Son nefeste iman etmek | 1. Kısım
Soru: Son nefeste iman etmek meselesini izah eder misiniz? Bu dünya hayatı bir imtihan ve gelişme süreci olduğuna göre bir kulun affedilmesinin bir anda olması mantıksız değil midir? Bir anda 5 km koşulamayacağı gibi bir anda cennetlik de olunmaması gerekir. Bu durumda son nefeste iman istemek yanlış değil midir?
Cevap Özeti: Konuyla ilgili hadisleri bütüncül değerlendirdiğimizde anlaşılan şudur ki: Bir insanın son sözünün La İlahe İllallah olması onun imanla yaşayıp imanla öleceğine bir delil olabilir. Ancak bu, sağlığında Allah Teala’ya bir şeyleri şirk koşmamış olmasına bağlıdır. Dolayısıyla hadisteki “La İlahe İllallah” kelimesini kendi başına değerlendirmek, diğer şartlardan bağımsız olarak herhangi bir anda söylenebilen bir söz olarak değil, hayatta iken devam eden imtihanların bir sonucu olarak söylenen, benimsenerek ifade edilen bir söz olarak anlamak gerekir.
Bir insanın son sözlerinin “La İlahe İllallah” olması önemsizdir de denilemez. Ani ölümler dışında bir insanın ölüm sürecine girdiği anlaşıldıktan sonra o insana La İlahe İllallah sözünün telkin edilmesini bizzat Efendimiz (sas) tavsiye etmiştir.
Bu dünya bir imtihan meydanıdır ve hayatta iken asıl gündemimiz de terakkidir. Fakat bunun böyle olması kişinin bir anda yükselmesinin veya bir anda düşmesinin imkansız olduğu anlamına da gelmez.
İnsan hayatının her yaş diliminin, her döneminin farklı imtihanları vardır. Bununla beraber ecelin ne zaman geleceği de belli değildir. İnsan bir imtihan süreci içinde bu imtihanı kaybetme aşamasında iken ecel gelebilir. Bir günah işlemek amacıyla trafikte giderken bir kaza sonucu hayatını kaybedebilir. Namaz kılarken ölebileceği gibi bir harama bakarken, gıybet ederken, birilerine haksızlık ederken de ölebilir. İmani bir konuda şüphe ve vesvese içinde olduğu bir dönemde de vefat edebilir. Bu nedenle de son nefeste iman üzere bulunmak son derece önemlidir.
Ayrıntılı Cevap: Bir sözün anlamı öncelikle o sözün bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Bağlam ise sözün nerede söylendiği, kime söylendiği, hangi maksatla, ne amaçla söylendiği, sözü kimin söylediği gibi durumları ifade eder.
Buna göre bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas) “Kimin son sözü “Lâ ilâhe illallah” olursa, cennete girer.”1 buyurmuştur. Ancak bu hadis-i şerifin söylendiği dönemden bugüne kadar hiçbir sahabi, hiçbir alim, hiçbir hadisçi veya kelamcı bu sözü “Kim hayatı boyunca nasıl yaşarsa yaşasın, son sözü La İlahe İllallah olursa kesin cennetliktir.” şeklinde anlamamıştır. Çünkü hadisin manası bu değildir.
Hadisin bağlamına bir göz atalım:
Öncelikle bu hadis-i şerif hadis kaynaklarında Hz. Ebu Zerr’in (ra) rivayet ettiği şu hadisle birlikte geçer:
Ebu Zer hazretleri diyor ki: “Rasulullah (sas) “Bana Rabbim tarafından gönderilen Cibril gelmiş ve “Ümmetimden her kim Allah Teala’ya hiçbir şeyi ortak tanımayarak ölürse, o kimse cennete girer.” diye haber verdi” buyurdu. Ben “Ya Rasulallah! O adam zina etse ve hırsızlık yapsa yine cennete girer mi?” diye sordum. Resul-i Ekrem (sas) “Evet, zina etse ve hırsızlık yapsa da cennete girer.” diye cevap verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha?” dedim. “Evet. Hırsızlık da etse, zina da yapsa.” dedi. Hz. Peygamber (sas) dördüncü keresinde şöyle ilave etti: “Ebu Zer patlasa da cennete girecektir.”2
Yine bu hadisin aynı konu başlığında zikredildiği bir başka hadis şu şekildedir:
Cabir b. Abdullah el-Ensari (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas) buyurdular ki: “İki şey vardır ki birbirini gerekli kılıcıdır.”
