Kadın-Erkek İlişkilerinde Sınırları Korumak | 3.Kısım
Not: Bu yazı, "Kadın-Erkek İlişkilerinde Sınırları Korumak" başlıklı yazı dizisinin üçüncü yazısıdır. Serinin ikinci yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
4) Yalnız Kalınan Ortamlar ve Dört Temel Psikoloji
İslam, iki yabancının yalnız başına aynı ortamda bulunmasını net bir şekilde yasaklamıştır. Konuyla ilgili hadis-i şerifte “Hiçbiriniz, yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın. (Zira üçüncüleri şeytandır.)”1 buyurulur.
İnsan dört temel durumda kendini, kendiliğinden farklı hisseder:
-Tamamen yalnız, kendi başına iken,
-Bir kişiyle beraberken,
-Küçük bir grupla birlikteyken,
-Büyük bir topluluğa dahilken.
Yani insan bu durumların her birinde farklı etkilere bağlı olarak farklı davranışlar sergileyebilir. Örneğin bazı konuları iki kişi iken daha rahat konuşabilir, birkaç kişilik küçük bir grupta o konuyu sadece genel hatlarıyla konuşabilir veya hiç konuşamaz. Yine bir insan yalnız başınayken çok farklı bir hâlet-i ruhiye içindedir, büyük bir topluluğun içindeyken bambaşka bir insan hâline gelebilir.
Ayrıca Efendimiz (sas) bir hadislerinde insanlara “Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten men ederim.” buyurunca orada bulunan Ensar’dan bir adam; “Ya Resûlallâh! Kocanın akrabaları için ne dersiniz?” diye sorar. Efendimiz bu soruya “Onlarla halvet (yalnız kalmak) ölümdür.” buyurur.2
Bunun da mantığı açıktır: Bir insanın bir başkasını beğenmesi, beğendiği insana yakınlığı ve onu tanıması çerçevesinde gerçekleşir. Bazen fiziksel özellikler, bazen davranış özellikleri, bazen kültürel aşinalık gibi durumlar, bazen düşünme ve konuşma tarzları bir insanın diğer insanı beğenmesinde etkili olan hususlardır. Bunların çoğu beğenilen kişiyi tanımaya bağlıdır. Bu nedenle bir başkasını beğenme ölçütlerinde beğenen kişinin kendi yakınlarına ait özellikler de etkilidir.
Bu durumda akrabalık, komşuluk ve iş arkadaşlığı gibi insanların birbirlerini daha yakından tanıdığı, karşılıklı iletişimin kolaylaştığı zamanlarda şer ve günah için de görüşmek daha kolay hâle gelebilecektir.
İnsanlar elbette ki bir arkadaşıyla veya kocasının akrabalarından veya arkadaşlarından biriyle görüşmeyi masum görebilir. Onlarla herhangi bir ortamda yalnız kalmayı da sakıncalı bulmayabilir. Çünkü insanların kendilerinin dahi farkında olmayabilecekleri potansiyel sakıncalar onlara anlatıldığında bu anlatılanları kendileri için geçerli gerçekler saymayabilirler. Bu bakımdan çoğu ortalama insanda bir parça “Ben yapmam, bende öyle şey olmaz!” eğilimi vardır. Ancak bir insanın başka insanlara göre eskiden beri (mesela okuldan) arkadaşlığı devam eden birisinden hoşlanıyor olması da hoşlandığını ifade edebilmesi de daha olasıdır. Aynı şey akrabalar için de geçerlidir.
İş arkadaşlığı da yukarıda alıntılanan hadisteki yakınlığa dahil sayılmalıdır. Hadiste her ne kadar yakın akrabalardan bahsedilmiş ise de uzun zaman mesai paylaşmanın getirdiği iş arkadaşlığı ve o arkadaşlıktan kaynaklanan aşinalık veya samimiyet insanlar arasında belli bir yakınlık oluşturabilecektir.
Bir insan çok saçma ve yanlış bile olsa bir cümleyi defalarca duyduğu zaman onun doğruluğuna daha fazla inanmaya başlar. Yahut örneğin herhangi bir diş macununun içeriğini, üretim aşamalarını, üretim yerindeki hijyen durumunu bilmese de reklamlarla o diş macununun ismini duya duya o macunu kullanmakla kendini daha sağlıklı, daha iyi hisseder. Propagandalar da aynı psikolojik eğilimler nazara alınarak yapılır. Uzun süreli ve yoğun propagandalara maruz kalan insanlar o propagandalardan ister istemez etkilenir. Bunlar bilimsel literatüre girmiş çalışmalara konu olan meselelerdir. Bu durum reel hayat için de reel hayatın içindeki iş hayatı için de geçerlidir. Çoğu insan işyerinde evinden daha fazla vakit geçirir ve dolayısıyla iş arkadaşlarıyla ailelerinden daha çok görüşürler. Bu nedenle aldatma vakalarının en çok işyeri arkadaşlarıyla gerçekleştiği de bilinen ve araştırmalara konu olmuş bir husustur.
