Zikir Çekmede Sayıların Sırları | Tek Parça
Soru: Bir yazınızda zikir çekerken sayıların bir önemi olmadığını ve rivayetlerde kesin sayı belirterek zikir ve duaların yer almadığını söylüyorsunuz. Fakat Peygamber Efendimiz’in (sas) namazlardan sonra 33 defa Sübhanallah-Elhamdülillah-Allahuekber demeyi tavsiye ettiğini görüyoruz. Bu 33 sayısının bir esrarı var mıdır?
Cevap: Meselenin farklı boyutlarını maddeler hâlinde ele alacağız.
Birincisi: Öncelikle bazı dualar ve zikirler için sayıların hiçbir önemi olmadığını ve rivayetlerde sayı belirtilmediğini söylemedik. Sadece esmaül hüsnadan herhangi birisinin belli sayıda zikredilmesine dair bir rivayetin bulunmadığını söyledik.1 İkisi farklı şeylerdir.
İkincisi: Efendimiz (sas) bazı dualar ve zikirler için farklı zamanlarda farklı sayılar vermiştir. Örneğin; “Kim sabah olunca: Allâhumme innâ asbahnâ nüşhidüke ve nüşhidü hamelete arşike ve melâiketeke ve cemîa halkıke inneke entellâhü lâ ilâhe ilâ ente vahdeke lâ şerîke lek ve enne Muhammeden abdüke ve Resûlüke.” (Allah’ım! Biz seni şahit kılarak, arşını taşıyanları şahit tutarak, melekleri ve bütün yaratıkları şahit tutarak sabahladık. Şüphesiz sen, senden başka ilah olmayan Allah'sın, teksin, ortağın yoktur. Muhakkak Muhammed senin kulun ve Rasulündür." derse, Allah o gün söyleyenin dörtte birini cehennemden azad eder. Kim bunu iki kere derse Allah yarısını cehennemden azad eder. Kim dört kere söylerse Allah o gün onu cehennemden azad eder.” 2 buyurmuştur.
Bir başka hadiste; “Kim sabah akşam yüz defa “Sübhânallâhi ve bi-hamdihî”: (Ben Allah’ı uluhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim) derse, onun söylediklerinin bir mislini veya daha fazlasını söyleyen kimse dışında hiçbir şahıs, kıyamet gününde onun söylediğinden daha faziletli bir zikirle gelemez.”3 buyrulur.
Sa’d bin Ebu Vakkas’ın (ra) rivayet ettiği bir hadiste de Efendimiz (sas) “Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan aciz midir?” buyurur. Orada bulunan; “Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanır?” diye sorar. Efendimiz (sas) de; “Yüz defa Sübhanallah der, ona bin iyilik (sevap) yazılır veya bin günahı bağışlanır.” buyurur.4
Hz. Cüveyriye (rh.a) validemizin anlattığına göre Efendimiz (sas) bir gün sabah namazını kıldıktan sonra Hz. Cüveyriye validemiz de namaz kıldığı yerde oturmakta iken erkenden evden çıkar. Kuşluk vaktinde tekrar eve döner. Cüveyriye validemiz hala aynı yerde oturmaktadır. Efendimiz “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sorar. Validemiz de “Evet” cevabını verince Efendimiz (sas) şöyle buyurur: “Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur: Sübhânallâhi ve bi–hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî: Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim.”5
Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Üçüncüsü: Herhangi bir zikri belli bir sayıyla birlikte ifade eden hadislerde sayıların hikmetleri ve sırlarıyla ilgili bir bilgi verilmemiştir. Efendimiz (sas) herhangi bir zikri veya duayı ümmetine tavsiye ettiğinde bazen sayı vermiştir ancak sayının değil o zikrin veya duanın hikmetine, faydasına, önemine dair bilgiler vermiştir.
Dördüncüsü: İslam tarihi boyunca ayet ve hadislerde geçen sayılarla ilgili pek çok fikir belirtilmiştir. Özellikle “huruf ilmi” adıyla harf ve rakamların bazı ilahi hakikatleri anlamada işlevsel yönleri olduğuna dayalı ebced ve cifir gibi bazı disiplinler de oluşturulmuştur. Maruf-u Kerhi, Zünnun el-Mısri, Cüneyd-i Bağdadi, Abdülkadir Geylani ve özellikle Muhyiddin İbn-i Arabi gibi isimler de bazen sayılar ve harflerin bu yönleriyle ilgilenmişlerdir. Tabii bazıları bu büyük isimlerin bu meseleleri ciddiyetle ve usulünce ele aldıklarını ancak günümüzde harf ve sayı sembolizminin giderek daha da lakayt bir şekilde ele alındığını, meselenin basitleştirildiğini ve bu ilmin ehlinin elinden avamın eline düştüğünü söyleyebilirler. Ancak şu bilinmelidir ki; ilm-i huruf, ebced, cifir veya sayı sembolizmi dinin esaslarından değildir. Bu konuda dini veya bilimsel anlamda objektif bir kriter de yoktur. Dolayısıyla bu mesele istismara, kötüye kullanmaya açık bir alandır.