Bir zat: Ya Rasulallah! Birbirini gerekli kılan bu iki şeyden maksat nedir? diye sordu.
Allah Rasulü (sas) şöyle cevap verdi: “Kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir.”3
Kısacası “Kimin son sözü “Lâ ilâhe illallah” olursa, cennete girer.” hadisi, bir insanın nasıl yaşarsa yaşasın, istediği kadar günaha, şirke, zulme bulaşsın, ömrü boyunca hayır adına hiçbir şey yapmasın, hep günahların peşinden koşturmuş olsun ancak son sözü de “La İlahe İllallah” olursa cennete gireceği anlamına gelmemektedir.
İlgili hadisleri bir arada değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuç: Bir insanın son sözünün La İlahe İllallah olması onun imanla yaşayıp imanla öleceğine bir delil olabilir. Bu da onun hayatında Allah Teala’ya bir şeyleri şirk koşmamış olmasına bağlıdır.
Nitekim hadis alimlerinden İbn Hacer’in dediğine göre: Vehb b. Münebbih’e (ra) “La ilahe İllallah sözü cennetin anahtarı değil midir?” diye sormuşlar. O da:
“Evet, anahtarıdır. Ancak bu anahtarın şüphesiz ki dişleri ardır. Sen cennetin kapısı önüne dişli bir anahtarla varırsan cennetin kapısı sana açılır, yoksa açılmaz” der. Yani Vehb b. Münebbih bu cevapla cennete girebilmek için her şeyden bağımsız bir şekilde “La İlahe İllallah” sözünün bir söz olarak yetmeyeceğini, dini vecibelere bağlı olunması gerektiğini ifade etmiştir.4
Yani hadis alimlerinden Aynî de “Kimin son sözü La İlahe İllallah olursa cennete girer.” hadisini “Kim ki Allah Teala’ya bir şeyi ortak koşmadan, bu itikat üzere ölürse cennete girer.” hadisiyle eşanlamlı saymıştır.5
Dolayısıyla hadisteki “La İlahe İllallah” kelimesini diğer şartlardan bağımsız olarak herhangi bir anda söylenebilen bir söz olarak değil, belirli bir sürecin, hayatta iken devam eden imtihanların bir sonucu olarak söylenen, itikat ederek, iman ederek, benimseyerek söylenen bir söz olarak anlamak gerekir.
Bu hadisin literal anlamıyla değerlendirilmesinin yanlış olacağına dair bir delil de şudur ki: Efendimiz’in (sas) son sözü “La İlahe İllallah” olmamıştır. Hz. Aişe (ra) validemizin bildirdiğine göre Efendimiz’in (sas) son sözü “Allahümme el-Refîki’l A’lâ” cümlesi olmuştur.6 Refik-i Alâ, “Yüce dostlar” demek olup cennetin en yüksek mertebesinde bulunan peygamberler cemaatine verilen isimdir.