Bu noktada belirtmemiz gerekir ki: Örneğin bir asansör süresi boyunca karşı cinsten birisiyle bir ortamda yalnız kalmanın kendi başına ciddi bir problemi yoktur. “Hiçbir problemi yoktur.” denilemez ancak “Bu tamamen problemlidir.” de denilemez. Bu nedenle örneğin tamamen kadınlardan oluşan bir asansöre binmek veya en az 3-4 kişinin olduğu bir asansöre binmek gibi çabalara girmek her zaman gerekmeyebilir. Ancak aynı ofiste karşı cinsten birisiyle direkt yalnız kalınması veya en az üç kişinin çalıştığı bir odada üçüncü kişinin sık sık dışarıda işi olduğu için iki kişinin uzun süre yalnız kalması ciddiye alınması gereken riskler içermektedir.
Bazı meseleler insan kontrolünün dışındadır. Aynı asansörle inip çıkma, merdivende inip çıkma, iş çıkışının aynı saatte olması nedeniyle aynı otobüse binme, aynı durakta bekleme, aynı otobüste veya serviste seyahat ediyor olma, öyle denk geldiği veya mecbur kalındığı için yan yana koltuklarda oturma gibi günlük hayatın akışı içindeki birkaç dakikalık yalnız kalmalar da tamamen problemsizdir denilemez. Özellikle yolculuk esnasında yan yana oturmalarda yapılan konuşmalar işyerindeki profesyonel iletişim dışında daha samimi bir iletişim doğuracağı için daha sakıncalıdır denilebilir. Ancak asıl sakınca bizzat aynı ofiste yalnız kalma veya örneğin herhangi bir projeye çalışırken herhangi bir ortamda iki kişinin baş başa çalışma niyetiyle de olsa yalnız kalmalardır.
5) Gözün, Kulağın, Dilin, Elin, Ayakların ve Kalbin Zinası
Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas) “Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir. Kalbe gelince o, arzu eder, ister. Üreme organı ise, bunu ya gerçekleştirir ya da boşa çıkarır.”3
Evet! Hadisin de işaretiyle gözün cinsel çağrışımlar uyandıracak şeklide bakması, kulağın şehvet duygularını uyandıracak şeyler dinlemesi, dilin bu konuları konuşması, ellerin bu hislerle teması, ayakların bu yolda yürümesi, kalbin böyle bir şeyi arzu etmesi zinadan bir parçadır. Bütün bunların bedenin zinası haline dönüşmesi ise genellikle kişinin iradesine kalmıştır.
Demek ki hadisin işaretiyle insandaki farklı psikolojik fakültelerin de zinadan bir hissesi olabilmektedir. Şöyle ki:
İnsan genellikle aklını gerektiği gibi kullanmaktan uzaktır. Şikâyet etmekten ve hayallere dalmaktan da son derece hoşlanır. Örneğin, bir insan eşiyle tartışabilir. Daha sonra önceden de tanıdığı ve aşina olduğu karşı cinsten biriyle karşılaşır. Ancak karşılaştığı kişiyle o gün veya yakın zamanlarda tartışmış değildir. Bu nedenle zihnine “Bu kadın/erkek benim karımdan/kocamdan daha iyi ve hoş birisi. Bununla evli olsaydım daha iyiydi.” gibi bir düşünce gelebilir. Oysa o kişiyle evli olmuş olsaydı benzer tartışmaları onunla da yaşayacaktı. Fakat insanın şikâyet etme ve hayallere dalma eğilimi böylesi düşünceleri ve eğilimleri doğurabilmektedir.
Bu noktada akla bu tür düşüncelerin ister istemez gelmesinin günah olup olmayacağı sorulabilir. İnsanın kendi iradesi dışında zihnine veya gönlüne gelen şeylerden sorumlu olmayacağı genel bir ilkedir. Ancak zihne veya gönle gelen olumsuz veya caiz olmayan düşünceler ve hisler kendi bakış açımız, niyetimiz ve benzeri fiillerimiz nedeniyle zihnimize geliyorsa bundan sorumlu oluruz.
Ayrıca bu tür düşünceler insan zihninde bir sefer oluşup bitmezler. Bu düşüncelerin tahayyül, tasavvur, taakkul ve tasdik aşamaları vardır. Dolayısıyla bu düşünceler bizzat realiteye dökülebilecek kadar devam ettirilebilir ve insan tarafından büyütülebilir, gerçeğe dönüştürülebilir. Bu konuda sitemizde yer alan “Akla Gelen Kötü Düşünceler” başlıklı yazının özellikle ve dikkatle tekrar okunmasını tavsiye ediyoruz.
