16 dk.
02 Ocak 2023
Son nefeste iman etmek | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Son nefeste iman etmek | Tek Parça

Soru: Son nefeste iman etmek meselesini izah eder misiniz? Bu dünya hayatı bir imtihan ve gelişme süreci olduğuna göre bir kulun affedilmesinin bir anda olması mantıksız değil midir? Bir anda 5 km koşulamayacağı gibi bir anda cennetlik de olunmaması gerekir. Bu durumda son nefeste iman istemek yanlış değil midir?
 

Cevap Özeti: Konuyla ilgili hadisleri bütüncül değerlendirdiğimizde anlaşılan şudur ki: Bir insanın son sözünün La İlahe İllallah olması onun imanla yaşayıp imanla öleceğine bir delil olabilir. Ancak bu, sağlığında Allah Teala’ya bir şeyleri şirk koşmamış olmasına bağlıdır. Dolayısıyla hadisteki “La İlahe İllallah” kelimesini kendi başına değerlendirmek, diğer şartlardan bağımsız olarak herhangi bir anda söylenebilen bir söz olarak değil, hayatta iken devam eden imtihanların bir sonucu olarak söylenen, benimsenerek ifade edilen bir söz olarak anlamak gerekir.

 

Bir insanın son sözlerinin “La İlahe İllallah” olması önemsizdir de denilemez. Ani ölümler dışında bir insanın ölüm sürecine girdiği anlaşıldıktan sonra o insana La İlahe İllallah sözünün telkin edilmesini bizzat Efendimiz (sas) tavsiye etmiştir.

 

Bu dünya bir imtihan meydanıdır ve hayatta iken asıl gündemimiz de terakkidir. Fakat bunun böyle olması kişinin bir anda yükselmesinin veya bir anda düşmesinin imkansız olduğu anlamına da gelmez. 

 

İnsan hayatının her yaş diliminin, her döneminin farklı imtihanları vardır. Bununla beraber ecelin ne zaman geleceği de belli değildir. İnsan bir imtihan süreci içinde bu imtihanı kaybetme aşamasında iken ecel gelebilir. Bir günah işlemek amacıyla trafikte giderken bir kaza sonucu hayatını kaybedebilir. Namaz kılarken ölebileceği gibi bir harama bakarken, gıybet ederken, birilerine haksızlık ederken de ölebilir. İmani bir konuda şüphe ve vesvese içinde olduğu bir dönemde de vefat edebilir. Bu nedenle de son nefeste iman üzere bulunmak son derece önemlidir.

 

Ayrıntılı Cevap: Bir sözün anlamı öncelikle o sözün bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Bağlam ise sözün nerede söylendiği, kime söylendiği, hangi maksatla, ne amaçla söylendiği, sözü kimin söylediği gibi durumları ifade eder.

 

Buna göre bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas) “Kimin son sözü “Lâ ilâhe illallah” olursa, cennete girer.”1 buyurmuştur. Ancak bu hadis-i şerifin söylendiği dönemden bugüne kadar hiçbir sahabi, hiçbir alim, hiçbir hadisçi veya kelamcı bu sözü “Kim hayatı boyunca nasıl yaşarsa yaşasın, son sözü La İlahe İllallah olursa kesin cennetliktir.” şeklinde anlamamıştır. Çünkü hadisin manası bu değildir.

 

Hadisin bağlamına bir göz atalım:

 

Öncelikle bu hadis-i şerif hadis kaynaklarında Hz. Ebu Zerr’in (ra) rivayet ettiği şu hadisle birlikte geçer: 

 

Ebu Zer hazretleri diyor ki: “Rasulullah (sas) “Bana Rabbim tarafından gönderilen Cibril gelmiş ve “Ümmetimden her kim Allah Teala’ya hiçbir şeyi ortak tanımayarak ölürse, o kimse cennete girer.” diye haber verdi” buyurdu. Ben “Ya Rasulallah! O adam zina etse ve hırsızlık yapsa yine cennete girer mi?” diye sordum. Resul-i Ekrem (sas) “Evet, zina etse ve hırsızlık yapsa da cennete girer.” diye cevap verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha?” dedim. “Evet. Hırsızlık da etse, zina da yapsa.” dedi. Hz. Peygamber (sas) dördüncü keresinde şöyle ilave etti: “Ebu Zer patlasa da cennete girecektir.”2

 

Yine bu hadisin aynı konu başlığında zikredildiği bir başka hadis şu şekildedir:

 

Cabir b. Abdullah el-Ensari (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas) buyurdular ki: “İki şey vardır ki birbirini gerekli kılıcıdır.” 