Bununla birlikte bir insanın son sözlerinin “La İlahe İllallah” olması önemsizdir de denilemez. Ani ölümler dışında bir insanın ölüm sürecine girdiği anlaşıldıktan sonra o insana La İlahe İllallah sözünün telkin edilmesini bizzat Efendimiz (sas) tavsiye etmiştir.7 Telkin, hatırlatmak, bir duygu ve düşünceyi aşılamak demektir. Psikoterapilerde terapi alanlara yapılan da temelde bir telkindir. Ölüm döşeği diye tabir edilen ölüm sürecine girmiş bir insana usulünce La İlahe İllallah gibi tevhidin hakikatini hatırlatmak, Allah ve Rasulünden, iman ve Kur’an hakikatlerinden bahsetmek, yeni başlayacak olan ahiret hayatında asıl işine yarayacak hususları anlatmak elbette makuldür hatta bazen gereklidir de denilebilir.
Bir başka husus: Evet! Bu dünya bir imtihan meydanıdır. Hayatlarımız boyunca asıl konumuz da terakkidir. Fakat bunun böyle olması kişinin bir anda yükselmesinin veya bir anda düşmesinin imkansız olduğu anlamına da gelmez. Bir anda yükselmek veya düşmek nadir olsa da imkansız değildir. Şöyle ki: İnsanı asıl değiştiren şey kendisine, hayata ve Allah Teala’ya dair anlayışıdır. Anlayış ise bir anda var olabildiği gibi bir anda yok da olabilir. Örneğin insan bir günahı yıllarca işlemiş olabilir. Ama bu günahla ilgili duydukları ve okudukları nedeniyle bilinçaltında bir yerlerde bu günaha karşı kendisi farkında olmasa bile rahatsızlık duyuyordur. Gün gelir o rahatsızlık iyice açığa çıkar, bir cins katharsis gibi bir aydınlatma yaşatır ve insan o andan itibaren yanlışının, günahının farkına vararak ciddi pişmanlık duyar. Bu duyguyla ciddi bir arınma, bir tevbe, bir geri dönüş ve değişim yaşama iradesine kavuşabilir. Bu iradeyle de çok şey kazanabilir. Veya tam tersi durumlar da mümkündür. Örneğin depresyonun belli bir seviyesinden sonra insan “Artık ne olacaksa olsun.” gibi bir seviyeye gelebilir ve çok şeyini kaybedebilir. Böyle bir vazgeçiş imana dair meselelerde de olabilir.
Bu gibi şeylerin “bir anda” olabilmesinin bir nedeni şudur: Biz insanlar genellikle gafletimiz yüzünden pek çok şeyin hakiki kıymetini biliyor değilizdir. Örneğin son derece muhtaç bir hâldeki bir yetim ile annesinin durumunu görür ve onlara bir parça yardım edebiliriz. Bunun kıymetini de o anda anlamamız mümkündür. Veya soğuk bir günde soğuk suyla abdest alıp namaz kılabilmenin kıymetini de bir parça anlayabiliriz.
Ancak mesela “Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu sözü yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.”8 Hadisi veya;
“Kul, Allah’ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah’ın rızasını kazanacağı hiç aklına gelmez. Hâlbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur.”9 Hadisinin de işaret ettiği üzere bazen (veya çoğu zaman) farkına varmadığımız, önemsemediğimiz bir söz ve davranış Allah Teala nezdinde çok büyük bir sevap veya çok şiddetli bir günah olarak değerlendirilebilir.
1 ) Buhari, Cenaiz, 1; Ebu Davud, Cenaiz, 20; Müsned, V, 247
2 ) Buhari, Tevhid 33; Müslim, İman 153; Tirmizî, İman 18
3 ) Müslim, İman, 151
4 ) Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, c. 4, 617 nolu hadisin şerhi
5 ) A.g.e, c. 4, 617 hadisin şerhi
6 ) Buhari, Megazi, 83-84; Müslim, Fezail, 87; Tirmizi, Daavat, 77; Muvatta, Cenaiz, 46
7 ) Müslim, Cenaiz, 1-2; Ebu Davud, Cenaiz, 16; Tirmizi, Cenaiz, 7; Nesai, Cenaiz, 4; İbn Mace, Cenaiz, 3
8 ) Buhari, Rikak, 23
9 ) Muvatta, Kelâm, 5; Tirmizî, Zühd, 12