Daha verimli bir okuma için neler yapılabilir? | Kitap okumak üzerine | 3. Kısım
Bu yazı, “Kitap Okumak Üzerine” başlıklı yazı dizimizin üçüncü yazısıdır. Serinin ikinci yazısına buradan erişebilirsiniz.
Kitap Okuma Listeleri
Bazı kitap okuma listeleri hazırlayarak insanları belli kitaplara yönlendirmeye ya da daha iyi niyetli bir yaklaşımla gençlere kitap okumayı sevdirmeye çalışmak sık rastlanılan bir yöntem. Ancak özellikle son zamanlarda “kitap okuma” denilen davranışın iyice dibe vurduğu bir dönemde listeler oluşturarak kitap okumanın sevdirilebileceğini düşünmek de romantik bir tavır olarak değerlendirilebilir.
Bununla birlikte okuma listelerinin barındırdığı bazı zahmetlerden de bahsedilebilir.
İyi bir okur olmak için kitapları ve konuları bireysel olarak keşfetmek, okunan kitabı da kendi bireysel hayatıyla ilişkilendirebilmek gerekir. Bu tarz listeler başlangıç seviyeleri için faydalı olsalar da belli bir seviyeden sonra okurun kendi tercihlerine yönelmesi daha verimli bir okuma tecrübesi edinmeyi sağlayabilir.
Ek olarak, bu listelerin yapan tarafından neden yapıldığı bilinmeyen ama yapılması gerekli bir ödev gibi tamamlanmaya çalışılması riski vardır. Bir kitabı neden okuyacağınızı bilmeden o kitabı okumanın bir anlamı yoktur. Sadece sevdiğiniz, güvendiğiniz ve saygı duyduğunuz birisi tarafından hazırlanan bir listede yer alıyormuş diye bir kitabı okumanın verimi çok da yüksek olmayabilir.
Diğer taraftan listelerde yer alan her kitap her zaman anlamlı olmayacaktır. Örneğin lise yıllarında veya üniversite yıllarının başlarında okuduğumuz, ufkunuzu farklı noktalardan çokça açabilen, sizi başka dünyalardan haberdar eden pek çok kitap vardır. Ancak ilerleyen yaşlarda bu kitaplar size oldukça sıkıcı ve abes gelebilir.
Bir listedeki herhangi bir kitabın, sizin yaşamınızdaki belirli dönemler, geçirdiğiniz belirli süreçler içinde sizin için anlamlı ve işlevsel olması önemlidir. Dolayısıyla bir kitabın sizin için anlamı, hayatınızdaki belirli karşılaşmalar, belirli başa gelmeler sonrası, kısacası belirli tecrübeler sonrası ortaya çıkacaktır.
Dini kitaplar için de benzeri bir durum söz konusudur. Durduk yere bir listede karşınıza çıktı diye Muhasibi’nin er-Riaye’sini veya Ebu Talip el-Mekki’nin Kutu’l-Kulub’unu alıp baştan sona okumak insana sadece o kitaplarla ilgili malumat kırıntıları kazandıracaktır. Bununla birlikte belki bu eserlerin bazı önemli yerleri çarpıcı gelecektir. Okuyan, mutlaka bu anlamda bazı kazanımlar elde edecektir. Ancak, örneğin yaşamının herhangi bir döneminde, o an için kendisini günahlara fazlaca kaptırmış birisi olarak görmeyen bir kişi Muhasibi’nin kitabındaki “Günahta Israrı Terk Ettirip Tevbeye Yönelten Şey” başlığıyla zihinsel olarak ilgilense de duygusal olarak çok da ilgilenmeyecektir. Ancak farklı nedenlerle kendi aczi ve fakrı yanında günahlarını da fark etmesi gibi bir nimet nasip edilmiş bir insan günahlarından, özellikle de alışkanlık haline getirdiği, müptelası olduğu günahlarından kurtulmanın ızdırabını yaşadığı bir dönemde Muhasibi’nin kitabını çöl kumunun suyu hızla emdiği gibi yutacaktır.
Herhangi bir dini konuda “Bu konuyu şöyle düşünmek lazım, bu konuyu böyle değerlendirmek lazım.” formatındaki ifadeleri bilirsiniz. Bir insan tefsir, hadis ve fıkıh literatürünü epeyce okumuş, karşısına çıkan bazı problemler için önerilen çözümleri denemiş, sonra bunların pek işine yaramadığını görmüş olabilir. Belirli bir süreçten geçmeyen veya ilgili literatürün tümünü okumamış olan, okusa da oradaki çözüm önerilerini didik didik aramış olmayan, farklı düşünme yollarını da denememiş bir insan için pek çok dini kitaptaki pek çok önerme, düşünce veya yorum gereksiz gelebilir. Çünkü kendi başına gelen problemin çözümü için ilgili çözüm önerilerinin hepsini okumamıştır ancak okuduğu kadarının içinde bir açılım bulabileceğini düşünmektedir.
