi; basılı hale getirilse 5 sayfa etmeyecek ama 200 sayfalık pek çok kitaptan daha faydalı olabilecek blog yazılarına da rastlayabilirsiniz. Bu nedenle de kitap, yazılı metin gibi kavramları sınırlandırmak, özellikle de kitap formatına indirgemek anlamlı değildir. 

 

İnsan bedeni sağlıklı işlemeye devam etmek için egzersize ihtiyaç duyar; zihin de sağlıklı kalabilmek için yeni şeyler öğrenmek, düşünmek ve bir şeyler üretmek zorundadır. Dolayısıyla öğrenmeye açık oldukça ve öğrendikçe insanın bu yöndeki terakkisi de devam edecektir. 

 

Kurgu Metinler Okuma (Fact ve Fiction Ayrımı)
 

Genel dil kabiliyetleri ve anlama yetisinin artırılması için roman ve hikâye gibi kurgu metinler okumanın önemli faydaları vardır. Hatta bu konuda bazı kurgu metinler bazı araştırma kitaplarına göre daha işlevsel sayılabilir. Çünkü insanlar genellikle söz ve kelimelerle düşünürler. Söz ve kelimelerden oluşan dil yapısı güçlenince düşünce kabiliyeti de artacaktır.

 

Kurgu metinlerin iki farklı yönü daha vardır.

 

Birincisi; kurgu olarak adlandırılmalarına rağmen gerçek hayatı farklı yönleriyle çok iyi yansıtabilmektedirler. Örneğin dünya klasikleri içindeki romanların çoğu, insanlara farklı hayat tarzlarının, farklı dünyaların ve farklı insanların iç dünyalarının gösterilip aktarılmasında çok önemlidirler. Bu klasikleri ciddi bir şekilde okuyanlar; insanlara, dolayısıyla kendisine dair bilgisini ve farkındalığını da epey artırabilir. Hatta bu bağlamda dünya klasiklerinden sayılan romanları okumamış, bu kitaplarla pek haşir neşir olmamış insanlara, farklı insanların farklı psikolojik özellikleri olabileceği, dolayısıyla kendisinin de farklı bir psikolojik yapısı olduğu gerçeğini aktarabilmek zor olacaktır diyebiliriz. Bu, kurgu veya roman okumakla elde edilebilecek çok önemli bir kazanımdır çünkü herkes bu dünyada öncelikle bizzat kendisi olarak yaşar. Başka türlü düşünme, algılama, hissetme ve değerlendirme tarzlarının da olabileceğini, bu konuda bir şeyler duymuş ve okumuş olsalar bile pek düşünmezler. Dünya klasikleri dediğimiz romanların pek çoğu ile klasiklerden sayılmasa bile diğer ciddi kurgu metinler önem verilerek okunduğunda böylesi alternatiflerin ve farklılıkların olduğunu insanlara daha kolay gösterebilirler.

 

Farklı bakış açısı kazandırma noktasında da bu cins romanların önemli olduğu açıktır. Örneğin Balzac’ın Vadideki Zambak romanı sadece platonik bir aşk romanı değildir. Hatta temel konu sadece basit bir vitrindir. Ayrıca bu roman 19. Yüzyıl Fransa’sında yaşanmış bitmiş olayların romanı da değildir. Bu romanda önemli olan bir yerdeki ve bir dönemdeki insanların birbirleriyle ilişkilerinin çok güçlü bir gözlemcilik ve iyi bir tasvirle anlatılmasıdır. Ayrıca yazarın kendi deyimiyle “Bireysel yaşamdaki eylemler, bunların nedenleri ve ilkeleri” de bu romanda iyi bir şekilde ele alınıp anlatılmıştır. Bu yönleriyle kitaptaki olaylar birer "olay" olarak dünyanın her yerinde rastlanabilen sıradan vakalar gibi görünse de bu vakaların arkasındaki yönlendirici güçler, vakaların kahramanları olan insanların kendi iç deneyimleri hakkında önemli bilgiler sunmakta, farklı bakış açıları kazandırabilmektedir.

 

Fact ya da kurgu olmayan, yani somut gerçeklere ve olgulara dayalı düşünsel ve görsel eserlerden ilim öğrenebiliriz. Ancak fiction (kurgusal) eserlerden de dil ve düşünce kabiliyetimizi geliştirmede, başka insanların ve kültürlerin içsel yapılarıyla ilgili bilgi edinmede, bireysel ve toplumsal deneyimlerin farklı yönlerini keşfetmede faydalanabiliriz. 

Fiction metinler içinde kalitesiz pek çok eser vardır kuşkusuz ancak kalitelilerini tespit edip okumak ve faydalanmak da mümkündür.