Diğer yandan bazı sayılarda bir hikmet veya sır olduğundan bahisle örneğin Bedir Ashabının sayısının üç yüz on üç kişi olduğu, bunun da Calut’la savaşan Talut ordusunun asker sayısı olduğu söylenmiştir. Ancak bu konudaki rivayetler farklıdır. İmam Buhari Sahih’inde Megazi bölümünde bu konuya ayrı bir bab ayırmış ve adını da “Bedir Harbine Katılan Sahabilerin Sayısı Bâbı” koymuştur. Buradaki rivayetlere bakıldığında Berâ bin Âzib’in (ra) bir rivayette Muhacirlerin sayısının 60 küsur Ensarın da iki yüz kırk küsur olarak verdiği,6 bir başka rivayette Bedir’de hazır bulunanların sayısının Talut’un Ürdün Nehrini kendisiyle beraber geçen arkadaşlarının sayısı kadar, yani üç yüz on küsur kişi olduklarını7 belirtmiştir. Başka kaynaklarda da Abdullah bin Abbas’ın (ra) Bedir Savaşına katılan sahabi sayısıyla ilgili üç yüz on üç ve üç yüz küsur sayılarını,8 Abdullah bin Mesud’un (ra) da sadece üç yüz sayısını verdiği görülmektedir.9
Görüleceği üzere Bedir ashabının sayısıyla ilgili bir kesinlik yoktur. Sayı gerçekten üç yüz on üç de olabilir farklı da olabilir.
Dolayısıyla üç yüz on üç sayısının sırrına dair herkesi bağlayacak, objektif, net, kesin bir hüküm vermek mümkün değildir. Bu konuda ancak sübjektif düşünceler ileri sürülebilir ki öyle de olmuştur.
Beşincisi: Efendimiz (sas) namazlardan sonra 33’er defa Subhanallah-Elhamdülillah-Allahuekber denilmesini tavsiye etmiştir. Konuyla ilgili hadis şu şekildedir; “Her namazın arkasında kim otuz üç kere; ‘Subhanallah’ der Allah’ı tesbih eder, ‘Elhamdülillah’ der otuz üç kere Allah’a hamd eder, ‘Allahu Ekber’ der otuz üç kere Allah’ı tekbir eder ve bunlar doksan dokuz olur. Bunun akabinde ‘La İlahe İllallahu Vahdehu Lâ Şerike Leh Lehul Mulku Velehul Hamdu Ve Huve Ala Kulli Şeyin Kadir’ der bununla tespihi yüze tamamlarsa, o kulun günahları denizin köpüğü kadar çok olsa da hepsi bağışlanır!”10
Ancak Efendimiz’in (sas) özellikle namazların sonrasında okunmasını tavsiye ettiği zikirlerle ilgili rivayetler sadece bundan ibaret değildir. Örneğin Efendimiz’in (sas) namazdan sonra üç kez “Estağfirullah”11 dediği de bilinmektedir.
Ayrıca Subhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber zikirlerinin 33 değil 10’ar defa olarak tavsiye edildiği rivayetler de bulunmaktadır. Bununla ilgili hadiste şöyle buyrulmuştur: “İki özellik vardır ki bir Müslüman bunlarla amel ederek ölürse cennete girer. Dikkat edin bu iki şey kolaydır lakin bunları uygulayan azdır. Her namazın ardından on defa “Subhanallah”, on defa “Elhamdülillah”, on defa “Allahu Ekber” demek. Bunlar dilde yüz elli terazide bin beş yüz eder. (İkincsi) Yatacağınız zaman Subhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber derse ki bu dilde yüz, terazide bin eder. Hanginiz bir gece ve gündüzde iki bin beş yüz kötülük yapar? Bunun üzerine sahabeler: “Ey Allah’ın Rasulü! Bunlar kolay olduğu halde yapanlar neden az oluyor?” diye sorunca Efendimiz (sas) “Sizden biriniz namazdayken şeytan gelir şunu şunu hatırla der de tesbih çekmeyi yapamaz. Yatacağı zaman da hatırlamaya devam eder yine söylemeden uyuya kalır.”12
Dördüncü maddede nasıl ki Bedir Ashabının sayısı kesin olmadığından üç yüz on üç sayısıyla ilgili kesin ve net bir şey söylenemeyeceğini belirttik. Burada da aynı şekilde otuz üç sayısıyla ilgili kesin ve net bir şey söylenemeyeceğini belirtmemiz gerekir. Bu konuda da sadece sübjektif düşünceler ileri sürülebilir.