Kitap Nasıl Okunmalı?
Şimdi de, kitap okuma ve ilim öğrenme konusunda insanlara engel olan bir konuya geçelim. Güzel, iyi veya anlamlı gördüğünüz kitapları okumak için özel zamanlar, rahat zamanlar ve ortamlar, boş vakit ve huzurlu bir ruh hali beklemeyin.
Okuyacağınız her kitabı rahat bir yaklaşımla, adeta bir roman okuma rahatlığı içinde okuyun. Konusu ve yazarı itibariyle diğerlerinden daha önemli, daha ağır kitaplar elbette vardır ancak onları okurken üzerinizde söz konusu ağırlığı bir baskı olarak hissetmenize her zaman ihtiyaç olmayabilir. Özellikle dini kitapların ağırlığını yüklendikçe ekstra gerginlik hissediyorsanız o kitapları bilhassa roman okuma gibi bir rahatlık içinde okuyun. Çünkü bu eserleri hayatın içine alma adına yapılabilecek en güzel şey, onları okumayı mümkün olduğunca kolaylaştırmak, o kitapların kapağını okumak amacıyla açmak için zihinlerde oluşan her türlü kurgusal engellerden kurtulmaktır. O kitapları okumak için hiçbir ön şarta ihtiyacınız yoktur. O kitaplar da herhangi bir roman gibi; herhangi bir ortamda, herhangi bir şekilde ve pozisyonda rahatlıkla okunabilir ve okunmalıdır.
Batılı Tasvirden Kaçınma
Kitap okuma konusunda söylenebilecek bir diğer nokta da şudur: Bâtılı tasvir eden metinlerden kaçınmakta her zaman fayda vardır. Çünkü bilinçaltını boş yere kirletmek insan için son derece verimsizdir. İçki içmek, gıybet ve dedikodu, zina, dolandırıcılık, yalan söylemek gibi günahların hepsi elbette işlendiği zaman günahtır. Ancak insanı bu davranışlara adım adım yaklaştıran, bu davranışlara karşı ister istemez sempati uyandıran, bu davranışlara karşı hassasiyeti azaltan söylemler, resimler, filmler, yazılar ve benzeri unsurlar da tehlikelidir. Bunlar, o davranışların kendisi kadar günah olmasa da insanın zihnini, kalbini, ruhunu yoracak ve zamanla o günahı işlemeye veya günah olma özelliğini küçük görmeye kadar götürebilecektir.
Kaliteli Kitap Seçimi ve Hangi Kitabı Okuyacağını Bilememe Durumunda Uygulanacak Kriterler
Asıl kaynağa yakın olan metinleri veya asıl kaynakların bizzat kendisini okumak daha verimlidir. Buna göre okuma alışkanlıklarını şekillendirenler ciddi anlamda terakki edebilirler. Örneğin, “Risale-i Nur’da Eğitim Düşüncesi” veya “Risalelerde Anahtar Kavramlar” gibi ikincil, üçüncül yazılar ve kitaplar yerine bizzat Risale-i Nur okuyun. Risalelerdeki eğitimle ilgili yerleri özellikle arayıp bulmak ve bu konu üzerine çalışmak istiyorsanız ilgili eserleri birer fihrist olarak kullanabilirsiniz ancak konuyu bizzat kendinizin görüp tanıması ve anlayıp yorumlaması sizi esere doğrudan dahil edecektir. Aynı şekilde “İbn-i Arabi’de İman Kavramı Üzerine” gibi çalışmalar yerine İbn-i Arabi’nin bizzat kendisini okumak daha verimli olacaktır. İbn-i Arabi’nin devrine yakın veya o atmosferle uzun süredir içli dışlı, hakikaten tasavvuf ehli olan bir insanın (örneğin Ahmed Avni Konuk gibi isimler) şerhini okumak da elbette faydalıdır. Birkaç önemli noktaya dikkat ederek doğrudan Kütüb-ü Sitte veya Buhari, Müslim’i okuyun.
