9 dk.
02 Ağustos 2022
Allah, beni bu imtihan dünyasına göndermeden önce, en azından tercihimi soracak kadar bir süreliğine beni yaratıp da fikrimi neden almadı?-gorsel
Youtube Banner

Allah, beni bu imtihan dünyasına göndermeden önce, en azından tercihimi soracak kadar bir süreliğine beni yaratıp da fikrimi neden almadı?

"Allah beni yaratırken niye bana sormadı?" Sorusuyla İlgili Tamamlayıcı Cevap


Bu konuyla ilgili daha önce internet sitemizde bir makale yayımlanmıştı. Bu makalede anlatılanlarla ilgili gelen sorular üzerine tamamlayıcı mahiyette bazı noktalara değinmek istedik. 
 

Bu soruya daha önceki yazılarımızda verilen cevaplar kısaca “Allah bizi yaratmadan önce bize sormadı, çünkü biz yoktuk. Dolayısıyla böyle bir soru sorulamaz.” şeklindeydi. Ancak bu cevap sorunun mutlak cevabı değildir, düşüncenin akışı içinde cevaba giden yolu gösteren ve dolayısıyla düşünceyi düzeltmenin bir yolu olarak verilmiş bir ön cevaptır.

 

Zamanla bu cevaba; “Madem yoktuk, sorulamazdı. O hâlde yarattıktan sonra imtihan dünyasının şartlarını ve olası sonuçlarını açıklayarak fikrimizi sorsaydı. Biz de ona göre imtihana katılıp katılmamayı tercih etseydik ya!” şeklinde tepki yanıtları da geldi.

 

O hâlde soruyu sonraki karşı yanıtlar veya tepkilerle de birleştirip daha geniş bir halde soralım: “Allah, beni bu imtihan dünyasına göndermeden önce, en azından tercihimi soracak kadar bir süreliğine yaratıp da benim fikrimi neden almadı?”

Soru: Allah, beni bu imtihan dünyasına göndermeden önce, en azından tercihimi soracak kadar bir süreliğine beni yaratıp da fikrimi neden almadı?
 

Cevap: Bu soru cümlesi olarak görülen cümle aslında hakikatli bir soru değildir, sadece bir şikayet ve bir rahatsızlık ifadesidir. Bu ifadenin en düz hali aslında “Olaylar, olgular, hatta kainatın işleyişi neden benim arzularıma veya keyfime göre gerçekleşmiyor?” şeklindedir. Bu durum, bu şikayet veya soru gibi görülen bu rahatsızlık cümlesi kötülük probleminin de temelini oluşturmaktadır.

 

Durum, temelde duygusal merkezlidir ve insanın duygu dünyasından kaynaklanmaktadır. Zihinsel temelli olmadığı için de zihinsel veya rasyonel açıklamalar bu ve benzeri soruları soranlar için tatmin edici olmayacaktır. Ancak meseleyi daha sakin bir şekilde ve zihinsel yeteneklerini de düşünce sürecine katarak düşünmek isteyenlerin zihinlerinde hakikate kapı açabilme ümidiyle maddeler hâlinde bu soruya yanıt vermeye çalışacağız.

 

Birinci madde; Konu, Allah-u Teala’nın kudretiyle bağlantılıdır. Evet, bizim isteğimiz ve irademiz dışında bazı durumlara dahil edildiğimiz doğrudur. Kainatın işleyişinde geçerli kılınan kanunların bize sorulmadan konulduğu, bu kanunlardan kaçma şansımızın olmadığı da doğrudur. Zaten dünya hayatımızın neredeyse tamamı bu şekildedir. Kimimiz kahve içmek ancak kalp çarpıntısı yaşamamak, kimimiz istediği yemeği istediği kadar yiyip kilo almamak, kimimiz hiç ders çalışmadan sınavları kolayca geçebilmek gibi şeyleri arzu edebilir. Ama bu isteklerin çoğunun, belki hiç birisinin hiçbir karşılığı yoktur. İlgili kanunlar bizim isteklerimiz ve tercihlerimiz sorulmadan konulmuştur. Sorulması da gerekiyor değildir. Bu kainat mülkünün bir sahibi vardır. Bu kainatın sahibinin ilmi ve kudreti de vardır. Biz bunun karşısında kendi konumumuzu doğru olarak değerlendirebilmeliyiz.