Altıncısı: Hadislerde sayı hâlinde belirtilen zikirlerin o sayılarla çekilmesi güzeldir, önemlidir. Hatta bunun dışında insanlar bazı zikirleri de belirli sayılarla çekebilirler. Örneğin bir insan bir hadiste geçmemiş olsa da günde bin defa “La ilahe illallah” zikrine devam edebilir ve bu kendisi için iç ve dış disiplini sağlayan nurani bir kaynak hâline gelebilir.
Ancak, Esmaül Hüsna’dan herhangi bir isim veya zikrin ebced değeri kadar çekilmesinin şart olduğu, o sayı kadar çekilmezse sırrın bozulacağı şeklindeki söylemler yanlıştır.
Örneğin “Yâ Latîf” zikrine devam etmek isteyen bir insan Latif isminin ebced değerinin 129 olduğunu öğrenir ve günde 129 defa Ya Latif çekebilir. Bunun yanlış veya bidat olduğu söylenemez. Ancak 128 veya 130 defa çekmenin caiz olmadığı, eksik veya fazla çekilmesi hâlinde bütün sırrın bozulacağı ve Latif isminin manası lütuflarını incelikle ve rıfk ile vermek manasının tecelli etmeyeceğini söylemek yanlıştır. Çünkü, Allah Rasulü (sas) ve sahabe efendilerimiz Allah Teala’nın herhangi bir isminin ebced değeri karşılığındaki sayı kadar zikredilmesine dair herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Bu tür mülahazalar sonraki nesillerin belki kendi kişisel tecrübelerini aktarmalarıyla ortaya çıkmıştır. “Kesinlikle yanlıştır, haramdır, bidattır, uzak durulmalıdır.” diyemesek de ebced değerlerine özel sırlar atfetmek, bunları herkes için bağlayıcı hükümler gibi lanse etmek, daha da ötesi Allah Teala’nın uluhiyetine ve rububiyetine dair icraatlarıyla ilişkilendirmek pek uygun olmasa gerektir.
Yedincisi: Daha önce de belirttiğimiz gibi sayılarla veya sayı sembolizmiyle ilgilenen alimler olmuştur. Ancak bu alimler bu meseleleri dinin esası saymamışlar, bir çeşit yardımcı malzeme olarak kullanmışlardır. Dolayısıyla onların yaptıklarına bakıp da “O hâlde biz de bu meselelerle ilgilenmeliyiz.” sonucunu çıkarmak pek makul değildir.
Bediüzzaman bir yerde kendisine yöneltilen “İlm-i cifre (cifir ilmine) anahtar olacak bir ders istiyorsunuz.” talebine karşılık şu cevabı vermiştir:
“İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan vazife-i hakikiyeden (asıl hakiki vazifeden) alıkoyup meşgul ediyor. Hatta kaç defadır esrar-ı Kur’aniyeye (Kur’an’ın sırlarına) karşı o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu; kemal-i iştiyak (ciddi bir istek ve arzu) ve zevk ile müteveccih olduğum (yöneldiğim) vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum: Birisi “Lâ ya’lemu’l gaybe illallah” (Gaybı sadece Allah bilir)(13) yasağına karşı hilaf-ı edebte (edep dışı harekette) bulunmak ihtimali var. İkincisi, hakaik-ı esasiye-i imaniye ve Kur’aniyenin (iman ve Kur’an esaslarına dair hakikatler, iman ve Kur’an’ın temel meseleleri) berahin-i katiye (kesin deliller) ile ümmete ders vermek hizmeti ise ilm-i cifir (cifir ilmi) gibi ulum-u hafiyenin (gizli ilimlerin) yüz derece daha fevkinde (üstünde) bir meziyet (üstün özellik) ve kıymeti vardır. O vazife-i kudsiyede (kutsal vazifede) kat’î hüccetler (güçlü deliller) ve muhkem (sağlam) deliller suiistimale (kötüye kullanmaya) meydan vermiyorlar. Fakat cifir gibi muhkem kaidelere (sağlam ve objektif prensiplere) merbut (bağlı) olmayan ulum-u hafiyede suiistimal girip şarlatanların istifade etmeleri ihtimalidir.”(14)
Dolayısıyla bu tür gizemli ve cazibeli konulara meyletmek insanın zihnini hakiki meselelerden, iman ve Kur’an hakikatlerinin herkesi ilgilendiren asıl yönleriyle ilgilendirmekten uzaklaştırır denilebilir. O hâlde cifir, ebcet, numeroloji, burçlar, astroloji gibi kesin delillere dayanmayan, sağlam prensipleri bulunmayan, Kur’an ve sünnette de asılları olmayan konular Kur’an’ın, sünnetin veya İslam’ın hedefi, maksadı, ana konusu değildir ve bunlarla ilgilenmek genellikle vakit kaybıdır diyebiliriz.