Kitap seçiminde uygulanabilecek farklı bir kriter olarak da herhangi rastgele bir roman okuyacağınıza Nobel ödüllü olanları, Dünya Klasikleri içinde özel bir yeri bulunan romanları okuyun. Hatta Don Kişot, Sefiller, Suç ve Ceza, Vadideki Zambak, Savaş ve Barış gibi adeta kült romanları birden fazla defa okuyabilirseniz o şekilde okuyun.
Hayat kısa, zamanımız az. Zihinlerimiz de ne kadar doğru beslenirse o kadar ilerleyebilir. Yani yıllarca kalitesiz bir gazetenin kalitesiz bir yazarının kalitesiz siyasi-edebî geyiklerini okumaya alışırsanız zihniniz de o yönde gelişecektir. Görece de olsa kaliteli insanların kaliteli yazılarına dair bir şeyler okuyarak ilerlerseniz zihniniz de ona göre gelişecektir.
Çeviri kitaplarda ise yabancı dilinizin yeterliliğine göre orijinal kitabı okumaya gayret gösterin. İlla çeviri okuyacaksanız en azından anahtar kavramların ve önemli terimlerin doğru çevrildiğinden ve orijinaline uygun olup olmadığından emin olmaya çalışın. Ayrıca çevirmenin ve çeviriyi basan yayınevinin kalitesi de önemlidir. Bunlara dikkat edilirse bu kitaplardan daha iyi verim alınabilir.
Zorlama, Zorlanma ve Usanma
İnsan kendini ne kadar zorlarsa o kadar gelişir. Ancak kendini ne kadar zorlarsa o kadar çabuk usana da bilir. Zihnini zorlamaya alışanlar veya böyle bir şeyi göze alabilenler bu yoldan ayrılmamalı tabii ki. Zihnini zorlamaya alışmayanlar, rahat bir kafayla okumaya meyilli olanlar da kendi mizaçlarına uygun okumalar konusunda yine her tür için daha kaliteli eserleri her zaman bulabilirler. Önemli olan okuyor olmaktır. Okumaya devam edebilmektir.
Rahatlamaya ihtiyaç duyulduğunda ve bu da okuyarak yapılmak istendiğinde ise rahatlatıcı herhangi bir macera, aksiyon, mizah kitabı okumak tercih edilebilir. Bu yapıldığında da bahsi geçen türlerin kaliteli olanlarını seçmek insanın kendisine bir şeyler katmasına yardımcı olacaktır.
Sonuçta okumak davranışı zaman ve zihinsel efor isteyen bir davranıştır. “Ne yapacağımı bilemiyorum.” duygusu içindeki insanlara genellikle “Tam da şu anda veya bu sıralarda yapabileceğin en faydalı, dünya ve ahiretin adına en faydalı, en verimli şey ne ise oradan başla.” gibi bir tavsiye verilir. Okuma konusuna da böyle bakılabilir. Okumayı hakikaten gelişmek, bir şeyler öğrenmek için yapıyorsak ne kadar kaliteli okursak o kadar iyi olacaktır.
Fikir Gurmeliği (İyi ve Kötü Olanı Seçme)
İyi ve kötü fikirleri birbirinden ayırt etmenin, dolayısıyla iyi kitapları kötüsünden, kaliteli kitapları kalitesiz olanlardan ayırmanın, yani fikir gurmesi olmanın yolu da mümkün olduğunca farklı fikirleri birbirleriyle karşılaştırmaktır. Fikirleri ve kitapları birbirleriyle karşılaştırdıkça seçebilir hale gelebilirsiniz.
Diğer yandan bu tip geniş alanlı okumaların kendi içinde riskleri olabilir. Örneğin kendisi iman hakikatlerine dair delilleri hiç bilmeyen, bu konuda tahkiki bir aşamaya ulaşmamış birisi Tanrının olmadığı gibi bir düşünceyi kanıtlamak için sayfalar dolusu düşünceler ve örnekler öne süren kitapları okuduğunda ister istemez etkilenecektir. Bu doğrudur. Ancak onları da hiç okumasa kendi inanç alemi içinde çok dar bir yerde, meseleleri dar bir şekilde yaşamış olacaktır. Kendi yapıp ettiklerine de bu darlık yansıyacaktır. Bu da doğrudur. Çünkü her konuda olduğu gibi iman hakikatleri konusunda da alternatif düşüncelerden haberdar olmak, onları da bilmek, inanılan veya bilinen şeyi güçlendirecektir. İşin bu kısmını önemsemeyen, iman hakikatlerini düz bir teori şeklinde kabul edenler tahkiki iman denilen araştırmaya, delilleri bilmeye ve benimsemeye dayalı bir iman aşamasına, yani aksine ihtimal vermeyecek derecede bir iman gücünü elde etmeye de uzak kalacaklardır.