Bir zat: Ya Rasulallah! Birbirini gerekli kılan bu iki şeyden maksat nedir? diye sordu.

Allah Rasulü (sas) şöyle cevap verdi: “Kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir.”3

 

Kısacası “Kimin son sözü “Lâ ilâhe illallah” olursa, cennete girer.” hadisi, bir insanın nasıl yaşarsa yaşasın, istediği kadar günaha, şirke, zulme bulaşsın, ömrü boyunca hayır adına hiçbir şey yapmasın, hep günahların peşinden koşturmuş olsun ancak son sözü de “La İlahe İllallah” olursa cennete gireceği anlamına gelmemektedir.

 

İlgili hadisleri bir arada değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuç: Bir insanın son sözünün La İlahe İllallah olması onun imanla yaşayıp imanla öleceğine bir delil olabilir. Bu da onun hayatında Allah Teala’ya bir şeyleri şirk koşmamış olmasına bağlıdır.

 

Nitekim hadis alimlerinden İbn Hacer’in dediğine göre: Vehb b. Münebbih’e (ra) “La ilahe İllallah sözü cennetin anahtarı değil midir?” diye sormuşlar. O da: 

“Evet, anahtarıdır. Ancak bu anahtarın şüphesiz ki dişleri ardır. Sen cennetin kapısı önüne dişli bir anahtarla varırsan cennetin kapısı sana açılır, yoksa açılmaz” der. Yani Vehb b. Münebbih bu cevapla cennete girebilmek için her şeyden bağımsız bir şekilde “La İlahe İllallah” sözünün bir söz olarak yetmeyeceğini, dini vecibelere bağlı olunması gerektiğini ifade etmiştir.4

 

Yani hadis alimlerinden Aynî de “Kimin son sözü La İlahe İllallah olursa cennete girer.” hadisini “Kim ki Allah Teala’ya bir şeyi ortak koşmadan, bu itikat üzere ölürse cennete girer.” hadisiyle eşanlamlı saymıştır.5

 

Dolayısıyla hadisteki “La İlahe İllallah” kelimesini diğer şartlardan bağımsız olarak herhangi bir anda söylenebilen bir söz olarak değil, belirli bir sürecin, hayatta iken devam eden imtihanların bir sonucu olarak söylenen, itikat ederek, iman ederek, benimseyerek söylenen bir söz olarak anlamak gerekir.

 

Bu hadisin literal anlamıyla değerlendirilmesinin yanlış olacağına dair bir delil de şudur ki: Efendimiz’in (sas) son sözü “La İlahe İllallah” olmamıştır. Hz. Aişe (ra) validemizin bildirdiğine göre Efendimiz’in (sas) son sözü “Allahümme el-Refîki’l A’lâ” cümlesi olmuştur.6 Refik-i Alâ, “Yüce dostlar” demek olup cennetin en yüksek mertebesinde bulunan peygamberler cemaatine verilen isimdir.

 

Bununla birlikte bir insanın son sözlerinin “La İlahe İllallah” olması önemsizdir de denilemez. Ani ölümler dışında bir insanın ölüm sürecine girdiği anlaşıldıktan sonra o insana La İlahe İllallah sözünün telkin edilmesini bizzat Efendimiz (sas) tavsiye etmiştir.7 Telkin, hatırlatmak, bir duygu ve düşünceyi aşılamak demektir. Psikoterapilerde terapi alanlara yapılan da temelde bir telkindir. Ölüm döşeği diye tabir edilen ölüm sürecine girmiş bir insana usulünce La İlahe İllallah gibi tevhidin hakikatini hatırlatmak, Allah ve Rasulünden, iman ve Kur’an hakikatlerinden bahsetmek, yeni başlayacak olan ahiret hayatında asıl işine yarayacak hususları anlatmak elbette makuldür hatta bazen gereklidir de denilebilir.