Sonuç olarak: Hadislerde 33, 10, 3 gibi açık bir şekilde sayı olarak belirtilen zikirleri çekerken o sayılara riayet edilebilir ve edilmelidir. Hadislerde açıkça belirtildiği için bu sayılarla zikretmenin veya dua etmenin bir aslı, kaynağı vardır. Ancak muhkem ayetler ve sahih hadislerin gösterdiği sayılar dışındaki sayıların herhangi bir aslının, esasının dinde olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Bununla birlikte bir insan “Ben Ya Latif zikrini ebced değeri olan 129 defa çekmek ve bunu sürdürmek istiyorum. Böyle davranmayı da anlamlı buluyorum.” dese buna “Kesinlikle bâtıldır, bidattır, haramdır.” diyemeyiz ve böyle diyerek bir insanı Allah’ı zikretmekten uzaklaştırmaya çalışacak değiliz. Ancak muhkem ayet, sahih hadis ve bunlara ek olarak belki kontrollü deneyler sonucu oluşacak kesin bilgi gibi bir bilgiye dayanmadan bunlar için başkalarını da bağlayacak şekilde hükümler verip “Mutlak doğrudur, herkes yapmalıdır.” denilmemelidir.
Özellikle sayılarda mutlaka bir hikmet ve gaybî esrarlar aramaya çalışmak günümüz insanı için genellikle boş bir iştir. Çünkü bu meseleler yöntemi ve prensipleri belirli objektif kriterlere dayanan bir ilim dalı olmaktan çok kişisel kabiliyetlere bakar ve bunun için de belki en az bir Muhyiddin Arabi, bir Abdülkadir Geylani, bir Bediüzzaman olmak gerekebilir. Bunun dışında bu meselelerin günümüz insanına hiçbir şey kazandırmayacağını söylemek mümkündür. Belki dini konulara karşı lakayt insanların nazarlarını namaza, Kur’an’a çekmek için bir ödül malzemesi gibi kullanılabilir ancak bu da tartışmalı bir yöntem olsa gerektir. Bunun dışında insanların bu tip ilimlerle -her ne kadar cazip de gelse- ilgilenmelerini tavsiye etmeyiz.
Allah Teala’dan bizleri iman ve Kur’an hakikatlerinin temel meseleleriyle meşgul etmesini ve bize bu meşguliyetten lezzet almamızı sağlayacak devamlı bir şevk vermesini diler ve dileniriz.
1 ) İlgili yazı için bkz; https://kurantime.com/zikir-ve-dualari-belli-sayilarda-cekmek
2 ) Buhari, Edebül Müfred, Hadis No: 1236, s. 385
3 ) Müslim, Zikir, 26
4 ) Müslim, Zikir, 37
5 ) Müslim, Zikir, 79
6 ) Buhari, Megazi, 6/7
7 ) Buhari, Megazi, 6/8
8 ) Mecmau’z-Zevaid, Megazi ve Siyer, 10034
9 ) A.g.e., Megazi ve Siyer, 10038
10 ) Müslim, Mesacid, 146; Buhari, Ezan, 155; Tirmizi, Salat , 302; Ebu Davud, Vitir, 24; Nesai, Sehv, 91
11 ) Müslim, Mesacid, 135-136
12 ) Tirmizi, Daavat, 25
13 ) Neml, 65
14 ) Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, 9. Lema, 3. Sualiniz