 

Fantastik yapıdaki kurgu metinlerin de bir duyguyu, düşünceyi hatta reel bir olguyu anlatmada önemli rolleri olabilmektedir. Ursula K. Le Guin’in romanlarını bu bağlamda düşünebilirsiniz. Guin genellikle fantastik ve bilimkurgu yazarı olarak tanınır, bu doğrudur. Kitaplarında yazdıkları hiçbir yerde gerçekleşmiş olaylar da değildir. Bu da doğrudur. Ancak zaten yazarın böyle bir gerçeklik iddiası da yoktur. Mesele farklıdır. Mesele, anlatılmak istenenin fantastik/bilimkurgu formatıyla daha iyi anlatılabilmesidir. Yani bu kitaplarda anlatılanların başka türlü anlatılma imkânı pek yoktur. Örneğin Mülksüzler romanında farklı dünya sistemleri, yönetim türleri ve yöneticiler ile bunların insan yaşamı üzerindeki etkileri öyle bir anlatılmıştır ki, herhangi bir siyaset bilimi metninin bu kadar etkili olması pek mümkün değildir. 

 

Okumak ve Bir Zihin Egzersizi Önerisi

 

Kitap okumada dikkat edilmesi gereken bir konu da şudur ki: İnsanlar sürekli kısa metinler okursa bir süre sonra zihnin daha uzun metinleri okuma, anlama, sindirme kapasitesi azalacaktır. Bu nedenle bizim için anlaşılması zor bir metin olsa bile zihnimizin belirli bir konuya bazen 1 saat, bazen 2 saat, gerekirse 3-5 saat büyük ölçüde odaklı bir şekilde kalabilmesini sağlamamız lazım. Bu da egzersizlerle olabilecektir. Yani nasıl ki normalde 5 km koşamayan bir insan deneye deneye, çalışa çalışa bu kabiliyeti kazanır ve zamanla tek seferde 5 km koşabilir hale gelir. Aynen öyle de, şu andaki mevcut alışkanlık durumumuza göre okuyabildiğimiz metin okumaları üzerine çalışarak şimdiki okuyabildiğimiz miktardan daha uzun metinleri daha rahat ve kolay okuyabilir hale gelmek mümkündür.

 

Peki böyle bir şeye gerçekten ihtiyacımız var mıdır? Günde 2 saatimizi vererek uzun metinler okumak zorunda mıyız?

 

Bir düşünelim: Miladi 6. yüzyıl sonları ve 7. yüzyıl başlarındaki Arap coğrafyasına ve o coğrafyanın insanlarına bakalım. Bu insanların hayatında yazılı kültür zaten yoktur. Ama daha önemlisi, onların zihinlerini dağıtacak, kendisinden başka hiçbir şeye odaklanmaya izin vermeyecek kaotik toplumsal bir yapı da yoktur. Bugün ise bizler küçük küçük pek çok şeyle uğraşırken gün içinde tek bir konuya odaklanmakta ve odaklı kalmakta zorlanan insanlarız. Ancak diğer yandan böyle bir odağı kurmak ve sürdürmek de zorundayız. Çünkü bu dünyada içsel gelişim denilen insana özgü o kabiliyeti çalışır durumda tutmak için bazı latifelerimizi ve zihnimizi beslememiz gerekmektedir. Bu nedenle de az önce bahsedilen türden zihinsel egzersizlere ve eğitimlere gerçekten ihtiyacımız vardır. Bu odağı kurmak ve sürdürmek için en iyi yol da kitaplardır veya yazılı metinleri okumaktır. Elbette belgesel veya eğitim videoları da işe yarayabilir ancak onlar kitap veya yazılı metin kadar etkili olmayacaklardır. 

 

Diğer yandan insan zihninin ancak belli bir saat boyunca okumayla gelişebilecek bazı yönleri vardır. Bununla ilgili bilimsel araştırmalar ve deneylere de rastlayabilirsiniz. Örneğin bir insan 5 yıl boyunca günde 2 saat kitap okusa 3.650 saat boyunca kitap okumuş olacaktır. 2 yıl boyunca günde 5 saat kitap okuyan insan da aynı süre miktarınca kitap okumuş olacaktır. Bu okumalar tabii ki aralıksız olmak zorunda değildir. Sonuçta farklı zamanlarda bu kadar süre kitap okuyan bir insanın zihni veya zihninin önemli bir bölümü normal sıradan insanlardan farklı bir seviyeye evrilmiş olacaktır. Üstelik de geri dönüşsüz biçimde… Yani böyle bir insan daha zeki, daha anlayışlı, daha farkındalığı gelişmiş birisi haline gelebilecektir. 

 

Böyle bir insan olmak için 3.650 saat kitap okumak tek başına yeterli midir? Her 3.650 saat kitap okuyan zeki, anlayışlı, şuurlu bir insan haline gelir mi? Bunun gibi soruların hepsine aynı anda verilecek iki kelimelik cevap: Evet, genellikle.. şeklinde olacaktır. Evet, böyle bir insan olmak için bu kadar saat okumak genellikle yeterlidir, bu kadar süre kitap okumadan bu seviyede anlayışlı ve zeki birisi olmak genellikle mümkün değildir. 

 

Peki bu seviyeye gelmek herkes için şart mıdır? Hayır şart değildir. Dünyada yaşayan yaklaşık yedi buçuk milyar insanın hepsinin aynı anda ve aynı oranda böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Ancak belli bir kalitenin üzerinde bir anlayışla yaşamak isteyen insanlar için ise bu şarttır.