 

Bir başka husus: Evet! Bu dünya bir imtihan meydanıdır. Hayatlarımız boyunca asıl konumuz da terakkidir. Fakat bunun böyle olması kişinin bir anda yükselmesinin veya bir anda düşmesinin imkansız olduğu anlamına da gelmez. Bir anda yükselmek veya düşmek nadir olsa da imkansız değildir. Şöyle ki: İnsanı asıl değiştiren şey kendisine, hayata ve Allah Teala’ya dair anlayışıdır. Anlayış ise bir anda var olabildiği gibi bir anda yok da olabilir. Örneğin insan bir günahı yıllarca işlemiş olabilir. Ama bu günahla ilgili duydukları ve okudukları nedeniyle bilinçaltında bir yerlerde bu günaha karşı kendisi farkında olmasa bile rahatsızlık duyuyordur. Gün gelir o rahatsızlık iyice açığa çıkar, bir cins katharsis gibi bir aydınlatma yaşatır ve insan o andan itibaren yanlışının, günahının farkına vararak ciddi pişmanlık duyar. Bu duyguyla ciddi bir arınma, bir tevbe, bir geri dönüş ve değişim yaşama iradesine kavuşabilir. Bu iradeyle de çok şey kazanabilir. Veya tam tersi durumlar da mümkündür. Örneğin depresyonun belli bir seviyesinden sonra insan “Artık ne olacaksa olsun.” gibi bir seviyeye gelebilir ve çok şeyini kaybedebilir. Böyle bir vazgeçiş imana dair meselelerde de olabilir.

 

Bu gibi şeylerin “bir anda” olabilmesinin bir nedeni şudur: Biz insanlar genellikle gafletimiz yüzünden pek çok şeyin hakiki kıymetini biliyor değilizdir. Örneğin son derece muhtaç bir hâldeki bir yetim ile annesinin durumunu görür ve onlara bir parça yardım edebiliriz. Bunun kıymetini de o anda anlamamız mümkündür. Veya soğuk bir günde soğuk suyla abdest alıp namaz kılabilmenin kıymetini de bir parça anlayabiliriz. 

 

Ancak mesela “Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu sözü yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.”8 Hadisi veya;

Kul, Allah’ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah’ın rızasını kazanacağı hiç aklına gelmez. Hâlbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur.”9 Hadisinin de işaret ettiği üzere bazen (veya çoğu zaman) farkına varmadığımız, önemsemediğimiz bir söz ve davranış Allah Teala nezdinde çok büyük bir sevap veya çok şiddetli bir günah olarak değerlendirilebilir. 

Bir köpeğe su verdiği için affedilen günahkar bir kadın veya bir kediyi aç bırakarak öldürdüğü için cehennemlik sayılan ve ibadetlerini aksatmayan kadın mevzusunu biliriz. Bu örneklerde de insanların pek farkına varmadıkları ancak kendi duygu ve düşünce dünyalarının bir yerlerinde sürekli var olan anlayışlar, kabiliyetler ve istidatlar bir yerden sonra tohumlarını patlatıp, kabuklarını kırıp açığa çıkabilmekte ve sonuçları cennet veya cehennem olabilmektedir.
 

Bunların “tek seferlik” veya “bir anda” gibi görünmeleri mümkün de olabilir ancak bu konuda esas olan bunların belirli süreçlerin sonunda ortaya çıkan ve artık görünür hâle gelen sonuçlar olmasıdır.

 

Örneğin; “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk, hayra ve birr’e (üstün iyiliğe) yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (her hâli doğru) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûra) sürükler. Fücur da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”10 hadisinden de anlaşılacağı üzere bir kişinin Sıddıklardan veya kezzaplardan yazılması, hakkında iyi veya kötü bir hüküm verilmesi, onun bazı sözlerinin ve davranışlarının yani onun hayatındaki belirli süreçlerin bir sonucudur.

 

Bu durumda örneğin köpeğe su veren günahkar kadının bu amelini hayatının ondan sonraki döneminde kendisine hayır kapılarının açılması adına bir vesile, kedinin ölmesine neden olan kadının da bu amelini hayatının sonraki döneminde kendisine kötülük kapılarının açılması adına bir vesile veya bir dönüm noktası olarak anlamak daha doğru olacaktır.

 

Bu bağlamda son nefeste iman üzere ölmek için dua etmek ve bunu istemek yanlış değildir.

 

Yanlış olan şudur: İnsan bütün bir hayatını günahlarla, kişisel çıkarlar uğruna yaptığı zulümlerle, heva ve hevesini tatmin etme uğruna geçirmekle meşgul iken “Nasılsa ölmeden önce şehadet getirirsem cennete gireceğim.” diye düşünüyorsa bu kişiye “Ölüme yaklaştığında istersen 100 defa şehadet getir, yine de çok beklersin.” denilebilir. 