Böylesi taklidi imana dayalı ruhların kendilerini kurtarma ihtimali de belirsizdir. Bazı strateji oyunlarında kimi oyuncular savunmayı seçerler. Bütün enerjilerini savunma askerleri, surlar, kaleler, erzak depolama gibi unsurlara harcarlar. Savunmaya odaklanarak bir süre daha oyunda kalmak mümkündür ancak oynayanlar bilirler ki bu şekilde bir oyunu kazanmak asla mümkün değildir. Bu durum gerçek hayat için de geçerlidir. Sadece hiçbir zaman, hiçbir şekilde bir şey kazanmış olmazsınız ve saldıranlar da sizin savunmanız güçlü olduğu için sizi daha sonraya bırakabilirler, böylece zaman kazanmış olursunuz ancak sonunda yine kaybedersiniz.
Dolayısıyla bir insan farklı fikirlere gözünü kapatabilir, onları yok sayabilir, sadece kendi kaynaklarının belli noktalarına odaklanıp zihnini onlarla rahatlatabilir. Böylece kendi kendini hipnoz etmiş gibi davranabilir ve öyle yaşamayı tercih edebilir. Bu yönüyle de belki bir süre imanını koruyor gibi görünebilir ama zamanla kendisi o donukluk içinde iken diğer taraf, diğer cephe gelişir, güçlenir. Hem yeni insanlar kazanarak çevresini genişletir hem de fikirlerini daha canlı ve yaşanılır hale getirir. Kendi zihnini farklı fikirlere kapatan insan da gerek kendisinde gerek çocukları başta olmak üzere ailesinde ve çevresinde kendisini garantide saydığı halde savunduğu şeyleri bile kısa zamanda kaybedebilir.
Bu gerçekten olabilir mi? İman hakikatlerini, iman ve Kur’an’la ilgili meseleleri ve bunların oluşturduğu değerleri canlı tutmadıkça, alternatifleri üzerine de çalışarak onları geliştirmedikçe insan zamanla imanını kaybedebilir mi?
Evet! Hem de çok rahat bir şekilde kaybedebilir. Bireysel olarak da toplumsal olarak da kaybedebilir. Müslümanların son 300-400 senedeki halleri bunun en çarpıcı örneğidir. Müslümanlar, savaşlarda ülkelerini ve bağımsızlıklarını kaybettiği gibi teknolojide de, ekonomide de kaybetmişlerdir. İstisnalar hariç tutulursa düşünce üretimi kabiliyetini de kaybetmişlerdir ve bu konuda elimizde sadece istisnalar vardır, halen de onlara dayanarak bu yolda küçük adımlarla yürümeye çalışıyoruz. Yine Müslüman dünya içinde imanını, inancını kaybedenler veya onlardan vazgeçenlerin sayısının arttığı da görülmektedir ki artık kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayıncaya dek kaybetmeye devam ediyoruz. Cepheler birer birer düşmüş durumda. Çünkü savunmada kalarak hiçbir savaşın kazanılamayacağı açıktır. Kazanmak için saldırmak zorundasınızdır. Burada savaş derken düşünce ve kendin olarak yaşama mücadelesini, saldırmak derken de kendi içine kapanmaktan kurtulup dışa doğru hareketi, aksiyonu kastettiğimizi herhalde açıklamaya bile ihtiyaç yoktur ve olmamalıdır.
Sonuçta “Bir insan tamamen kendi yaşadığı atmosferin kitaplarını okusa, en azından kendini korumuş sayılabilir mi?” sorusuna verilecek cevap “Belki ama o da bir süre.” şeklinde özetlenebilir. Bir insan başka hiçbir şey okumasa, onlara kulak vermese kendini sadece koruyormuş gibi olur. Ancak bu insanın eşi olacaktır, bir zaman sonra çocukları, yeğenleri olacaktır. Gençliği bitecek ve kendisinden sonra yeni bir nesil gelecektir. Onları da kendi kapalı dünyasında yaşatmaya gücü yetmeyecektir. Onlar da dış dünyadan ister istemez etkileneceklerdir ve bu insan onların anlayacağı, kabul edebileceği, onlara uygun bir dil geliştiremediği için bu savunma boşa çıkmış olacaktır.
Yazı dizimizin üçüncü yazısı burada sona ermektedir. Dördüncü yazı, yarın internet sitemizde yayımlanacaktır.