 

Bizden önce ve bize rağmen konulmuş bu kurallara uymanın da uymamanın da kendine göre karşılıkları ve sonuçları olacaktır. Bu dünya böyle işlemektedir. Ahiret de böyle işliyor ve işleyecektir. Bu duruma itiraz etmenin, bu durumu tayin ve takdir edenle kavga etmenin hiçbir manası yoktur. Bir çubuğun bir ucundan tutup çubuğu kaldırdığınız zaman onun diğer ucunu da kaldırmış olursunuz. Yani herhangi bir sebebi gerçekleştirdiğinizde o sebebin sonucunu da istemiş ve tercih etmiş olursunuz. Herhangi bir şey var olunca ona bağlı olan başka şeyler de var olur veya ortaya çıkar. Sonuçları önceden belirlenmiş bir eylemi gerçekleştirdiğinizde o eylemin önceden belirlenen sonuçlarından farklı bir sonuç vermesini bekleyemezsiniz. Bu, sizin iradeniz ve tercihiniz dışında konulmuş bir kanun, bir işleyiş tarzı olduğu gibi, bu varlık alemi içerisindeki bireysel varlığınız da; sizin iradeniz ve tercihiniz dışında konulmuş kanunlara, işleyiş tarzlarına dahildir ve tâbidir.

 

İkinci madde; Bir önermenin parçalarından birisi zihinsel olarak hükümsüz ise o önerme de hükümsüzdür. Bir önermenin bütün parçaları anlamlı, tutarlı ve zihinsel bir bütünlük içinde olmalıdır. Buradan hareketle “Allah beni imtihan etmeden önce bana niye sormadı?” sorusu da sorulamayacak yani hükümsüz sorulardan birisidir.
 

Böyle bir soruyu kim sorabilir?
 

Mesela Allah’a inanmayan birisi sorabilir. Bu durumda bu soru “Uçan Spagetti Canavarı beni neden yarattı?” veya “Benim babam neden 39. Osmanlı Padişahı?” gibi anlamsız bir soru olur. Yani cümlenin ögelerinden veya önermenin parçalarından birisinin zihinsel bir hükmü yoktur. Mantıklı bir insan da böyle bir soruyu sormaz.

 

Ya da bir insan bir geometri sorusuna "İki paralel asla kesişmez." şeklinde bir öncülle başlamışsa daha sonra o soru içinde kalarak “İki paralel kesişseydi ne olurdu?” gibi bir soru soramaz. Çünkü baştan iki paralelin kesişmeyeceği varsayılmıştır. Dolayısıyla “Allah yoktur.” diyen birisinin “Allah beni neden bana sormadan yarattı?” gibi bir soruyu mantıken sormaması gerekir. İlla sormaya devam ederse “Zeus seni neden yarattıysa o da o yüzden yarattı.” gibi aynı tutarsızlık ve saçmalığı içeren bir cevap verebiliriz. Soru anlamlı ve tutarlı olmadığı için cevabın da anlamsız ve tutarsız olması kaçınılmazdır.
 

Diğer yandan, Allah’ın varlığına inanan ama Allah olarak inanan bir insanın da “Allah beni neden bana sormadan yarattı?” gibi bir soru soramayacağı açıktır. Çünkü o insan eğer hakikaten her şeye gücü yeten, en kudretli, en şefkatli, ilmi sonsuz, mülkün hakiki ve tek sahibi olarak bir Allah’a inanmışsa böyle bir soru baştan anlamsız olacaktır. Çünkü yine baştaki varsayımla (Allah vardır, birdir, tektir, her şeye gücü yeter ve her şeyi bilir, her şeyin dizgini onun elindedir, mülkün tek sahibidir, ben ise O’nun kuluyum varsayımıyla) tutarsız bir soru olacaktır. Gücü her şeye yetmeyen, arada bir hata yapabilen, bazı şeyleri gözden kaçıran, bazı şeyleri neden yaptığını bilmeyen, bazen acımasız ve merhametsiz, gaddar ve zalimce uygulamaları olabilen bir Tanrı tasavvuruna sahip olan bir insanın,  “Şunu neden böyle yaptın? Bunu neden şöyle yaptın?” demesi mantıklı kabul edilebilir . Ancak hakkında hiçbir noksanlığın ve acziyetin söz konusu olmadığı bir zata karşı “Bunu neden böyle yaptın?” diye şikayet içerikli bir soru sormak abestir.
 