 

Ancak istikamet üzere yaşamaya çalışan, başkalarına zarar vermemek için dikkatli olan, Allah ve Rasulünün rızasını önemseyen bir insanın da bu hâlini son nefesine kadar devam ettirmeyi istemesinde elbette bir problem yoktur.

 

Ölüm anının maddi olarak da zor geçtiği bilinen bir gerçektir. Bazı tasavvufî tecrübeler içinde anlatıldığı şekliyle bu zorlu süreçte şeytanın insana imanını kaybetmesi adına ciddi vesveseler vereceği, hatta elinde bir bardak suyla beklediği ve imanına karşılık susuzluktan kavrulan o insana su vermeyi teklif edeceği de anlatılır. Böyle bir şeyin yaşanacağına dair sahih hatta zayıf bir rivayet dahi yoktur ancak bu anlatımı o andaki manevi sürecin bir modellemesi olarak anlamak da mümkündür. 

 

Burada önemli olan ölüm anında insanın belirli psikolojik bir imtihan süreci daha yaşadığının bilinmesidir. Bunu, bütün bir hayat boyu süren imtihanın son anları, sınav kağıdını teslim etme zamanı veya üst üste yaşanan sınavlardan sonraki en son mezuniyet sınavı olarak da düşünebiliriz. Elbette ki insan her sınava olduğu gibi mezuniyet sınavına da iyi çalışmalıdır ve bu sınav için de dua etmelidir. İman ve salih amellerle ilgili problemlerini daha önceden çözmüş olmalıdır ve böylece son anın imtihanını daha kolay atlatabilecektir. Böylelikle belki de şeytan onun yanına dahi yaklaşamayabilecektir ama “Allah’ım! Bana ölüm anında da, ölüm sekeratını yaşayacağım o zorlu süreçte de yardım et. O son imtihanı da kolay atlatabileyim. Son nefeste imanımı koruyabileyim.” şeklinde dua etmek güzeldir, iyidir ve doğrudur.
 

Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sav) “Şüphesiz bir adam insanlara göründüğü kadarıyla cennetliklerin ameli ile amel eder. Halbuki o cehennemliklerdendir. Bir adam da insanlara göründüğü kadarıyla cehennemliklerin ameli ile amel eder. Halbuki o cennetliklerdendir.”11 Buyurur. 

 

Bu hadisi biraz yüzeysel bir mantıkla anlayan insanlar her an her şey olabilirmiş, bu iş rast gele zar atmak veya kumar oynamak gibiymiş şeklinde anlayabilirler.

 

Elbette hayır! Kumar oynamıyoruz zar da atmıyoruz. Cennet veya cehennem zar atarak kazanılabilecek veya düşülebilecek bir yer değildir.

 

Hadis-i şerifteki “amel” terimleri anahtar kavramlardır. Dolayısıyla asıl dikkat çekilmek istenen şey amellerdir. Bazen amellerimiz salih bir dairede görünür. Bir insan beş vakit namazının beşini de cami cemaatiyle kılabilir. Ancak örneğin ihlas eksikliği gibi bir durumda o amelin o insanı cennete götürmesi zaten pek mümkün değildir. Yine bir insan fiziksel tembellik, irade zafiyeti gibi nedenlerle bazı günahları alışkanlık haline getirmiştir. Ancak buna dair pişmanlığı süreklidir. Kurtulmak istiyor ve sürekli dua da ediyordur. Her günah işleyişinin ardından istiğfar ediyor fakat dayanamayıp yine o günaha giriyordur. Bu insanın affedilmesi de mukadderdir, Allah’ın takdirine aittir. Hadis daha çok bununla ilgiliyken cennetlik veya cehennemlik olmanın kumar gibi bir şeyin sonucu olduğu iddia edilemez.

 

İnsan nefsini iyi bilen, tanıyan bazı maneviyat büyükleri insanlar kendilerini rahata alıştırmasın, az çok salih amel de işleyebilsin, salih amel işleyenler de kendi amellerini beğenmesin, ucbe düşmesin, bu konularla ilgili kendilerini garantili bir güven içinde hissetmesinler diye “Son nefesinizde imanınızı kaybedebilirsiniz, dikkatli olun.” gibi uyarılarda bulunmuşlardır. Bu da doğru bir tavırdır çünkü zaten bir insanın “Ben Salihlerden oldum, kurtuldum, Allah cennetine beni almayacak da kimi alacak.” gibi bir düşünceye kapılıp bunun ferahlığını yaşaması onun için neredeyse bir cehennem bileti olacaktır.