Sonuç: Sosyal hayatın herhangi bir alanında veya genellikle işyerlerinde kadın erkek ilişkilerinde bir ölçünün olmaması, sınırların net belirlenmemesi ve iş profesyonelliği dışındaki gereksiz samimiyete dayalı iletişim ve ilişkilerin getirdiği zararlar açıktır. Bu zararları batı dünyası da profesyonel iş çevreleri de bilmektedir. Yine bu zararlar çeşitli araştırmalara ve istatistiklere yansımıştır. Konunun hukuki boyutu da vardır ve konuyla ilgili açılan davaların sayısı hiç de az değildir. Örneğin bir işyerinde duygusal yakınlık yaşanmasıyla işyerinin düzeni bozulacak seviyede bir durum var ise duygusal yakınlık yaşayan iki kişinin de işten çıkartılabileceğine dair mahkeme kararları vardır. Bu tip olaylara dünyanın her yerinde rastlanmaktadır.
Demek ki işyerinde bir arada çalışan kadınlarla erkeklerin birbirleriyle iletişimleri ve birbirlerine karşı davranışları konusunda modern dünyanın da kendine özgü sınırları ve ölçütleri vardır. Çünkü bu konu gerçekten sorunlu bir alandır ve sorunlar hâlen çözülebilmiş değildir. Getirilen hukuki ve etik çözüm önerileri vardır. Bu bağlamda işyerleri hadisleri ve ayetleri bir referans olarak almak istemeyebilirler. Meselenin sadece dini bir konu olduğunu da zannedebilirler. Ancak mesele sadece dini değil sosyal, psikolojik ve hatta ekonomik bir mevzu hâline çoktan gelmiştir.
6) İşyerindeki Sorunlar ve Çözüm Yolları
Günümüzde işyerleri, modern yaşamın kendi koşulları içinde oluşmuş organizasyon ve kurumlardır. Dinini ciddiye alan bir personel olarak kadın veya erkeğin tek başına o işyerindeki maddi ve manevi koşulları değiştirmesi pek mümkün değildir. Bu nedenle dindar çalışanların işyerinde namaz kılmaktan tutun kadın-erkek ilişkilerinde İslami sınırlara riayet etmeye varana kadar bu gibi sorunları çözmeleri için iki yol vardır. Bunlardan birincisi formel yollar, ikincisi ise informel yollardır.
Formel yollar, işyerinin sistemiyle ilgili sorunlar çıkarabilecek, çalışanın göze batmasına neden olabilecek yollardır. Örneğin namaz kılan bir çalışan çalıştığı işyerinde namazlarını kılamamaktan şikâyet edebilir, yetkililerden işyerinde bir mescit açmalarını isteyebilir, namaz vakitlerinde işini bırakıp namaz kılmaya gidebilir. Bunlar, işyeri dini hassasiyetlere sahip değilse yetkililer açısından sorun oluşturabilecektir.
Bu tip çözüm önerilerinin yanında bir de informel yollar vardır. Yine namazlarını kılan bir çalışan işyerinde namaz kaçırabilecek kadar yoğun çalışıyor olabilir. Ancak kendisine uygun, belki bir seccadenin sığabileceği kadar temiz bir yer bulabilir, kısa molalarından birini öğlen veya ikindin namazı (gerekirse ikindi namazının sadece farzı) için ayırabilir. Ayrıca bu çalışanın işyerinde başarılı olması, yaptığı işi iyi yapması ve çalışma ahlakı açısından da örnek birisi olması bu konudaki sorunların çözümünde önemli hususlardır.
Peki konumuz itibariyle kadın-erkek ilişkileri açısından yaşanabilecek sorunlar informel yollarla nasıl aşılabilir?
Öncelikle bu meseleler bir çatışma konusu hâline getirilmemelidir. Özellikle de dini hassasiyeti olmayan insanlara “Ben dindarım, iffetime dikkat ediyorum. Siz dindar değilsiniz, bu konularda fazla gevşeksiniz.” izlenimi uyandıracak sözler söylenmemelidir.
Diğer yandan, çalışan kadınların veya erkeklerin işyerinde sadece profesyonel kimlikleriyle bulunmaları, iş ilişkisi veya iletişim anlarında mesafeyi korumaları kendileri etrafında zaten adeta bir kalkan oluşturacaktır.
Ayrıca işle ilgili başarılarınızı takdir eden bir üst amir yoluyla karşı cinsten biriyle yalnız kalmaya yol açmayacak bir ofis değişikliği talep edilebilir. Gerekirse bu durum açıkça söylenebilir ve anlayış beklenebilir.
Böyle bir durumun mümkün olmadığı hastane nöbeti gibi durumlarda ise istiaze, yani Allah’a sığınma, namazlarına dikkat etme, dua, işyerinde günlük iş yaşamının diğer noktalarında iletişime ve ilişkilere dikkat etme önemlidir denilebilir. Tabii ki her çalışan kendi özel koşullarında kendi özel çözümlerini üretebilir.
1 ) Buhari, Nikah, 111; Müslim, Hac, 424
2 ) Buhari, Nikah, 112; Müslim, Selam, 20
3 ) Buhari, İsti’zan, 12; Müslim, Kader, 20-21