Böyle bir soru ancak hikmet bağlamında, “Allah-u Teala’nın bizi yaratmasının hikmeti nedir? Bizi yaratmış olmakla bizden ne istemektedir?” tarzında sorulabilir. Aslında “Allah-u Teala bizzat Allah olarak, kendi değerlendirmesi, muradı açısından bizi neden yarattı?” sorusunun da tam bir cevabı yoktur. Çünkü, Tanrı olmanın mahiyetine dair hiçbir şeyi tam olarak bizzat bilemeyiz ve değerlendiremeyiz. Dolayısıyla Allah-u Teala’nın bizi bir hikmet için yaratma sebeplerine dair de hakiki, tam, net, kesin bir şey söyleyemeyiz. Ancak bu işin bize bakan hikmetlerini merak edip bir yere kadar sorgulayabiliriz. Kur’an’da ve hadislerde buna dair bazı cevaplar verilmiştir. Allah-u Teala’nın bizi yaratmakla bizden ne beklediği, bize neleri tavsiye veya emrettiği, bizi nelerden sakındırdığına dair cevaplar da bulabiliriz.

 

Üçüncü madde; Bu sayılanların dışında, “Tanrı beni neden yarattı ya?” gibi bir soru temelde duygusal bir sorunu ifade eder. “Bana bu konuda bir şeyler söyleniyor ama bunlar benim hoşuma gitmiyor. Ben dilediğim gibi davranmak istiyorum ama davranışlarımın sonuçlarının da dilediğim gibi olmasını istiyorum.” şeklindeki kişisel çelişkilere ve duygusal açmazlara dayanmaktadır. Bu da sonuçta “Tamam, bir Tanrı var olsun ama neden ben insanlara zulmettiğim için bana azap edecek? Neden emirlerine uymadığım için bazı sorunlar yaşayacağım? Namazı veya duayı bırakmam neden bana zarar veriyor?” gibi sorularla “Matematiğin yasaları neden böyle? Kütle çekimi neden var? Isı neden korunmaktadır? Termodinamik neden böyle işliyor?” gibi soruların aynı anlama (daha doğrusu aynı anlamsızlığa) geldiğini göstermektedir.

 

Bu tip bir bakış açısının konusu din veya Tanrı olmasa bile bu bakış açısı anlamlı değildir. Fiziksel bilimlerde belli sebepler belli sonuçlar doğurur. Dolayısıyla belli ağırlık ve kütleye sahip bir taş belli şartlarda bir yerden bırakılınca bunun sonucunun ne olacağı bellidir. Ekonomide, biyolojide, sosyolojide de belli kanunlar vardır. Bu kurallar konulurken de bize sorulmamıştır. Dolayısıyla kainata hakim büyük kuralların işleyişinde bizim bir önemimiz yoktur. Bu dünyada mutlu, huzurlu ve verimli insanlar olmak istiyorsak yapabileceğimiz tek şey de bu kurallara uymak ya da kuralların sonuçlarını benimsemektir. Üçüncü bir alternatif rasyonel olarak yoktur. Dolayısıyla bize sorulmadan oluşturulmuş kanunlara uyma ve uymama gibi bir tercih şansımız olsa da, bu kanunların sonuçlarıyla ilgili şikayet etmenin rasyonel bir mantığı yoktur. Mantıklı bir soruya benzeyen ancak esasında duygusal bir şikayet olan bu tip soruların duygusal bir faydası da yoktur. Bunlar sadece insana enerji kaybettirirler. Hepsi bu.

Konu hakkında daha detaylı ve bütüncül bir bakış elde edebilmek için ilk olarak “Bize sorulmadan dahil olduğumuz imtihan sonucu cehenneme gitmek adil mi?” adlı makalemizi inceleyebilir, devamında “Allah bizi niçin yarattı?” isimli makaleyi okuyabilir, konu hakkındaki videomuzu da seyredebilirsiniz. Son olarak da yine bu konuyla farklı yönleriyle ilgili olan “Bize sorulmadan mı yaratıldık?” adlı videomuzu seyredebilir ve “Yokluk mu cehennem mi?” isimli makalemizi okuyabilirsiniz. Böylece daha detaylı bilgiler elde edebilirsiniz.