 

İnsan bu dünyada sürekli teyakkuz halinde olmalıdır. Ne tam yeis ne tam emniyet doğrudur. Havf ve reca arasında, her an her şeyin olması mümkünmüş gibi yaşamalı, “Benden bir şey olmaz, ben kesin cehennemliğim.” de dememeli, kendini kesin cennetlik gibi de görmemelidir.

 

Trafik kazalarının en çok gidilmek istenen yere yaklaşıldığında gerçekleştiğine dair çeşitli istatistikler vardır. Bu istatistiklerin bize anlattığı şey insanların güven hissinin yanlış yerlerde yanlış zamanlarda kullanılmasının kazaya neden olabileceğidir. Burada asıl sorun sürücünün evine veya varmak istediği yere yaklaşması değildir. Asıl sorun sürücülerin güven hisleri nedeniyle kendilerini aşırı rahat hissetmeleri ve kontrollü davranmayı bırakmaları, hedef noktaya varacaklarına dair kendilerini garantide hissetmeleridir.

 

Bu bağlamda imanın hayatımızın her alanında lazım olduğunu, öldükten sonra da her menzilde; kabirde, sorgu sual esnasında, mahşerde, mizanda, sıratta lazım olduğunu unutmadan onu sürekli beslemenin bir zaruret olduğu anlaşılmalıdır. 

 

İnsan hayatının her yaş diliminin, her döneminin farklı imtihanları vardır. Bununla beraber ecelin ne zaman geleceği de belli değildir. İnsan bir imtihan süreci içinde bu imtihanı kaybetme aşamasında iken ecel gelebilir. Bir günah işlemek amacıyla trafikte giderken bir kaza sonucu hayatını kaybedebilir. Namaz kılarken ölebileceği gibi bir harama bakarken, gıybet ederken, birilerine haksızlık ederken de ölebilir. İmani bir konuda şüphe ve vesvese içinde olduğu bir dönemde de vefat edebilir. 

 

Uzun süre bolluk içinde yaşayan ve ibadetlerini aksatmayan bir insan darlıkla imtihan edildiğinde “O kadar ibadet ettik, namaz kıldık, zekat sadaka verdik, bu imtihan neden?” gibi kötü bir düşünceye kapıldığı süreçte vefat edebilir.

 

Benzer şekilde darlık anlarında ibadetlerini aksatmayan, iman üzere olan, ancak içinde kendisine haksızlık ettiğini düşündüğü insanlara karşı sürekli bir kin ve intikam hisleriyle dolu birisi de eline fırsat ve güç geçince zulmetmeye başlayabilir. Böyle anlarda insanın içinden bir Firavun, bir Nemrut çıkabilir. Kişi bu zulmetme süreci içinde de vefat edebilir ve bir zalim olarak ölmüş olur.

 

Bu nedenle de son nefeste veya son anlarında iman ve İslam üzere olabilmenin kıymeti büyüktür. Dolayısıyla insan, hiç imtihan edilmediği ancak edilebileceği hâller üzerinde de şimdiden sağlıklı ve aklı başında iken çalışmalıdır.

 

Allah Teala’dan imanımızı güçlendirmesini, imanımızı takviye edecek amelleri, sözleri, davranışları bize kolay ve güzel göstermesini, hayatımızın her anında imanımızı muhafaza etmesini, son nefesimize kadar olduğu gibi son nefesimizde de bizi bu şuurdan ayırmamasını diler ve dileniriz.

 


 

1 ) Buhari, Cenaiz, 1; Ebu Davud, Cenaiz, 20; Müsned, V, 247

2 ) Buhari, Tevhid 33; Müslim, İman 153; Tirmizî, İman 18

3 ) Müslim, İman, 151

4 ) Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, c. 4, 617 nolu hadisin şerhi

5 ) A.g.e, c. 4, 617 hadisin şerhi

6 ) Buhari, Megazi, 83-84; Müslim, Fezail, 87; Tirmizi, Daavat, 77; Muvatta, Cenaiz, 46

7 ) Müslim, Cenaiz, 1-2; Ebu Davud, Cenaiz, 16; Tirmizi, Cenaiz, 7; Nesai, Cenaiz, 4; İbn Mace, Cenaiz, 3

8 ) Buhari, Rikak, 23

9 ) Muvatta, Kelâm, 5; Tirmizî, Zühd, 12

1 ) Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105

2 ) Buhari, Cihad, 77; 6683